Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet kaynağıdır. Osmanlı İmparatorluğunda Kanuni Sultan Süleyman döneminden sonra denizcilik zayıflayınca devlet gerilemeye başlamıştır. Türkiye öyle bir yerde oturmaktadır ki, politik ve ekonomik durumu itibarıyla denizlerdeki gücü ile egemen olabilir.  İnsanlar tabiatın ve coğrafyanın kanunlarına uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdu.
 Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşında yenilgisine rağmen, Kurtuluş Savaşını kazandık  Türkiye'yi kurduk. Batı Türklüğünün, diğer Türk kavimlerine göre daha yenilikçi olması, kendisini  gelişmiş ve aydın milletlerle buluşturan, Akdeniz kıyıları ve Batı ile temasıyla ilişkilidir.  Türk milletinin siyasi istikrarı, Akdeniz sahillerine vardıktan sonra sağlanmıştır. "Dağ başından akan nehirler gibi, muhtelif istikametlerde yürüyen Türk kolları en canlı ve kuvvetli topluluklarını, denizlerin ortasında, büyük bir yarımada gibi duran Anadolu'da kurmuştur. 
21'inci yüzyıl,  dünya için deniz yüzyılı olacaktır. İnsanlık, tarihte önceden yaşanmadığı kadar denizlere, ulaştırma, enerji ve gıda açısından bağımlı olacaktır. Türkiye, geçmişte denizcileşememiş, Cumhuriyet dönemindeki bu ideali yakalamıştır. Mavi uygarlığın sahibi denizci bir Türkiye zor bir ülkü değildir. Bu ülkü için coğrafya hazırdır. Denizcileşmek için gereken sosyo-genetik miras da hazırdır. Bu coğrafyada ortaya çıkmış tüm denizci uluslar ve uygarlıkları bugün biz temsil ediyoruz. Atatürk'ün:  "Türkiye Cumhuriyetini kuran Anadolu halkına Türk denir'" veciz ifadesinde anlamını bulan Anadolu halkının genlerinde denizcilik vardır. Unutulmamalıdır ki uluslar denizci doğmaz, denizci olurlar. Onları denizci yapan ise devlettir.
Karasularımızı oluşturan 462.000 km2'lik Mavi Vatan denizcileşmenin lokomotifidir.  Türkiye 21. Yüzyılda Doğu Akdeniz'deki paylaşım mücadelesinde, denizcileşme ivmesini yakalamıştır. Bu ivme, jeopolitik deniz çıkar kavgası ortamında, bilginin hızla yayılmasının oluşturduğu şartlarda ortaya çıkmıştır. 1919'larda yenilmiş ve işgale uğramış Osmanlı İmparatorluğun kalıntısı üzerinde varlığını korumayı başaran Türkiye, Doğu Akdeniz'deki mavi vatanı işgal girişimini durdurup, denizcileşme sürecini başarabilir. Son yıllarda devlet: denizciliği ve denizcileşmeyi askeri, ekonomik ve çevre boyutlarında ulusal stratejik hedef haline getirmiştir. Anadolu insanının hızlı öğrenme ve yeniliklere uyum sağlama yeteneği ile doğaya yakın karakteri bu süreçte en önemli kuvvet çarpanıdır. Türkiye denize dönmek için daha fazla beklememelidir. Deniz hepimizin geleceğidir. Zira deniz aynı zamanda "Mavi Uygarlık"tır, "Mavi vatan"dır.
Bu süreçte öncelikle jeopolitik farkındalığın sağlanması gerekir. Deniz yetki alanlarımızın oluşturduğu 462 000 km2'lik alan bize sadece ekonomik zenginlik sunmuyor, aynı zamanda denizden başlayan vatan savunmasında jeopolitik manevra alanı sağlıyor. Bu nedenle denizleri de vatan bilmek: "Mavi Vatan" ile "Mavi Uygarlığı" buluşturmak gerekmektedir. Mavi Vatan, 26-45 Doğu boylamları ile 36-42 Kuzey enlemleri arasındaki ana vatan üzerindeki egemenliğimizin denizlerdeki uzantısı olup 462 000 km2 alanı içermektedir. Mavi vatan ile kara topraklarımızın tamamı: 1.242.000 km2'dir. Şimdiye kadar bu önemli ayrıntının üzerinde fazla durulmamıştır. Mavi Vatan kavramı, karadaki Misak-ı Millînin denizdeki karşılığıdır. Atatürk'ün 1 Eylül 1922'de verdiği: "İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri" emrinin ikinci cephesidir. Şu anda Türkiye Libya ile işbirliği içinde Akdeniz'de bu mücadeleyi vermektedir. Allah devletimizi ve milletimizi muvaffak eylesin.