"Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol" (Hicr 98) "Bu Kur'an'a, kendilerine ayetlerimizle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar" (Secde 15)
Namaz sözlü ve fiili bir ibadettir. Namazın her anında Yüce Rabbimiz tesbih ve noksan sıfatlardan tenzih edilir. Kıyam, rükû ve secdeler şükretme amacına yönelik davranışlardır. Birçok ayette Rabbini tesbih et ifadesi geçer. Tesbih, Allahu Teâlâ'yı her türlü noksanlıklardan tenzih etmek ve onun yüce zatını itikaden ve amelen tasdik etmektir. Tekbir ile namaza başladıktan sonra Rabbimizi tesbih ederek kıyama da "Subhaneke Allahümme ve bi hamdik (Ey Yüce Allah'ım seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz hamd ve övgüde sanadır)" deriz.
Tevazu içinde ayakta durarak yaptığımız fiili tesbihi, okuduğumuz dualarla ise sözlü olarak ta ifade ederek kalben de tasdik etmiş oluruz. Sonrada "Azim olan Rabbinin adını tesbih et" (Vakıa 96) ilahi emrinin gereği olarak rükûa giderek "Sübhane Rabbiyel Azim" deriz. Daha sonrada "Â'lâ (Yüce) olan Rabbinin adını tesbih et" ilahi emri gereğincede secdeye kapanarak "Sübhane Rabbiyel â'lâ" deriz. Secde kulun kendisini en fazla zelil ettiği, Rabbi sini ise en çok yücelttiği ve ona en yakın olduğu andır. "Secdelerin arasında onu tesbih et" (Kaf 40)   
Peygamberimiz "Her kim yüz kere suphanallahi ve bi hamdihi" derse denizin köpüğü kadar günahı affolunur" (Tirmizi dua 3695) "Dilde hafif, mizanda ağır, çok esirgeyici Allaha sevgili iki kelime vardır ki o da suphanallahi ve bi hamdihi, subhan'Allah'il azim dir." (Müslim 2694) Allah'ın rızasını birinci öncelik olarak kabul eden her müminin hayatı sürekli bir tesbihtir. O hayatının her anında niyeti ile Allah'ı tesbih ve tenzih eder. Kâinatın her zerresi, her an, Yüce Rabbimizi tesbih ettiği gibi "Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" ( Haşr 1) "Yedi gök ile yer ve bunlarda bulunan her şey O'nu tesbih eder. Ve O'na, hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlamazsınız. Şüphesiz ki O, Halîm (azapta hiç acele etmeyen)dir, Gafûr (çok bağışlayan)dır" (İsra 44)
Namaz, Yüce Allah'ı tesbih, tekbir ve tahmidden ibarettir. "Onlar ki, Allahu Teâlâ'nın celâlini (büyüklüğünü) zikr eder, O'nu tesbih, tekbîr ve tahmîd ederler. (Yâni sübhânallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber derler). Bunların tesbih ve tahmîdleri, Arş-ı a'zamın etrafını dolaşır, arı vızıltısı gibi ses çıkararak sahiplerini ararlar. Allah katında dâimâ zikredilmeyi ve zikre vesile olan şeyin kaybolmamasını sevmez misiniz?" (İbn-i Mâce) Namaz, Yüce Rabbimizi noksan sıfatlardan tenzihtir, hem de cemaline karşı sözlü ve ameli olarak tazim ve tekbir ederek cemaline karşı kalben, lisanen ve bedenen şükür ve senadır. " (O takva sahipleri ki) 'Rabbimiz, biz iman ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru' diyenler, sabredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde (Allah'tan) bağışlanma dileyenlerdir" (Â'li İmran 16-17) Bu ayeti Kerimeye baktığımız zaman kalplerinden mağfiret dileyerek namazlarını kılanları ifade etmek için seherlerde istiğfar edenler deyiminin kullanıldığını görüyoruz. İstiğfar kelimesi Kur'an da şirk ve küfürden geri dönmek, namaz kılmak ve günahların bağışlanmasını talep etmek anlamlarında da kullanılmıştır.        
Namazda hedeflenen amaçlardan biriside istiğfardır. Yüce Rabbimizden af ve bağışlanma dilemektir. Af ve mağfiret dilekleri ile dolu olan namazlarımızla ancak kendimizi günahlardan ve haramlardan koruyabiliriz. 
Hepimiz insanız, hatalar yapıp günahlar işleyebiliriz. Önemli olan o hata ve günahlarımızı fark ederek, Rabbimize Hulusi bir kalple yönelerek, Nasuh bir tevbe ile istiğfar etmektir. Nefis ve şeytan var. Kafanızı ne tarafa cevirseniz günaha teşvik eden birçok görüntü ve davranışlar var. Ondan dolayıdır ki biz aciz kullar her zaman merhamet sahibi olan Yüce Rabbimizin bağışlamasına ve affına muhtacız. Bunun yolu da öncelikle samimi olarak yerine getireceğimiz ibadetlerden sonra içtenlikle yapacağımız istiğfarlarla olabilir. Peygamberimiz "Bazen kalbimi bir bulut kaplar ve muhakkak günde yüz defa Allaha istiğfar ederim. (Müslim 2702) buyurmuştur. Yüce Rabbimizde "Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler" (Â'li İmran 135) " Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur" (Nisa 110)
"…Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin... Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz, onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükâfat olarak bulursunuz. Allah'tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"(Müzemmil 20) Peygamberimiz bile günde yüz defa istiğfar ederim buyuruyor. İstiğfarda esas olan ise bağışlanması istenen günahta ısrar etmemek ve hemen akabinde tevbe etmektir. Bu duygu ve düşüncelerle kılınan bir namaz, mü 'mini günah ve haram olan şeylerden alıkor veya alıkoyması gerekir. Buda ancak huşu içerisinde, samimiyetle amacına uygun bir şekilde, dosdoğru kılabileceğimiz namazlarımızla mümkün olabilir. Bundan dolayı da hayatlarımız tevbe, ibadet, rükû ve secdelerle taçlandırılmalıdır.
"(Müminler) Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû' edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten men' edenler ve Allah'ın hududunu (ona riayet ederek) muhafaza edenlerdir. (Ey Habîbim!) O mü'minleri (Cennetle) müjdele!" (Tevbe 112).