Başlıktaki soruyu cevaplandırıyorduk, araya sağlıkçı şehidler yazısı girdi, bu Pazar kaldığımız yerden devam edelim.
“Erkeğin, kadında olmayan harcama yükümleri vardır” demiştik, önce karısı ve çocuklarının nafakasını ele almış, sonra da diğer akrabanın nafakasına geçeceğimizi bildirmiştik.
Karısı ve çocuklarının nafakası ile ilgili yazıdan kalan kısım şöyledir:

c) Nafakanın şartları ve düşmesi
Kocanın nafaka borçlusu olmasının şartı, sahih evlilik içinde kadının, kocasına karşı yükümlülüklerini yerine getirmesidir. Kadın vazifelerini yapmaya hazır ise fiilen bunlar gerçekleşmese dahi nafaka hakkı devam eder. Mesela kocanın izni ile babasının evinde oturan kadının nafaka hakkı devam eder. Keza peşin mehri ödenmediği, yahut kendisine layık bir mesken hazırlanmadığı için kocasının davetine icabet etmeyen kadının nafaka hakkı düşmez. Boşanan, yahut hâkim tarafından evliliğine son verilen (tefrik edilen) kadın, iddetinin sonuna kadar nafakadan istifade eder. İddeti de sona erdikten sonra artık zevce olmadığı için “zevceye ait nafaka” da sona erer. Kendi kusurundan kaynaklanmayan boşamalarda kadın zarar görmüş ise tazminat davası açma hakkı vardır.
Piyasa şartları değiştikçe nafakanın miktarı artar (Osmanlı Aile Hukuku Kararnamesi: A.K. 92). Meşru bir mazereti olmadan kocasına karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyen (itaatsiz, nâşize) kadının nafaka hakkı düşer (A. K. 101).

AKRABA NAFAKASI
Yakından uzağa doğru akraba arasında alınan ve verilen nafaka.
İslâm’ın hedef aldığı ve tarih içinde zaman zaman gerçekleştirdiği toplum düzeninde sosyal adaletin çok önemli bir yeri vardır. Bu adâlet anlayışına göre İslâm ülkesinde yaşayan her şahıs insanca yaşamak için gerekli olan ihtiyaçlarını elde edebilecektir. Eğer bunu kendi emeği ve imkânlarıyla elde edemiyorsa, yakınlarından başlamak üzere devlet hazinesine kadar uzanan çeşitli kaynaklar devreye girecektir. Bu hedef, sosyal adalet için zaruri, mutlaka yerine getirilmesi gereken ilk hedeftir. Bundan sonra nasların ve uygulamanın teşvik ettiği “sosyal refahtan pay alma” safhası gelir. Bu teşvikler Allah ve Rasûlü’nden gelmekte, patronun işçiye, hizmet alanın hizmetçiye “yediğinden yedirmesini, giydiğinden giydirmesini...” isteme derecesine kadar varmaktadır.
Fakirlikle mücadele ve sosyal adaleti temin için kullanılan imkân ve vasıtalar arasında zekât, fitre, kurban, keffaretler, öşür, komşu hakları, faizsiz kredi (karz-ı hasen), fiilî yardımlaşma, nafaka, devlet hazinesi (beytü’l-mal) ve gerektiğinde vergiyi saymak mümkündür.

NAFAKANIN ÇERÇEVESİ
Önceki yazıda kocanın, karısı ve çocuklarına olan nafaka borcunu açıklamıştık. Diğer akrabaya olan nafaka borcu konusuna girerken nafaka çerçevesine bir madde daha eklemek gerekiyor: Evlendirme.
Nafaka alacaklısının baba yahut oğul olması ve bunların da evlenmeye ihtiyaçlarının bulunması halinde evlendirilmenin nafakaya dahil olup olmadığı tartışılmıştır. Hanefîlere göre babanın oğlu evlendirme mükellefiyeti yoktur. Fakat baba hizmet edecek birine muhtaç olur, eşi de bulunmazsa, nafaka borçlusu oğlu, onu evlendirecektir. Diğer müctehidlerin bu mükellefiyeti karşılıklı olarak kabul etmedikleri görülmektedir.

