"Allah'ın dinine çağıran, salih amellerde bulunan ve gerçekten ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir." (Fussilet 33) "O muttakiler ki gayba (görünmeyen, bilinmeyen âleme) inanırlar. Namazlarını dosdoğru kılarlar…" (Bakara 3) "Namazlarınızı kılınız, zekâtlarınızı veriniz…" (Bakara 43)
Namazımızı kılarken, öncelikle dikkat etmemiz gereken hususların başında, zamanında ve tadili erkânına göre kılmak, düzenli ve devamlı kılmak, huşu içerisinde kılmak ve hayatımıza yansıtarak kılmak gelir. Namaz içinde yer alan kıyam, kıraat, rükû, secde gibi rükûnları yerli yerinde, sükûnet içerisinde, düzgün bir şekilde, hakkını vererek yerine getirmek gerekir. Namazın her rükünunde ve rükünler arasında en az bir tesbih miktarı yani suphanallah diyecek kadar durmak vaciptir. Namazda rükûdan ve secdeden doğrulduğumuz zaman bir müddet hareketsiz durmaya itina gösterilmelidir. Bunlara dikkat edilmediği zaman namaz kusurlu veya eksik ikame edilmiş olur. 
Bazen 4 rekâtlı sünnet namazlarda önümüzdeki bazı kimselerin aynı anda namaza başlamamıza rağmen daha siz ikinci rekâttayken, hızlı bir şekilde dört rekâtı tamamlayarak selam verdiklerine şahit oluyoruz. Halbuki namazın şartlarından birisi de tadili erkana riayet etmektir. Yine kimilerinin de namaza durması ile birlikte hemen rükûa varması, daha tam doğrulmadan secdeye kapanması, iki secde arası oturmayı düzgünce yapmadan ikinci secdeye gitmesi bir olmaktadır. Kıyam, rükû, secde, oturuş ve bunların aralarındaki rükünlerde tadili erkâna riayet etmek namazın olmazsa olmazlarındandır. 
Namazlarımızda riayet edilmesi gereken şartlardan birisi de mümkün olduğu kadar vaktinde eda edilmesidir. Peygamberimize Allah indinde hangi amel daha çok faziletlidir diye sorulduğunda "Vaktinde kılınan namazdır." Buyurmuştur. (Buhari) Başka bir hadiste ise Peygamberimiz, "Namazın ilk vaktinde kılınmasında Allah'ın rızası son vaktinde kılınmasında affı vardır" Buyurmuştur.(Tirmizî) Vaktinde kılınan namazda Allah'ın emrine koşma ve onun rızasını arama vardır. Zamanında namaz kılan kimse bu davranışı ile ilahi davetin önemini kavradığını ifade etmiş olmaktadır. Vaktin sonlarında kılma ise vaktin dışına çıkma veya kerahet vaktine girme ihtimali vardır. En faziletlisi ve güzeli ise namazlarımızı vaktinde, en güzel bir şekilde eda etmek ve rızaya mazhar olabilmektir.   
Namazda esas olanlardan birisi de namazda devamlılıktır. 40 gün ara vermeden namaza devam ederek o hazzı yakalayan bir kimse zaten bir daha namazı bırakamaz. "O müminler ki namazlarına devam ederler." (Mü'minun 9) 
Namazlarımızda devamlılığı sağladıktan sonra dikkat etmemiz gereken en önemli husus ise huşuyu yakalayabilmektir. Huşu; yüce yaratanımıza karşı haramlardan, kötülüklerden kaçınma korkusu ve sevgiyle saygıyla, muhabbetle, samimiyetle boyun eğerek ilahi emirlere sarılmaktır. Huşu aynı zamanda biz kulların, Yüce Rabbimizin, azamet, kudret ve büyüklüğünü, kendimizin de acziyetimizi fark ederek, ilahi emirlere kalp, gönül ve beden dili ile içtenlikle sarılmaktır. "Muhakkak ki namazlarında huşu içerisinde olan, boş ve yararsız şeylerden sakınan müminler mutluluk ve başarıya erip kurtuldular." (Mü'minun 1-2) 
Kalbin dünya düşüncelerinden kurtularak huşuyu yakalayabilmesi, gözlerin başka tarafa kaymaması için namazda ayakta iken secde yerine, rükûda iken ayaklara, secdede iken burun ucuna, otururken iki elin arasına bakılmalıdır. Sadece Mescidi Haram 'da namaz kılarken Kâbe görünür bir konumdaysa Kabeye bakılır. Huşu Kuran'da ve peygamberimizin hadislerinde çokça zikredilmektedir. Namazda huşu kalbin ve gönlün tamamen dünya ve dünya işlerinden soyutlanmasıdır. Elmalılı Hamdi Yazır Hak Dini Kuran Dili Tefsirinin, Mümin suresi 2. Ayetin tefsirinde Huşuyu şöyle tarif etmiştir. "Bütün himmetini namaz için toplamak, namazın dışındaki her şeyden yüz çevirmek, gözlerini secde yerinden ayırmamak, sağa sola bakmamak, elbise ile oynamamak ve parmaklarını çıtlatmamaktır." 
Huşu namazın olmazsa olmazlarından ve kemalindendir. Yani namazın amacına ulaşabilmesi için mutlaka huşu içerisinde kılınması gerekir. Namaz içerisinde kalp bütün benliği ile kıbleye dolayısıyla Rabbimize yönelmiştir. Kalp, gönül, beden ve zihin başka şeylerle meşgulse namaz gaflet içerisinde kılınmış olur ki işte o zaman kıldığımız namazlarımız amacına ulaşmamış olur. 
Canı gönülden, içtenlikle yapılan ibadetler insanları sükûna erdirir ve rahatlatır. Zaten huşuyu yakalayan insanların hal, hareket, tavır ve fiillerinde de kendisini gösterir. Huşuyu yakalayanlar için her işlerinde O ve Onun rızası vardır. Onun mübarek ilahi emirlerinin ifade ettiği manadan başkasından da zevk alamazlar. Zira iç dünyaları, fani dünyanın her türlü kirliliklerinden ve hesaplarından temizlenmiştir. Yani ahiret işlerini bir tarafa bırakarak, dünyalık hesaplar peşinde koşmazlar. İşte o zaman insan özüyle birleşmiş olur ki kimsesiz gönül asıl dostunu tanıyarak, ruh doğru istikametini bulmuş olur. Yine o zaman Allah ile ilişkilendirilemeyen her şey ve her fani kıymetini yitirmiş olur. İnsanoğlunun hem ömrü hem de enerjisi sonlu ve sınırlıdır. Kimi insanlar mükellefiyetlerini idrak ederek kalbini, gönlünü maddi dünyanın kirlerinden ve günahlarından temizleyip, arındırarak imanın gereği olan üstün meziyetlere sarılarak rabbinin rızasını ararken, kimileri de bir takım hesaplarla heva ve heveslerinin peşinden koşarak bu güzelim dünyasını da ahiretini de kendisine zindan ederler.  
Yüce Rabbimizden, bizlere onun rızasını kazanabilme ferasetini, ilmini, hikmetini vermesini ve huşuyu yakalayarak muttaki kulları arasına girebilmeyi dileriz.