EV­LE­NİR­KEN Fİ­KİR AL­MA: Es­ki­den köy­ler­de ço­cuk­lar ev­len­me ça­ğı­na ge­lin­ce ai­le bü­yük­le­ri çev­re­sin­den gö­zü­ne kes­tir­dik­le­ri­ni am­ca­nın kı­zı, da­yı­nın oğ­lu, fa­la­nın to­ru­nuy­la baş göz ede­lim di­ye ilk ön­ce na­zik­çe akıl­la­rı­na ge­ti­rir­ler­di. Bu öne­ri­ye di­rek ret ce­va­bı ge­lir­se ikin­ci tav­si­ye­ler bi­raz da­ha em­ri va­ki olur­du. Bu du­rum er­kek ço­cuk­la­rın­dan zi­ya­de kız ço­cuk­la­rı üze­rin­de bi­raz da­ha bas­kın olur­du. Ne­ti­ce ola­rak ço­ğu is­te­me­se de re­sen evet de­mek di­ye­rek iz­di­vaç yap­mak zo­run­da ka­lır­lar­dı. Köy­den bir am­ca­mız, 'ben yen­ge­ni ger­dek ge­ce­si ta­nı­dım ta­nı­dım' di­ye an­lat­mış­tı. Şim­di ar­tık bı­ra­kın tav­si­ye­yi ai­le bü­yük­le­ri­nin fi­kir ver­me yet­ki­si bi­le kal­ma­dı de­sek her­hal­de ya­nıl­mış ol­ma­yız. 

Es­ki­si ne ka­dar yan­lış­sa bu­gün kü ge­li­nen du­rum­da bir o ka­dar yan­lış di­ye dü­şü­nü­yo­rum. İz­di­va­ca gi­de­cek yol önem­li bir mer­ha­le­dir. Bu yol­da ka­za­lar ya­şan­ma­ma­sı için ai­le bü­yük­le­ri­nin ve gü­ve­ni­len in­san­la­rın tav­si­ye­le­ri­ne mut­la­ka baş­vu­rul­ma­lı­dır. Genç­le­rin ay­na­da gö­re­me­di­ği­ni yaş­lı­la­rın du­var­da gö­re­bi­le­ce­ği as­la unu­tul­ma­ma­lı­dır. Sos­yal pay­la­şım si­te­le­ri­nin re­vaç­ta ol­du­ğu gü­nü­müz­de 'bir gör­düm uğ­ru­na öl­düm' de­yip yu­va ku­ru­lur­sa bu pek sağ­lık­lı ol­maz. İs­ta­tis­ti­ki bil­gi­le­re ba­kıl­dı­ğın­da be­ra­ber yü­rün­me­ye ka­rar ve­ri­len yol­da ilk kav­şak­ta ay­rı­lık­la­rın ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. 

GE­LİN ODA­SI: Ön­ce­den köy­ler­de ye­ni ev­le­nen genç­ler ge­nel­de an­ne­siy­le ba­ba­sıy­la be­ra­ber ay­nı ev­de ka­lır­lar­dı. Ya­ni ba­ba­sı­nın evin­den bir göz oda ken­di­le­ri­ne ay­rı­lır o oda­ya da ge­lin oda­sı de­nir­di. Bu oda­nın anah­ta­rı ge­nel­de ge­lin ha­nım­da bu­lu­nur ve özel­lik­le ge­lin ha­nı­mın ya­kın mi­sa­fi­ri ve­ya ar­ka­da­şı gel­di­ğin­de bu oda­da ya­tı­rı­lır­dı. Bu oda da yat­mak bir ba­kı­ma otel­ler­de­ki sü­it oda­lar gi­bi ay­rı­ca­lık­tı. Hat­ta gur­bet­ten ge­len el­ti, gö­rüm­ce vs. o oda da ya­ta­maz­sa bi­raz dış­lan­mış gi­bi his­se­di­lir­di. Di­ğer ta­raf­tan en do­ğal hak­kı olan o oda­nın anah­ta­rı­nın ge­lin ha­nım­da ol­ma­sın­dan do­la­yı ra­hat­sız olan ka­yın­va­li­de­ler bi­le çı­kar ve ''bi­zim ge­lin gi­ri­yor çı­kı­yor he­men ka­pı­sı­nı ki­lit­li­yor'' tü­rü de­di­ko­du­la­rı­nı ya­par­lar­dı. Za­val­lı ge­lin­ler­de bu nok­ta da ga­li­ba epey çek­miş­ler… İs­ter­se­niz kö­ye git­ti­ği­niz­de yaş­lı ni­ne­le­ri­ni­ze bu ge­lin oda­sı hikâye­le­ri­ni bir an­lat­tı­rın. Emi­nim o gün­le­ri tek­rar ya­şar­ca­sı­na si­ze he­ye­can­la an­la­ta­cak­lar­dır.