NAFAKA ALACAKLISI VE BORÇLUSU OLMANIN ŞARTLARI
1. Alacaklıda aranan şartlar
a) Kadın ise muhtaç, erkek ise muhtaç olması yanında “çalışıp kazanma imkânından mahrum” bulunması.
b) Nafaka borçlusu ile akraba olması.
c) Nafaka borçlusu ile aynı dinden olması. İleride geleceği üzere nafaka alacaklıları eş, usûl, fürû ve yan hısımlardan ibarettir. Bunlardan eşin (zevcenin) gayr-i müslim olması nafaka alacaklısı olmasına engel değildir. Yan hısımların Müslüman olmaları şarttır. Usûl ve fürû’a gelince, müctehidlerin çoğuna göre, Müslümandan nafaka alacak olan usûl ve fürûun müslüman olması şart değildir; buna göre gayr-i müslim oğul müslüman babadan, müslüman baba gayr-i müslim oğlundan nafaka alır.
2. Borçluda aranan şartlar
Akrabalık bağı, din birliği vb. şartlar iki tarafı da ilgilendiren şartlardır. Bunlara ek olarak nafaka borçlusunda aranan şart onun başkasına muhtaç olmamasıdır.
3. Zenginlik ve fakirlik
Buraya kadar sayılan şartlar içinde “zenginlik ve fakirlik” de vardır; alacaklının fakir, borçlunun bir ölçüde zengin olması gerekir. Ancak bu zenginlik ve fakirliğin ölçüsü nedir?
a) Zenginlik
Nafaka borçlusu olabilmek için aranan zenginliğin ölçüsü konusunda “zekât mükellefi olacak kadar, fitre mükellefi olacak kadar” gibi ölçüler ileri sürülmüştür. Hanefîlerden İmam Muhammed’in, İbnu’l-Hümâm tarafından tercih edilen ictihadına göre sabit, belli bir geliri olanlarla böyle olmayanlar mükellefiyet bakımından farklıdırlar:
Sabit ve belli bir geliri olan şahıslar aylık, yahut yıllık gelirlerinden kendi geçimleri için gerekli olanı ayırırlar, geriye kalan olursa nafaka borçlusu olurlar.
Gün kazanıp gün yiyen, gelirleri sabit olmayan şahıslar ise her gün için kendi masraflarını ayırırlar, geri kalan ile nafaka borçlusu olurlar.
b) Fakirlik
Nafaka alacaklısı olabilmek için gerekli olan fakirliğin en uygun tarifi normal şartlarda geliri, giderini karşılamamaktır. Bir miktar geliri olsa dahi bu gelir şahsın temel ihtiyaçlarını karşılamıyorsa kişi fakir (nafakaya muhtaç) sayılır.
c) Çalışıp kazanma imkânı bulunmamak
Küçükler, kadınlar, akıl ve ruh hastaları, kör ve kötürüm gibi sakatlar, çalışmak istediği halde iş bulamayanlar “kazanma imkânından mahrum” sayılmışlardır. Bu gibiler, diğer şartları taşıdıkları takdirde nafaka alacaklısı olurlar.
Nafakaya muhtaç olan baba ile, tahsilde bulunan oğlu, vücutça çalışma engelleri bulunmadığı halde de nafaka alacaklısı olabilmektedirler; yani oğlun babaya “çalış, kazan ve ye” demeye hakkı yoktur; baba da tahsildeki oğluna “çalış ve geçin” diyemez.
“Usûl, fürû ve yan hısımlar” olarak kimler nafaka alacaklısı olurlar sorusunun cevabını da gelecek yazıda verelim.