Kur'an-ı Kerim'de doksan dokuz ayrı ayette namazın farziyetinden ve hikmetlerinden bahsedilir. İslam dininin temel rükünlerinden olan namaz, Allah'ın emri olup, bizzat Peygamberimiz tarafından ayrıntılı bir şekilde bilfiil uygulanarak tatbik edilmiş ve kurtuluş reçetesi olarak, bizlerdende aynı şekilde yerine getirmemiz istenmiştir. 
Kur'an da namaz aynı zamanda zikretmek, istiğfar etmek, tesbih etmek, şükretmek anlamlarında da kullanılmıştır. Kur'an ve sünnette namazla ilgili olarak salat kavramını açıklayan; hamt (şükür) huşu (saygı), inabe (boyun eğme), kunut (gönülden boyun eğme), tazim (ululamak), ihbat (tevazu ile yalvarmak), î'la (yüceltmek), temekkün (ağırbaşlı olmak), tevazu (Alçak gönüllü olmak), tazarru (yalvarmak), tenadün (pişmanlık duymak), teevvüh (gönülden dua etmek) gibi kavramlarda kullanılmıştır. 
Namaz fiili bir ibadet ve duadır. Eyleme dönüşmüş bir tevhit ve yaradana boyun eğmedir. Namaz ibadeti ile Rabbimizi anarken aynı zamanda da küfrü tekfir etmek, Rabbimize de âlâ(yüce) ve azim (büyük) ismini telakki ederek rükû ve secdeyle ona bağlılığımızı ifade etmektir. Aynı zamanda ondan başka ilah olmadığını büyüklük sıfatının yalnızca ona ait olduğunu, şükrün, hamdin, övgünün yalnız ona yapılacağını, ibadet edip yardım dileyeceğimiz yegâne ilahın Âlemlerin Rabbi olan Allah olduğunu ilan etmektir. Namaz, savaş meydanlarında bile yerine getirilen ve terk edilmeyen bir ibadettir. Namaz aynı zamanda kibrin, gururun, böbürlenmenin, şeytanın ve nefsimizin önünde insanları koruyan bir kalkandır. Namaz Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceğimize ondan başka hiçbir kimseden yardım talebinde bulunmayacağımıza, haksızlıklarla ve yanlışlarla mücadele edeceğimize dair Yüce Rabbimizle yapılan bir sözleşmedir. Dünyayı sömürebilmek için her türlü entrikayı çeviren, zalimlere karşı koyabilmek, nefsimizin heva ve heveslerinin peşinden koşmamak, küfrün, şirkin her türlüsünden, şeytanın hilelerinden korunabilmek, huşu içerisinde kılacağımız namazlarla başlar. Kalbi bir yönelişle namaz olmadan ne kendimizi koruyabiliriz ne de mazlum Müslümanların haklarını savunabiliriz. 
Namaz aynı zamanda her ânıyla, fiili ile bir zikirdir. Zikir sadece Allah demekle olmaz. Allah'ın güzel isimlerini hatırlayıp anmak, Kur'an okumak, hamd etmek, tesbih etmek, dua etmek, Allah'ın azametini kudretini, sonsuz ilmini düşünmek de kalbi ve fikri bir zikir ve ibadettir. Ama en büyük zikirse huşu içerisinde kılınan namazlarımızdır. Yasaklardan, haramlardan ve günahlardan kaçınmak ise bedensel bir zikirdir. "Ey iman edenler; Cuma günü namaz için çağrıldığınız vakit, hemen Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır." (Cuma 9) "Rabbini, …sabah-akşam zikret ve gafillerden olma." (Araf 205) " Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor." (Ankebut 45) "Bizim ayetlerimize ancak öyle kimseler îman ederler ki bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamayarak, secdeye kapanırlar ve Rablerini, hamd ile tesbih (ve tenzih) ederler." (Secde 15) "Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" (Ali İmran 190-191) "Onlar, îman edenler ve kalpleri Allah'ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur. " (Rat 28)
Namazın giriş kapısı tekbirdir. Rükûdan kalkarken hariç her eğiliş, kalkış, kıyam ve kunutta tekbir alınır. Bu yalnızca Yüce Rabbimizi büyük tanımaktır. Bu aynı zamanda kulun acziyetini itiraf ederek Allah'ın azamet, kudret ve yüceliğini kabul etmektir. Namazda en çok tekrar edilen kelime "Allah-u Ekber" dir. Onun için de şükrün en büyük nişanesi namazdır. Namazda ki fiil ve sözlerin tümü Rabbimizi tekbirden ibarettir. "Rabbini tekbir et " (Müddesir 3) "Ve onu tekbir edebildikçe tekbir et." (İsra 111) "Azamet sahibi rabbinin adını tesbih et." (Vaka 74) "O öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilâh yoktur! (O,) Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)dir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dır, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Mü'min (çokça emniyet veren)dir, Müheymin (her zaman gözetip koruyan)dır, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran) dır. Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsus olan) dır. Allah, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzehtir (Haşr 23)  Mümin namazlarında sonsuz güç ve kudret sahibi olan Yüce Rabbine bu duygu ve anlayışlarla şükran duygusu içerisinde tazimde bulunur. Tekbir sadece namazlarımızda sıkça ifade ettiğimiz bir kavram değil, ezanda, kamette, cihatta, cenazede, bayramlarda, her türlü ibadetlerimizde ve hayatımızın her karesinde müminlerin dillerinden düşmeyen güzel bir ifadedir. Günde beş defa okunan ezanlarımızda ve farz namazlarından önce getirdiğimiz kametlerde en fazla tekrarlanan ifade tekbirdir. Kurbanlarımızı veya bir başka hayvanı keserken "Bismillah-u Allahu Ekber" diye başladığımız gibi savaş meydanlarında bile düşmanın üzerine Allah-u Ekber nidaları ile hücuma geçilir. 
Peygamberimiz "Elhamdülillah kelimesi nizamı doldurur. Allah-u Ekber kelimesi ise yerle gök arasını." (Tirmizi Dua 91) "Allah katında en sevimli 4 kelime vardır. Suphanallah, Elhamdülillah, Lâilâhe İllallah, Allah-u Ekber. Rabbini anmaya onlardan dilediğinle başlamada bir beis yoktur." (İbni Mace 3810) 
Tekbir müminin günlük hayatının her karesinde yer alan, daha çokta namazlarımızda ifade edilen, anlamı cihana sığmayacak kadar büyük olan, sıkça tekrarladığımız Kur'ânî bir terimdir.