Di­ğer ta­raf­tan köy­de bo­şa­lan bir ev sa­tın alıp ba­ba­sı­nın evin­den müs­ta­kil bir eve ge­çen ge­lin ha­nım­lar bay­ram eder­ler­di. Ay­nı köy­de ol­ma­sı­na rağ­men bu ay­rı­lı­ğa bi­le kı­zan, diş bi­le­yen ka­yın­pe­der­ler - ka­yın­va­li­de­ler çı­kar­dı. Oğ­la­nı bi­zim ev­den ayı­rın­ca­ya ka­dar uğ­raş­tı­lar di­ye ço­ğun­luk­la ge­lin ha­nım ve an­ne­si­ne kı­zı­lır­dı.

İSİM KO­YAR­KEN DA­NIŞ­MA: Es­ki­den an­ne - ba­ba hâki­mi­ye­ti çok faz­lay­dı. Hat­ta ge­lin ha­nı­mın ha­mi­le­li­ğin­den do­ğu­mu­na ve aka­bin­de en do­ğal hak­kı olan ço­cu­ğu­nu sev­me­si­ne ka­dar utan­gaç­lık ya­şa­nır­dı. Di­ğer ta­raf­tan ba­ba ço­cu­ğu­nu de­de­si­nin ya­nın­da öl­çü­süz se­ve­mez­di. Bu­nu aş­mış ba­ba­lar­da say­gı­sız­lık­la al­gı­la­nır­dı. Du­rum böy­le olun­ca ye­ni do­ğan be­bek­le­ri­ne isim koy­ma hak­kı an­ne-ba­ba­dan zi­ya­de re­sen ebe de­de de olur­du. Hat­ta de­de da­ha da bas­kın olur­sa is­mim unu­tul­ma­sın di­ye ken­di is­mi­ni koy­du­rur­du. Ge­lin ha­nım­da rı­za­sı ol­ma­sa bi­le su­kut et­mek zo­run­day­dı. He­le ge­lin ha­nı­mın an­ne­si­nin - ba­ba­sı­nın is­mi kon­muş­sa gök gür­ler, fır­tı­na­lar eser her an yıl­dı­rım dü­şe­bi­lir­di. Şim­di ar­tık bu ya­şa­nan­lar anı­lar­da kal­dı. Ge­lin­ler da­mat­lar öz­gür­leş­ti…  Ya­şa­sın öz­gür­lük…
GEY­MÜK: Ağız­da lok­ma­yı ufa­la­yıp baş­ka­sı­na ver­mek. Çok yan­lış ve teh­li­ke­li bir adet­tir. Es­ki­den köy yer­le­rin­de sof­ra­da be­bek­le­ri do­yu­rur­ken an­ne, ha­la, tey­ze, ebe ve hat­ta kom­şu ba­yan­lar bi­le ağız­la­rın­da çiğ­ne­dik­le­ri lok­ma­yı be­bek­le­re ye­di­rir­ler­di.  Bu ga­yet ola­ğan bir du­rum­du. Bu­la­şı­cı has­ta­lık­la­rın ge­çe­bi­le­ce­ği dü­şü­nül­mez­di. Şim­di bu­nu ço­cuk­la­rı­mı­za an­lat­tı­ğı­mız­da hak­lı ola­rak din­ler­ken bi­le ra­hat­sız olu­yor­lar.

Di­ğer ta­raf­tan bı­ra­kın ay­nı tas­ta çor­ba iç­me­yi yaş­lı­lar­la ay­nı sof­ra­ya bi­le otur­mak­tan im­ti­na et­me­ye baş­la­yan bir ne­sil tü­rü­yor. So­nu hay­ro­la…