Namaz, inanıp iman eden, tüm müslümanlara, belirli vakitlerde yerine getirmeleri emredilen, vakitleri ise ilahi vahy ile belirlenen farz bir ibadettir. "…Namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır" (Nisa 103) 
" (Resulüm) O hâlde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki rızaya erebilesin" (Taha 130) "Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır" (Hud 114) "Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir" (İsra 78) "Öyle ise, akşama girdiğinizde ve sabaha girdiğinizde Allah'ı tesbih edin (akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılın)! Göklerde ve yerde hamd, O'na mahsustur. Akşama doğru ve öğleye girdiğiniz zaman da (Allah'ı tesbih edin! İkindi ve öğle namazını kılın)" (Rum 17-18) Abdullah Bin Abbas bu son iki ayet, beş vakit namazı içinde toplamıştır der. Şöyle ki akşam girerken tabiri, akşam ve yatsı namazlarına, sabaha ererken tabiri sabah namazına, aşiyan (gündüzün sonu) tabiri ikindi namazına, öğleye erdiğiniz zaman tabiri de öğle namazına işaret eder.    
Peygamberimizden itibaren yaşanarak ve uygulanarak gelen namazda bu günkü kıldığımız gibidir. Hut suresi 114 de iki gündüz tarafında, üçte geceden olmak üzere beş vakit namaz emredilmiş olmaktadır. Sabah namazı cemaatle kılınırken Fatiha ve akabinde okunan surelerin sesli olması bu namazın gece namazı sayıldığını gösterir. Yani gündüzün iki tarafından kasıt öğle ve ikindi, gecenin züleflerinden maksat ise sabah, akşam ve yatsıdır. Peygamberimiz ve güzide ashabı da namazlarını bu şekilde yerine getirmişlerdir. Günde beş defa günlük hayatın akışını durdurarak Yüce Yaratanın huzuruna çıkarak divan durmanın hikmeti nedir acaba? Allah-u Teâlâ neden böyle istemiştir. Düşünenler için birçok ibretler ve faydalar vardır.
Peygamberimiz: "Allah'ın her namaz vakti çağrıda bulunan bir meleği vardır. O melek şöyle seslenir Ey âdemoğlu kalk ve yaktığın ateşi söndür. Ey insanlar siz alevlenip yanıyorsunuz. Kalkıp sabah namazını kıldığınız zaman o namaz ateşinizi söndürüyor sonra tekrar alevlenip yanmaya başlıyorsunuz. Öğle namazını kıldığınız zaman o namaz ateşinizi söndürüyor sonra yine alevlenip yanmaya başlıyorsunuz. İkindi namazını kıldığınız zaman o namaz ateşinizi söndürüyor sonra yine alevlenip yanmaya başlıyorsunuz. akşam namazını kıldığınız zaman ateşiniz sönüyor. Namazdan ayrıldığınız zaman tekrar alevlenip yanmaya başlıyorsunuz. Yatsı namazını kıldığınız zaman ateşiniz tamamen sönüyor. Sonra yatıp uyuyorsunuz. Uyanıncaya kadar size bir şey (günah) yazılmıyor." (İslam'da ibadet, Kardavi s.306-307) Taberaniden.   Bir çok hadiste olduğu gibi burada da Allah Resulü mecazi bir anlam yüklemiştir. Bu hadislerde tabir edilen ateş dünyevi nimetlere olan sevgi ve bağlılıklardır. Yani şeytanî arzu, istek, kibir, gurur gibi duyguların nefsani heves, istek ve tutkularının tutuşturduğu sahibini yanlış yollara sevk eden söz ve davranışlardır. 
Zayıf bir varlık olan insan bu beş vakit namaz aralıklarında bu ateşin yakıcı tarafını değil de hoş olan yönünü damarlarında hisseder. Dünya ve nimetleri, yanlış olan fiil ve davranışlar, insanı öylesine büyüler ki bazen bazı insanlar yanlış ve haramları bile hoş görmeye ve hatta kendince geliştirdiği savunma mekanizmaları ile doğruluğunu ispata çalışır. "Kadınlar, oğullar, yığılmış yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinlerden, nefsin arzu duyduğu şeylerin sevgisi insanlara süslendi(güzel gösterildi). Bunlar dünya hayatının (geçici) menfaatleridir. Hâlbuki varılacak yerin güzeli ancak Allah katındadır." (Al-i İmran 14) "…insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir ve o, mal sevgisine de aşırı derecede düşkündür." (Adiyat 6-8) Çoğu zaman mal mülk mevki ve makam ölümü, ahireti, hesabı, kitabı bile unutturur. "Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir… Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir." (Al-i İmran 185) 
Bir gün bir sahabe peygamberimize "Ey Allah'ın Resulü bizler senin yanında bulunuyoruz. Sen bize cennet ve nimet nimetlerinden, cehennem ve azabından söz ediyorsun. O kadar ki onları görür gibi görüyoruz fakat senin yanından ayrılınca çoluk çocuğumuz ve mal mülklerimiz bizi meşgul ediyor da bunların çoğunu unutuyoruz. Peygamberimiz de 'Huzurumda bulunduğunuz hal  üzere devam edebilseydiniz. Melekler yollarda sizinle musafaha ederlerdi" (Riyâzü's-Sâlihîn 15) Dünya muhabbetinin artmaması ve ahiretimizi unutmamamız için dini sohbetlerden ve gönül insanlarından uzak kalmamak gerekir. Rabbimizin verdiği sayısız nimetleri, sağlık ve sıhhati sık sık hatırlamak ve nimetlerin sahibine hamt ile şükretmek gerekir. "…Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında, zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kullarını hakkıyla görendir" (Al-i İmran 15) Ebedi nimetlerin rabbimizin katında olduğunu, insanın bu dünyaya yalnızca yaratılış amacına uygun bir şekilde yaşamak için geldiğini hatırlatan ibadetlerin başında huşu içerisinde kılınan namazlar gelir. Şirk atmosferinden tevhit iklimine, dünyanın geçici zevklerinden, ahiretin ebedi lezzetlerine, kibir ve gurur âbideliğinden tevazuluk haline, şeytan ve kontrolü altına aldığı insanların etki alanından Rabbimizin himayesine ancak amacına uygun bir şekilde kılacağımız namazlarımız ile kavuşabiliriz. 
Peygamberimiz "Ey kalpleri evirip çeviren Allah'ım benim kalbimi senin dinin üzere sabit kıl." diye dua ederdi bizlerde aynı duayı ediyoruz.