BO­YU­NA AL­TIN TAK­MAK:

Es­ki­den do­lar - Eu­ro bi­lin­mez­di ve­ya bi­lin­se de köy­de­ki va­tan­da­şın ce­bin­de bu­lun­maz­dı. Du­rum böy­le olun­ca köy­lü va­tan­daş­lar kur­ban­lar­da sat­tık­la­rı ko­yun, ke­çi ve­ya sı­ğır­la­rın pa­ra­sın­dan bir mik­ta­rı­na be­şi­bir­lik, grem­se, re­şat al­tı­nı alıp hem gö­nül­le­ri­ni al­mak hem de ih­ti­yaç ha­lin­de bir kö­şe­de bu­lun­ma­sı için eş­le­ri­ne ve­rir­ler­di. On­lar­da bu­nu sağ­lam bir ipe di­ze­rek en gü­ven­li yer ola­rak gör­dük­le­ri bo­yun­la­rı­na ta­kar­lar­dı. Bu ta­kı­lar nor­mal dö­nem­de el­bi­se­nin için­de ka­lır­ken, dü­ğün­de bay­ram­da el­bi­se­nin dı­şın­da olur­du.

Di­ğer ta­raf­tan ana­la­rı­mız sat­tık­la­rı te­re­ya­ğın­dan, yu­mur­ta­dan, pey­nir­den bi­rik­tir­dik­le­ri pa­ra­yı ken­di­si­ne re­şat, cum­hu­ri­yet al­tı­nı alı­ver­me­si için şeh­re gi­den bir ya­kı­nı­na ve­rip, giz­li­ce al­tın al­dı­rıp ka­ra gün için bir kö­şe­ye sak­lar­lar­dı. Eş­ler - oğul­lar bi­raz tu­tum­suz ise bu al­tın­la­rı on­la­ra söy­le­mez­ler­di ki, el­le­rin­den alın­ma­sın…
 

SÖZDE BE­Şİ­BİR­LİK İS­TE­ME:
Es­ki­den Es­ki­den tek­no­lo­ji şim­di­ki gi­bi ge­liş­me­di­ği ve do­lay­sıy­la buz­do­la­bı, ça­ma­şır, bu­la­şık ma­ki­ne­si ve­ya ah­şap tü­rü gü­nü bir­lik kul­la­nıl­ma­yan eş­ya­lar gün­dem­de ol­ma­dı­ğı için dü­ğün­ler­de en çok pa­ra tu­tan al­tın­lar olur­du.  Al­tın­lar­da re­şat, cum­hu­ri­yet, grem­se, be­şi­bir­lik tü­rü olup bi­le­zik âde­ti yok­tu. Al­tın is­te­me­de­ki öl­çü ge­nel­de köy­de­ki dü­ğü­nü olan kız­lar­la mu­ka­ye­se edi­le­rek be­lir­le­nir­di. Bu­nun ya­nın­da kı­zın an­ne-ba­ba­sı kı­zı­nı ver­mek­te gö­nül­süz ise ipi yo­ku­şa sür­mek adı­na çok al­tın is­ter­di.

Şe­hir­leş­mey­le be­ra­ber bu tür al­tın­la­rın ye­ri­ni bi­le­zik, al­yans vs. tü­rü ta­kı­lar al­dı. Di­ğer ta­raf­tan yıl­lar­ca bor­cu öde­ne­cek ve­ya ye­ni ku­ru­lan ai­le­de eko­no­mik sı­kın­tı ne­de­niy­le ge­çim­siz­li­ğe et­ken ola­cak lüks eş­ya­lar / sa­lon­lar dü­ğün­le­ri­miz­de ağır bas­ma­ya baş­la­dı… 

Ne di­ye­lim, iz­di­vaç ya­pa­cak genç­le­rin ve özel­lik­le or­ta di­rek an­ne-ba­ba­la­rı­nın Al­lah yar ve yar­dım­cı­la­rı ol­sun…
 

AĞIR­LIK DA­ĞIT­MA:
Es­ki­den te­le­fon­lar, me­saj­lar ve şim­di­ki gi­bi çe­şit çe­şit da­ve­ti­ye­ler yok­tu. Du­rum böy­le olun­ca dü­ğün ola­ca­ğı za­man iki üç gün ön­ce hem ilan hem de da­vet için ağır­lık da­ğı­tı­lır­dı.
Ağır­lık: Dü­ğün ola­ca­ğı za­man bu­nu tüm köy hal­kı­na du­yur­mak ve ay­nı za­man da dü­ğü­ne da­vet et­mek için ön­ce­den haş­lan­mış no­hut / ku­ru­ye­miş ele­ğe dol­du­ru­lur ve ge­lin ada­yı kı­zın en ya­kın ar­ka­daş­la­rı ta­ra­fın­dan tüm köy hal­kı­na da­ğı­tıl­ma iş­le­mi­ne de­nir.

Di­ğer ta­raf­tan ağır­lı­ğı da­ğı­tan genç kız­la­rın­da ev­len­mek is­te­di­ği an­la­mı çı­ka­rı­lır­dı. Ge­lin ada­yı­na dü­nür­cü olup ta ala­ma­yan ai­le­ler ken­di­le­ri­ne ik­ram edi­len ağır­lı­ğı ka­bul et­me­ye­rek tep­ki­le­ri­ni gös­te­rir­ler­di.

Şe­hir ha­ya­tı­nın baş­la­ma­sıy­la, te­le­fon­la­rın, me­saj­la­rın ve da­ve­ti­ye­le­rin ço­ğal­ma­sıy­la ağır­lık da­ğıt­ma kül­tü­rü de or­ta­dan kalk­mış ol­du.

Dü­rü: Ge­lin kı­zın git­ti­ği ev­de ka­yın­va­li­de­si­ne, eşi­nin kar­deş­le­ri­ne, el­ti­le­ri­ne ve du­ru­ma gö­re tey­ze­le­ri­ne, ha­la­la­rı­na tak­dim et­ti­ği boh­ça­dır. Boh­ça da sec­ca­de, ba­şör­tü­sü, men­dil gi­bi el eme­ği göz nu­ru eş­ya­lar bu­lu­nur.  Köy­ler­de, kız an­ne­le­ri o ka­dar işin gü­cün ara­sın­da el âle­me mah­cup ol­ma­mak için er­ken­den çe­yiz ha­zır­lı­ğı­na baş­lar­lar­dı. Bu­nun bir aya­ğı da dü­rü­dür. Dü­rü bek­len­ti ha­li­ne gel­miş­tir. Ek­sik olur­sa de­di­ko­du­su yıl­lar geç­se de bit­mez… 
*
BAŞ­SAĞ­LI­ĞI: Hak­kın rah­me­ti­ne ka­vu­şan me­sai ar­ka­da­şı­mız Müs­lim Kı­lıç Be­yin muh­te­rem ba­ba­sı Ha­şim am­ca­ya Al­lah'tan rah­met, ai­le­si­ne sab­rı ce­mil di­le­rim.