Eğitim sistemimiz, Tanzimat döneminde çıktığı yolda, Cumhuriyetle birlikte keskin bir rota değişikliği yapmış ve 93 yılda değişik uygulamalar ile nesillerimizi zaman zaman manevi değerlerinden ve asli kökeninden uzaklaştırarak kimliksiz, ruhsuz bir nesil yetiştirme çabalarına da girilmiştir. 
Üstat Necip Fazıl, 76 yıl önce yazdığı "Maarif Vekâleti" başlıklı, yazısında: "Maarif Vekâleti, Türkiye Cumhuriyetinin her çevreye korkuluklarını diktiği günden beri, kargaların üşüşmekten asla çekinmediği biricik korkuluktur. Sanki bu hedef, kabadayılık zevkini tatmin etmek isteyenlere serbest bırakılmış tek cephe… Süvarilerin, üstünde kılıç talimi yaptığı samandan insanlar gibi bir şey!..." 
Milletlerin varlığını canlı tutan ve milli bütünlüğümüzü koruyan unsurların başında dil gelir. İnsanların birbirlerini anlamalarında, tanımalarında geçmişi değerlendirip geleceğe yönelik plan ve programlar yapabilmelerinde önemli bir fonksiyondur. Her şeyden önce bin yıllık tarihimizle sağlıklı bağlantı kurabilmeleri için gelecek nesillerimize Osmanlıcayı öğretmek zorundayız ve zorunlu dersler arasında da olmalıdır. Osmanlıcanın öğretilmesiyle bir kısım gençlerimiz geçmişimizle sağlıklı bağlantılar kurup, tarihimizi orijinal kaynaklarından öğrenme imkânına sahip olacaklardır. 1928 yılında Osmanlı Türkçesinin kaldırılarak yerine bu günkü kullandığımız Latin harflerinin konulması ile birlikte geçmişimiz ile ilgili bağlarımız kopmuştur. Kütüphanelerimizdeki binlerce tarihi eserlerimiz, tapu kadastro kayıtlarımız, şiir ve edebiyatımız, güzel sanatlarımız yeni nesillerimize aktarılamamıştır. Yaklaşık bin yıllık bilgi birikimimizden ve kültürel değerlerimizden uzak kaldık. Binlerce o güzide el yazması eserlerimiz müze ve kütüphanelerimizde tozlu raflarda yeni nesillere aktarılmayı bekliyor. Osmanlıca, atalarımızın yüzyıllarca Arapçadan ve Farsçadan yararlanarak geliştirdiği bir dildir.    
Osmanlıcanın öğrenilmesinin önemine vurgu yapan tarihçi Murat Bardakçı: "Türkiye de Osmanlıca bilmeyen entelektüeller cahildir. 1928 öncesi yazılmış eserleri okuyamıyorsanız eğer, hiç okur-yazarım diye geçinmeyin. Bugün bir İngiliz entelektüelleri Shakspeare'i, Shelly'i okur, bilir. Bizimkiler Nedim'i, Fuzuli'yi anlamaz. Şeyh Galibi utanmadan İngilizcesinden okurlar. Birçok tarih kitabı hâlâ Osmanlıcadır bizde. Kendi kültürünü bilmeyen entelektüel olamaz."  Bazı kesimlerde maalesef bin yıl dünyaya adalet dağıtan atalarımız Osmanlıya karşı bir düşmanlık ve ön yargı var. Her halde dünyada bizde olduğu gibi atalarını kötüleyen bir başka millet yoktur. Aslında Osmanlı düşmanlığının temelinde yatanı anlamak da çokta zor değil. Bu Osmanlı'nın, dini ve güzel ahlaki değerlerine sımsıkı bağlı olmasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı'nın kuruluş felsefesinde ve temelinde dini ve ahlaki değerler vardı. Adalet duygusu, hoşgörü, paylaşımcılık  (yardım ve infak) sevgi ve kardeşlik ön plandaydı. Bundan dolayıdır ki bir cihan devleti olarak 600 yıl bölünüp parçalanmadan islamın hak ve adalete dayanan ilahi mesajını dünyanın her tarafına ulaştırarak, İslam'ın bayraktarlığını yapmıştır. 
