Ge­çen ge­ce, bir grup me­rak­lı, çe­kir­de­ği­ni çe­re­zi­ni de yan­la­rı­na ala­rak me­zar­lı­ğa git­miş­ler. Uy­ku tu­lu­mu­nu ya­nı­na alıp yol­la­ra dö­kü­len­ler, pi­ja­ma­sı röp­te­şam­bu­ru ile uy­gun bir mev­zii bul­ma­ya ça­lı­şan­lar, ha­be­ri du­yup ci­var il­ler­den "ca­dı avın­da bi­zim de bir tu­zu­muz bu­lun­sun" de­yip ta­ri­he geç­mek is­te­yen­ler… Mev­zuu kı­zın bi­ri­si­nin me­zar­lık­ta ağ­la­ma­sı. Du­yul­ma­sıy­la bir­lik­te, Ül­ke gün­de­mi­ne otu­ran bu ko­nu­ya du­yar­sız kal­mak ol­maz! "Bu ge­ce de ağ­la­sa da gör­sek!" He­ye­can, ak­si­yon… Kı­sık ateş­te iyi gi­der as­lın­da. Son za­man­da ta­van ya­pan, film en­düs­tri­si­nin sun­du­ğu, bü­tün de­ğer­le­ri alt üst eden, en zı­va­na kor­ku film­le­ri­ni tü­ket­mek­ten bık­tık. Dü­şük ma­li­yet­ler­le, kı­sa sü­re­de ve iti­na­sız çe­ki­len bir yı­ğın fil­mi ale­ni bir şe­kil­de sun­du­lar ço­lu­ğa ço­cu­ğa… Ze­mi­ni ha­zır­la­dı­lar. Fark­lı bir şey­ler la­zım. Kes­mi­yor ar­tık. İz­ler­ken film ol­du­ğu­nu bi­li­yor ve bir sü­re son­ra et­ki­len­me­me­ye baş­lı­yor­sun. 

Bu ise fark­lı… Alın si­ze ye­ni film: "Me­zar­lık­ta ağ­la­yan kız…" Hem de ger­çek! Te­le­viz­yon­lar flaş ha­ber ola­rak ve­ri­yor.  İli­miz­de, yö­re­miz­de, bir adım me­sa­fe­de… Müt­hiş bir he­ye­can. Ama gel­me­di! Ayıp et­tin kız! O ka­dar ha­zır­lan­dık gö­re­ce­ğiz se­ni di­ye! 

Bak! Sa­na ses­le­ni­yo­rum bu­ra­dan… Sa­kın gi­dip de baş­ka bir yer­ler­de ağ­la­ma! Me­zar­lık iyi… Gü­zel se­çim. Gün­düz vak­ti, her­ke­sin için­de ağ­la­man bir şey ifa­de et­mez. Ağ­lar du­rur­sun, kim­se dö­nüp bak­maz. Gün­düz gö­züy­le me­zar­lık­ta ağ­la­man da boş! Onu her­kes ya­pı­yor za­ten. Ku­ru ağ­la­ma se­si de yet­mi­yor in­san­la­ra, ken­di­ni bir par­ça da ol­sa gös­ter­me­li­sin. Bir de sa­na tav­si­yem, der­di­ni sa­kın ha kim­se­ye söy­le­me. O za­man maa­zal­lah an­la­şı­lır­sın ve der­di­nin ne ol­du­ğu or­ta­ya çı­kar. Böy­le da­ha iyi. Es­ra­ren­giz or­ta­mı boz­ma­ya­lım. İli­mi­zin tu­riz­mi, Ül­ke gün­de­min­de­ki ye­ri sa­na bağ­lı. Us­lu us­lu ağ­la, zır­la, çe­kil kö­şe­ne. Çok da gös­ter­me ken­di­ni.  Bir ko­nu da­ha var. O da, ba­şın­da ağ­la­dı­ğın me­zar! Çift­çi so­yad­lı olan. Çift­çi, ay­nı za­man­da bir ar­ka­da­şı­mın so­ya­dı. İz­mir'den, Ada­na'dan ar­ka­da­şı ta­nı­yan her­kes, te­le­fon­la ara­mış ve se­ni sor­muş­lar. On­lar­la bir ir­ti­ba­tı­nın olup ol­ma­dı­ğı­nı me­rak et­miş­ler. O da ala­ka­sı ol­ma­dı­ğı­nı an­lat­mak­tan usan­mış. 

Ni­hat Ha­ti­poğ­lu bi­le ko­nu­ya el at­mış ve "Ço­rum dik­kat­li ol­sun!" de­miş. Ney­se, iyi ta­ra­fın­dan ba­kar­sak, se­ne­de iki kez ru­ti­ne bağ­la­dı­ğı­mız me­zar zi­ya­ret­le­ri­miz sık­la­şa­cak. Rah­me­ti bü­yük­le­ri­miz, bi­zi da­ha bir sık gö­re­cek. On­la­ra çak­tır­ma­dan, ef­sa­ne kı­zı ara­yan göz­le­ri­mi­ze na­sıl ha­kim ola­ca­ğız? Ba­ba­mı bil­mem de ba­ba­an­nem ça­kar man­za­ra­yı… Ve yi­ne kız­dı­ğın­da söy­le­di­ği, ku­lak­la­rım­da ka­lan küf­rü­nü du­yar gü­le­rim: " San­kim bi­ze gel­miş, er­me­ni­nin dö­li…"

Keş­ke ko­nu, ağ­la­yan­la­rın se­si­ni duy­mak ol­say­dı. Keş­ke du­yar­lı ol­mak­tan bah­set­sey­dik. Beş du­yu di­ye bil­di­ği­mi­zin yer­le­şik bil­gi­yi alt üst ede­cek bir şey söy­le­ye­yim. Sez­me duy­gu­su. Ki­tap­lar­da yok bu... Çok özel bir duy­gu ve sa­de­ce iyi in­san­lar­da bu­lu­nu­yor. Ve eğer bu özel­lik yok­sa, di­ğer beş du­yu­ya ha­mal­lık eden bir can­lı­dan baş­ka­sı de­ği­liz. Elin­de çe­rez­le, "me­zar­da ağ­la­yan kız" fil­mi­ni iz­le­me­ye gi­den ada­mın se­si, da­ha kö­tü ge­li­yor ku­la­ğı­ma. Med­ya gö­rün­tü­le­ri­ni cep te­le­fon­la­rı­na kay­de­dip, dak­ka ba­şı, tek­rar tek­rar oy­na­tan in­san­la­rın çı­kar­dı­ğı hay­ret efekt­le­ri, da­ha ür­kü­tü­cü ge­li­yor ba­na.

Evet! İti­raf edi­yo­rum… Me­zar­da ağ­la­yan kız­dan kork­tum. Ürk­tüm. Hat­ta tırs­tım... Ama kız­dan de­ğil! Ge­çir­mek­te ol­du­ğu­muz top­lum­sal trav­ma­nın bir par­ça­sı ol­mak­tan. Elin­den tu­ta­ma­dı­ğı­mız, ya­nın­dan ge­çip, gö­re­me­di­ği­miz, inil­ti­le­ri­ni işi­tip de ku­lak ar­dı et­ti­ği­miz ve en so­nun­da bir me­za­rın di­bi­ne gi­dip, için için, höy­kü­re höy­kü­re ağ­la­yan in­san­lı­ğı­mız­dan…