Ba­ca­na­ğım Sab­ri Ben­li, Yük­sek İslâm Ens­ti­tü­sü me­zu­nu, gü­zel hiz­met­ler ifa et­tik­ten ve kub­be­de hoş bir se­da bı­rak­tık­tan son­ra Hakk’a rü­cu ey­le­di, Rab­bim rah­met ve mağ­fi­re­ti­ni lüt­fey­le­sin. Son va­zi­fe­le­ri­mi­zi yap­mak üze­re Ço­rum’a gel­dik. Me­zar­da­ki iki de­ği­şik­lik be­ni mem­nun et­ti.
Da­ha ön­ce gel­di­ğim­de me­zar­da ho­per­lör­den de­vam­lı Kur’ân din­le­ti­li­yor­du; bu da mu­kad­des ki­ta­bı­mı­zın san­ki bir me­zar­lık ve ölü­ler ki­ta­bı ol­du­ğu in­ti­ba­ını ve­ri­yor­du, bu terk edil­miş.
İkin­ci­si ka­bir ya­pı­mı­na bir stan­dart ge­ti­ril­miş, bir ka­rış yük­sek­li­ği var, et­ra­fı yu­var­lak tuğ­la ile çev­ril­miş, üs­tü rah­me­te açık ve top­rak, ba­şın­da ka­re şek­lin­de bir kü­çük mer­mer, üze­rin­de ölü­nün adı ve ölüm ta­ri­hi ya­zı­lı; iş­te Sün­ne­te uy­gun bir me­zar.
Mem­le­ke­ti­miz­de tel­kin de­yin­ce an­la­şı­lan, de­fin­den son­ra kab­rin ba­şın­da mâlûm şek­liy­le ya­pı­lan tel­kin­dir. Sün­net olan tel­kin ise o de­ğil, öl­mek üze­re olan Müs­lü­ma­nın ya­ta­ğı ba­şın­da ya­pı­lan tel­kin­dir. Ta­ma­men ko­ma­ya gir­me­miş, söy­le­ne­ni an­la­yıp tek­rar ede­bi­le­cek olan has­ta­nın ya­nın­da münâsip bi­ri­si, za­man za­man “lâ ilâhe il­lallâh Mu­ham­me­dün Rasûlullâh” der. İş­te bu tel­kin şu hadîsler­den do­la­yı sün­net­tir:
1. “Ölü­le­ri­ni­ze (öl­mek üze­re bu­lu­nan has­ta­la­rı­nı­za) lâ ilâhe illâllah... sö­zü­nü tel­kin edi­niz” (Müs­lim, Ebû Dâvûd, Tir­mizî).
2. “Ki­min son sö­zü lâ ilâhe illâllah... olur­sa cen­ne­te gi­rer” (Buhârî, Ebû Dâvûd).
Bi­rin­ci hadîste ge­çen “ölü­le­ri­ni­ze” tâbi­ri­ni İslâm ulemâsı me­caz mânâsıy­la al­mış ve “öl­mek üze­re olan has­ta­la­rı­nı­za” mânâsı­nı ver­miş­ler­dir. Bu an­la­yı­şın mes­ne­di ölü­le­rin di­ri­le­ri duy­ma­ya­cak­la­rı­nı ifâde eden nas­lar ile Hz. Pey­gam­ber (s.a.) ve ashâbı­nın tat­bi­ka­tı­dır. Çün­kü bun­lar ba­his mev­zuu tel­ki­ni, son dem­le­ri­ni ya­şa­yan has­ta­la­ra yap­mış­lar­dır. İkin­ci hadîs de bu­nu des­tek­le­mek­te­dir.
Ce­na­ze­yi def­net­tik­ten son­ra Ra­sulûllâh‘ın (s.a.) ka­bir­de bir müd­det kal­dı­ğı­nı, cemâate: “Kar­de­şi­niz için is­tiğ­far edin ve iman üze­ri­ne se­ba­tı­nı di­le­yin; çün­kü o şu an­da sor­gu­ya çe­kil­mek­te­dir”, bu­yur­du­ğu­nu sağ­lam ri­va­yet­ler­den bi­li­yo­ruz. Bu­na gö­re sün­net olan de­fin­den son­ra kab­rin ba­şın­da bir müd­det kal­mak, Al­lah Teâlâ’ya, din kar­de­şi­mi­zin af­fı ve mağ­fi­re­ti için duâ et­mek­tir. Ba­ca­na­ğım için bu sün­ne­ti uy­gu­la­dık.
İm­di bu sün­ne­ti ter­ke­dip onun ye­ri­ne “Ey filân oğ­lu ve­ya kı­zı filân, dün­ya­yı ter­ket­ti­ğin za­man ve du­ru­mu ha­tır­la...” şek­lin­de­ki söz­ler­le ima­mın tel­kin ver­me­si sün­net de­ğil­dir. Bu­nu Ra­sulûllâh’ın (s.a.) yap­tı­ğı­na ve­ya ya­pın de­di­ği­ne da­ir sa­hih bir hadîs yok­tur. Bü­yük müc­te­hid ve hadîs bil­gi­ni Ah­med b. Han­bel’e tel­ki­ni sor­duk­la­rın­da şu ce­va­bı ver­miş­tir: “Ebû’l-Muğîre ve­fat edin­ce Şam­lı­lar bu­nu yap­tı­lar, bun­lar­dan baş­ka mezkûr tel­ki­ni ya­pan bi­ri­si­ni gör­me­dim.”
Bir­kaç sahâbe ve tâbiûnun tel­kin yap­tı­ğı­nı ve ba­zı za­yıf rivâyet­le­re is­tinâd eden Şâfiîler mezkûr tel­ki­nin müs­te­hab ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ler­dir.
Mâlikî ve Han­belîler bid’at ol­du­ğu­nu gö­zö­nü­ne ala­rak “mekrûh” de­miş­ler­dir.
Ha­nefîle­re gö­re ne sün­net­tir ne de mekrûhtur; ne ya­pıl­ma­sı tav­si­ye edi­lir, ne de bı­ra­kıl­ma­sı.
Dur­ru’l-Muhtâr’ın, met­nin­de, “ölü def­ne­dil­dik­ten son­ra tel­kin ya­pıl­maz” den­miş, İbn Abi­din Red­dü’l-Muh­tar’da bu rivâye­tin kuv­vet­li ol­du­ğu­nu nak­let­miş­tir. Fa­kat Ha­nefîle­rin ço­ğu­na gö­re -yu­ka­rı­da zik­ret­ti­ği­miz gi­bi- ne ya­pın de­nir, ne de yap­ma­yın.
Sün­net ve fı­kıh kar­şı­sın­da tel­ki­nin du­ru­mu bun­dan ibâret­tir. Bir ül­ke­de­ki bü­tün müf­ti ve mür­şid­ler it­ti­fak ede­bi­lir­se bu bid’atın ter­ki da­ha uy­gun­dur. İh­tilâf ve tef­ri­ka­ya se­bep ola­cak­sa tas­fi­ye­si­nin za­ma­na bı­ra­kıl­ma­sı ge­re­kir.