İngiliz parlamenter Andrew Ray, İngiltere meclisinde "Batıda milliyetçilik akımını yok edemediğimiz gibi, Pan İslamizmi de yok edemeyiz! Amacımız parçalamak, uzlaştırmak ve yönetmek olmalıdır." Yahudi ve Hıristiyanlar bir takım entrikalarla Osmanlıyı yıkıp parçalamışlardır. Osmanlıcanın kaldırılması ile de, ecdadımız Osmanlı ve 600 yıllık kültürel birikimimizin önüne set çekilerek gelecek nesillerimizle irtibatlar kesilmiştir. Asıl amaç ise geçmiş tarihi ile irtibat kuracak olan nesillerimizin islamla ve İslami değerlerle kucaklaşmalarını engellemektir.       
Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okullarda Milli, Manevi, Dini, Ahlaki ve İnsani değerlerimiz yeterli ve doğru bir şekilde devlet eliyle verilmelidir. Elhamdülillah bu dönemde bu dersler var ama yeterli değil. Bu konular yeterince işlenmezse herkes kafasına göre bir din algısı oluşturur. Buda fitneye sebep olur ki inanç sömürücüleri için son derece olumlu bir ortam hazırlanmış olur. Bunu da 15 Temmuzda bariz bir şekilde gördük. Yine günümüzde etrafları bin bir türlü tuzaklarla dolu olan gençlerimizi de ancak manevi değerlerini öğreterek sahip çıkabilir ve onları şeytanın desiselerinden ve kötü niyetli insanların tuzaklarından koruyabiliriz. 
Kalp ve gönüllerinden, Allah sevgisi-korkusu ve dini değerleri çekip alır veya vermezseniz ortaya sorumsuz, bencil, sadece kendisini düşünen, gelecek endişesi olmayan, olaylara sadece dünya penceresinden bakan, hedefsiz ve ilkesiz bir gençlik ortaya çıkar. Genç nesillerimizi yoldan çıkarma, onlar üzerinden para kazanma hesapları olan, esrar, eroin gibi uyuşturucu mafyalarının oyuncağı haline gelirler. Bundan da hepimizde Allah (c.c) indinde sorumlu oluruz. Günümüzde yapılan peygamberimizin metodu olan tebliğdir. İnanıp inanmamak veya imanın gereklerini yerine getirip getirmemek insanların kendi vicdani sorumluluğundadır. Ne bir kimseyi zorla Müslüman yapabilirsiniz, nede dinden çıkarabilirsiniz. Kimsenin iman konusunda zorlama gibi bir görevi de yoktur. Kur'an da "Dinde zorlama yoktur. Hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır, dileyen inanır, dileyen inkar eder. Kim Allah'ın iradesine teslim olursa kopmayan sağlam bir kulpa yapışmış olur. O her şeyi bilen ve işitendir" (Bakara 256)
Müslüman bir ülkenin çocuklarının, yunan filozoflarının hayat ve görüşlerini öğrendikleri kadar, bize dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını gösteren, yüce dinimizin ilkelerini de öğrenme hakları vardır. Din sadece bir kültür değil aynı zamanda bir hayat tarzı ve yaşam biçimidir. Bunun için eğitimi de verilmelidir. Amaç ise, çocuklarımıza ilkokul birinci sınıftan itibaren Allah ve peygamber sevgisi, doğruluk, dürüstlük, yardım severlik, kardeşlik, vatanseverlik, nezaket, görgü kuralları, sabır, aile birliğine önem vermek, adil olmak, duyarlı olmak, sorumluluğunu bilmek, hoşgörü, misafirperverlik, büyüklere saygı küçüklere sevgi, beden-kalp ve gönül temizliği gibi davranışların bir hayat tarzına dönüşmesini sağlamak olmalıdır. 
   Yüce Rabbimiz insanları iman fıtratı ile yarattığını bildiriyor. Uzun yıllardır bir türlü doğru düzgün rotasını bulamayan dini değerlerimiz, ülkemizin normalleşmeye başladığı bu süreçte, doğru istikametini bulabilirse, ülkemiz adına yapılacak en hayırlı, hayati ve kalıcı bir icraat olacaktır. Milli eğitim politikaların da 28 Şubat zulmünün ıslahına dair adımlardan daha ziyade geleceğimizin teminatı olan nesillerimizin daha iyi yetiştirilebilmeleri için daha radikal kararlarla doğru düzgün bir müfredat değişikliği yapılmasını bekliyoruz.