Efendim yıllardır milli eğitim camiasında çalışan, ilköğretim matematik öğretmenliği branşlarında kızı Osmancık ilçesinde öğretmen oğlu da öğretmen adayı olan iki evlat babası olarak çocuklarımın alanlarında iyi değil en iyi olmalarını arzu eden biriyim. Bu bağlamda; ''Yaşlıların / tecrübelilerin duvarda gördüğünü gençler / tecrübesizler ayna da göremez'' sırrınca öğrencilik yıllarından bugünlere değer verdiğim, saygı duyduğum, gazetelerdeki makalelerimin müdavimlerinden olan, arada bir alo diyerek tebrik, takdir ve dua eden kıymetli öğretmenimiz Metin Aşkın Hoca ile tanıştırmak istedim. Ve en önemlisi genç eğitimciler olarak kulaklarına küpe olacak bir iki cümle nasihati birinci ağızdan almalarını arzu ettim. Bu niyetle ziyaretlerine gittik. Ziyaret akabinde eli kalem tutan biri olarak istedim ki bu sohbeti gazete köşeme taşıyayım birler ikiler değil binler istifade etsin…

1)    Kıymetli hocam, öncelikle genç eğitimci çocuklarımla beraber bizi hanenize kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
21.7.1934 yılında bir Cuma günü saat 10.30 civarlarında mübarek sala vakitlerinde dünyaya gelmişim. 3 kız 4 oğlan 7 kardeşiz. Rahmeti babam maliye de memur idi. 7 yaşında Gazipaşa okuluna kayıt yaptırdım.5 sene orada okudum. 1946 yılında Çorum'a lise açıldı. Sonra Ortaokula başladım. 1950 yılında Ortaokul bitirdim. O sene Öğretmen okullarına 26 arkadaşımız müracaat etti. 2 kişi seçtiler. Bakanlığa gönderdiler. Dolaysıyla Balıkesir Necatibey Öğretmen Okuluna gittim. Orada 3 sene okudum. (Bu okulun ismi geçince hocamın gözleri doluyor. Bir daha gitmek nasip olmamış, dünya gözüyle görmeyi çok arzu ediyor. Nasıl arzu etmesin ki, 70 yıl öncesi anılara dalıveriyor)

Ünlü ressam, sonradan Prof. Oldu. Adnan Turani burada resim öğretmenimdi. Ben de resim dersini çok seviyordum. Hocamın da etkisiyle önceleri resim hocası olmak istiyordum. Ama o zamanlar imtihanlar çok zordu. Birinci imtihanı kazandım. İkinci imtihana hazırlanırken babam rahatsızlandı. Memuriyetinde hiç izin almamış, ömründe Çorum dışına çıkmamış biriydi. Babamı Ankara Numune Hastanesine götürdüm. Hastaneye yatırdım. Orada hizmetlilere az para verip ben imtihana gidince babama yardımcı olmalarını istedim. Babamın rahatsızlığı beni çok etkilemişti. İki gün sonra çok üzüntülü olarak imtihana gittim ama kazanamadım. Nasip değilmiş evladım.

1953 yılında Balıkesir Necatibey Öğretmen okulunu bitirdim. Resim öğretmenliğini kazanamayınca branşım zaten fen bölümü idi. Ankara Gazi Orta Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü sınavlarına girdim ve 27.6.1956 yılında bitirdim. O zamanlar bizi hemen atıyorlardı. Nereye atanmak istediğimizi söyleyince ben de Çorum dedim.  Tayinimi Çorum Merkez Eymir Köyüne yaptılar. 
Bir gün rahmetli babam ''Oğlum, yüzüne bakamıyorum. Senden çok utanıyorum. Çünkü çok istememe rağmen diğer kardeşlerin okumadı bu da okumaz diye annene demiştim'' dedi. Öğretmenliği çok seviyordum. Ömrüm hayatında hiç maddiyat gözetmedim. Onun için öğretmen okuluna müracaat ettim. 1957 yılında İstikam Yedek Subay olarak askerliğimi yaptım.
1950 yılında babamdan mektup geldi. (Hala saklıyor) Memleketi özlemiştim ama babam Çorum'a gel demediği için utandım gelemedim.  Bunu öğrenen babası evladım gel çok özledik diye ikinci mektup yazar ve evladının gelmemesine çok üzülür.

O zamanlar kış şartları çok ağırdı. Çorum- Osmancık yolunda Gölünyazı olarak bilinen yer pek geçit vermezdi. Bunun için orada BEKLEME YERİ vardı. Çorum'dan Osmancık-Kargı istikametine gidenler, gelenler karda kışta yolda kalanlar bedava olarak orada yatar, yer içer ve yoluna devam ederdi. O köylüler de oraya gelip geçerken odun ve erzak bırakırdı.

2)    22 yıl gibi uzun süre Çorum İHL'de öğretmenlik yaptınız. Biraz bu ortamdan ve öğrencilerinizden bahseder misiniz?
Çorum Lisesi’nde başarılı bir öğretmendim. Bilgim dışında bir gün (13 Ekim 1964)  bir yazı tebliğ edildi yazı da ''Bakanlığımızca, İmam -Hatip Okullarının kuruluş amaçlarına uygun olarak belli seviyede aydın din adamı yetiştiren birer öğretim kurumu halinde geliştirilmesi için alınmakta olan tedbirler arasında, bu okullarımıza tecrübeli ve mesleki başarısı tespit edilmiş, ileri zihniyetli, aynı zamanda dini inançlara saygılı, Milli Eğitim İlkelerinin öğrencilere benimsetilmesinde üstün çaba gösterebilecek öğretmenlerin tayin edilmesi prensip ittihaz olunmuştur. Bu prensip kararı gereğince yapılan seçim sonucunda sizin de ilinizdeki İmam hatip okulunda görevlendirilmeniz uygun görülmüştür. Tebrik eder, yeni görevinizde de başarılar dilerim'' (Dr. İbrahim ÖKTEN Milli Eğitim Bakanı)
Arkadaşlar bunu duyunca ''Sen şimdi şehri bırakıp köy okuluna gidiyorsun'' diye alay etmeye başladılar. Bu söylenenlere hiç takılmadım ve ''Ben orada da (köy okulu görseniz de - ekseri köy çocukları)  aynı şekilde çalışacağım'' dedim. İç dünyam da biraz tedirginlik vardı ama ağızlarına laf vermemek için onlara hiç hissettirmedim. Sonradan öğrendim ki İHL müdürü merhum Necmi Şamlı aldırmış.

Kendi kendime Kuran-ı Kerimi öğrendim ve çocuklarıma öğrettim. Çok öğrenci yetiştirdim. Bunlar arasında köyde görev yapan İmam- Hatip'ten Ankara'daki Diyanet İşleri Başkanı'na kadar üst düzey bürokrat, akademisyen, Hukukçu, siyasetçi olanlar var. Aklıma gelenler Ali Bardakoğlu, Halis Ayhan, Feyzullah Kıyıklık, İrfan - Metin Balkanoğlu, Erol Kavuncu, Merhum Erol Olçok... daha niceleri.


3) Kıymetli Hocam; vefa adına öğrencilerinizden ziyaretinize gelen veya uzaktan da olsa özel günlerde arayıp soranlar oluyor mu? Elhamdülillah evladım, ben çok memnunum. Allah hepsinden razı olsun. Öğretmenliğin en güzel yönü toprağa attığınız tohumların nerede hayat bulup karşınıza çıkacağı, meyve vereceği belli olmamasıdır. Bazen bir hastane köşesinde sıra beklerken bazen terminalde otobüse binerken arkadan bir ses ''Hocam'' derse dünyalar sizin olur. Belinizin kamburluğu doğrulur. Merhum İHL Müdürü Salim Altunay'ın notunu da özenle saklıyor.

4)    Kıymetli Hocam; fotoğraflara bakarken gördüm, Ülkede herkesin tanıdığı, Sayın Cumhurbaşkanımızın da özel değer verdiği 15 Temmuz hain saldırısında biricik oğluyla şehit olan Erol Olçok Beyin de öğretmenisiniz. Biraz Erol Bey den bahseder misiniz?
Evladım, duyunca çok üzüldüm. Allah gani gani rahmet eylesin. Bir daha o günleri bu aziz millete göstermesin. Derslerine giriyordum. Başarılı çalışkan, ufku açık, saygılı, bakımlı bir öğrencimdi. Saçlarını hep geriye doğru tarardı. Elinde ki toplu sınıf resmini göstererek '' Bakıyor musun, bir tane ceketinin düğmesi açık olan var mı? Niye diye merak edersen, / Çünkü ön tekerleği arka tekerlek takip eder / sırrınca, öğretmenlerinin ceketinin düğmesi açık değil'' 
Bu fotoğrafları Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderdim ama Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'a ulaşmadı herhalde. Ulaşsaydı bir şekilde geri dönüş olacağına inanıyordum. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız bu noktalarda çok vefalı bir insan diye televizyonlarda görüyorum. İnşallah bir şekilde ulaşır da ben de bir cümle selamını ölmeden duyarım.

5)    Kıymetli Hocam; Bu kadar öğretmenlik yaptınız, idareci olmayı hiç düşünmediniz mi?
Evladım, ben öğretmenliği ve öğretmen olarak öğrencilere hizmeti çok sevdim diyerek arşivlerinin arasından o zaman halinde MEB tarafından ismine hitaben teklif edilen okul müdürlüklerinin yazılarını göstererek, Nevşehir Ortaokul Müdürlüğü, Zonguldak Safranbolu Ortaokul Müdürlüğü ve İHL Müdürü Merhum Necmi Şamlı'nın bakanlığa atanmasıyla boşalan (yarın başına genç, tecrübesiz bir müdür verirler. Zoruna gider. Ben onayını çıkartıyorum sen ol ısrarlarına rağmen)  Çorum İHL Müdürlüğü'nü kabul etmedim. Hep öğretmen kaldım. Necmi Şamlı, müdür muavinleri olmasına rağmen Ankara'ya giderken vekâleti bana bırakmıştı. (Hocam şimdi ki nesil atandığı gün bırakın okul müdürlüğünü genel müdürlük teklif edilse hayır demez deyince gülüyor) 
6) Kıymetli Hocam; bir ömrü eğitime adamış (öğretmenin ve imamın emeklisi olmaz)  biri olarak öğretmenlik mesleğini seçecek veya bu mesleğin içinde olanlara neler tavsiye edersiniz?
Evladım, bu mesleği seçecekler veya içinde olanlar öncelikle sevgi dolu olmalıdır. Bu meslek belki zengin olma mesleği değildir ama gönüllerde olma mesleğidir. Sadakat, sevgi olursa Allah beklenmedik yerlerden imkân verir. Ben bu evi yaparken bir kat zor şer diye başladım, sonra çocuğunu okuttuğum velilerden ''Hocam sen ev yapıyorsun belki ihtiyacın vardır. Al şu parayı ne zaman verirsen ver. Benim ihtiyacım yok'' diyenler oldu. Çok duygulandım. 

Hiçbir zaman öğrencilerimin karşısına ceketimin önü açık çıkmadım. Kara tahtaya yazarken üf üf diyerek tebeşir tozunun elbiseme konmasına engel olmaya çalışırdım ki, öğrencilerim ceketimde toz görmesin. Benimle toplu çekilen sınıf resimlerinde tüm öğrencilerin ceketlerinin düğmesi kapalıdır. Öğrenci örnek alırsa daha kolay benimser. Saygıda kusur eylemez.
Öğretmen alanında uzman olmalı, kesinlikle hazırlıksız derse girmemelidir. Ben çoğu zaman gece 11-12' lere kadar derse hazırlık yapardım. Öğrencilerini çok iyi tanımalıdır. Örneğin, sınıfta babasını kaybetmiş bir öğrenci varsa kızınca ''baban okula gelsin konuşacağım'' dememeli. O öğrenciyi olumsuz etkiler. Günlerce ağlatır…
Öğretmen daima empati yapmalı ve her öğrencisini kendi evladı gibi görmeli. Sözlüye kaldırdığım öğrenci sorduğum soru karşısında cevap veremeyip çaresiz kalırsa, ıstırap çekerse ben üzülür aynısını yaşardım.

Atatürk Lisesi’nde iken dersime Müfettiş Bey geldi. Bir saat dersi dinledi. Teneffüste müdür beyin yanına gidince ''Falan hocayı buraya çağır benim yanımda onu tebrik et, çok başarılı'' demiş. Müdür Bey beni tebrik edince Müfettiş Bey benim bir dersime daha girmek istediğini söyledi. Ben de efendim, diğer dersim İHL de oraya gönderildim deyince müdüre '' Niye böyle bir öğretmenine sahip çıkamadın da başka okullara gönderiyorsun,  bu tür öğretmenler kolay mı bulunuyor, hocam burada derse girsin'' dedi. Müdür Bey de '' Efendim ben atanalı 10 gün oldu. Daha önceden nakli yapılmış'' dedi.

Öğretmen işini iyi yaparsa birileri mutlaka sizi takdir eder. Velev ki kul takdir eylemedi o zaman da Allah takdir eyler. İşinizi gücünüzü rast getirir.
Bu arada Metin Aşkın Hoca deyince akla ilk gelen okul binasının gölgesinde duran MURAT 124 marka taksisidir. Yeşil renkli tertemiz arabasını hatırlamayan öğrencisi yoktur. Teneffüslerde o araba içerisinde Metin Aşkın Hoca. Öğrencilerinin çok sorusunu çözmüştür. Vesselam o arabanında üzerimizde hakkı vardır.

7) Kıymetli Hocam; yarım saat diye geldik ama heybe dolu olunca 2 saati aştı hala sohbet bitmedi. Bu arada değerli yenge hanıma çok teşekkür ediyorum. 
Çaylar, pastalar, börekler… Ve en önemlisi hocamın arşivi ortaya çıkınca epey ortamı dağıttık. Toplaması ve yerine itina ile koyması yenge hanıma kaldı maalesef. Ama Allah nazardan saklasın o da hizmeti yapmak için değil severek yapıyor. Hatta hocamın unuttuğu diplomaları veya özel resimleri getirip ortaya seriyor. Tekrar çocuklarla beraber davet ediyor. 
Kırk yıl öncesi nezaketinden hiçbir şey kaybetmeyen hocam, biz süreyi aşıp rahatsız ettik diye oğlumla göz göze gelince ''Evladım, Allah aşkına oturun, kusura kalmayın ben sizi meşgul ediyorum. Düne dalınca çıkmak zor oluyor'' Diye rahatlatıyor. Bizde Oğlum Talha ile beraber heybemizi doldurmuş olarak, mahalli değerleri kaybetmeden değerlendirmek gerekir niyetiyle ve heybedeki anıları genç nesillere ulaştırabilmek ümidiyle hocamızın elini öpüyor, hayır duasını alıyor ve müsaade istiyoruz. Rabbim sağlık sıhhat ve afiyetler versin.  

ÖZETİN ÖZETİ: Kıymetli Metin Aşkın Öğretmenimiz,  geride hoş bir seda bırakarak 20 Haziran 2020 mübarek Cuma günü hakkın rahmetine kavuştu. Rabbim gani gani rahmet eylesin. Mekânını Cennet eylesin.  Başta ailesi ve sevenlerine sabrı cemil dilerim. Ruhuna bir Fatiha…
Ey Koca Çınar, 
Sen de gittin şu fani dünyadan
Ne güzeldir, sevmek ve sevilmek
Öğrencilerin Fatiha okur, arkandan
Bu da yeter sana, muhtaç olduğun an.