Namaz: Rabbimizin "Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariat 56) buyurduğu ilahi emrinin bir gereği olup, insanın Allah'a ulaşması ve rızasını kazanabilmesi için kurulan en muhkem köprüdür. Ahirette kulların ilk hesaba çekilecekleri amel olan namaz aynı zamanda yaratanımıza sunulan en kapsamlı ve devamlılık arz eden bir ibadettir.
Salih ameller Allah'a itaatin ve bağlılığın bir sembolü olup, ibadetlerin başında da namaz gelir. Namaz, kulluğun nişanesidir. Namaz müminler için yüce Rabbimizin bizlere en büyük armağanıdır. Çünkü namaz sayesinde dünya hayatımızı tanzim eder, düzene kor, kendimizi ve ehlimizi koruyarak dünya huzurunu ve ahiret mutluluğunu yakalarız. Aynı zamanda namaz ve abdestin sağlıklı yaşamamıza büyük katkıları bilinmektedir. 
Günümüzde insanlarımızın bir kısmı Müslüman olduklarını ifade ediyorlar ama imanın gereği olan amel yok. Amelsiz bir iman meyvesiz bir ağaca veya kaba inşaatı yapılıp bırakılan bir binaya benzer. O binanın ince işleri de yapılıp kullanılır bir hale getirilirse bir anlam ifade eder.  İmanın gereklerini yerine getirememek, nefsin heva ve heveslerine uyarak tembellik etmektir. Nefsine ve iradesine hâkim olamamaktan veya imanın zayıflığından kaynaklanan ve şeytanı sevindiren bir sonuçtur. Namaz kılan birçok insanımızda var ki kıldığı namaz hayatına yansıyıp, yön vermiyor, ahlakını güzelleştirmiyor, kalbinde ve gönlünde sevgi ve merhamet haleleri meydana getirmiyor. Kötülüklerden ve haramlardan alıkoymuyorsa, Kur'an-da o namazın Allah indinde çok fazla bir anlamının olmadığını görürüz. "Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar namazlarını ciddiye almazlar." (Mâun sur. 4-5) Peygamberimiz "Öyle bir zaman gelecek ki, Kur'an okuyanlar çoğalacak ama gırtlaklarından aşağı inmeyecek." Buyuruyor. Önemli olan okumakla birlikte hakikatine de ermektir.
İslam âlemi Ramazana yine dünyanın bir çok yerinde kan ve gözyaşı ile girdi. Mısırdaki idam kararları ve hak ihlâllerinin sinemizdeki açtığı yaralar hala kapanmadı.  Gerek Mısır, gerekse Suriye ve dünyanın birçok ülkesinde ki zulme uğrayan kardeşlerimizin acı ve ızdırabını kalbimizde, gönlümüzde ve ruhumuzda hissetmiyor, onların dertlerini kendimize dert edinmiyorsak, Kur'an-ın deyimi ile kıldığımız namazlar ve tuttuğumuz oruçlar hayatımıza yansıyıp gönlümüzde bir etki ve tesir bırakmamış, ibadetlerimiz amacına ulaşmamış demektir. Sadece dua etmek, Allah'ım onlara yardım et demek yeterli midir? Bizleri sorumluluktan kurtarır mı? "Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir." Hadisi ile bağdaşır mı? Belki, peki ne yapabiliriz diyenlerimiz olabilir. Zekatımızı, fitremizi, sadakamızı uluslar arası hizmet veren sivil toplum kuruluşlarımız aracılığı ile mazlum ve mağdur kardeşlerimize ulaştırabiliriz. Dualarımızın yanında hiç olmazsa bunu yapabiliriz. 
Geçmiş yıllarda, Türkiye'de ki gezi parkı eylemleri sırasında devletin ve milletin malını tahrip edenlere polisin biber gazı kullanmasına tepki göstererek kınama mesajları yayınlayan ABD, AB ve BM'nin dünyanın bir çok yerindeki savunmasız insanların katledilmesine gıkları bile çıkmıyor. Onca zulmü görmüyorlar, duymuyorlar ve bir tavır, tepki de ortaya koymuyorlar. Bu zulme uğrayan insanlar Hıristiyan veya Yahudi olsalardı, acaba yine böyle duyarsız mı olurlardı. Sömürgeci Avrupa insanın gerçek yüzünü göremeyenlerimiz hâlâ var. 
Eşrefi mahlûkat olarak yaratılan insana dünyada belli bir ömür biçilmiştir. Cenneti veya cehennemi bu sürede hak eder. Hani derler ya ne ekersen onu biçersin. İnsanın Allah'a kulluğu önce tevhit akidesini gönlüne yerleştirmesiyle başlayarak, ibadetlerle devam eder. Peygamberimiz "Kulun Allah'a en yakın olduğu an secde anıdır." Namaz, kulun acziyetini ve Rabbinin de azametini bilerek ona yönelmek suretiyle gönde beş defa günahlardan arınmasıdır. Kur'an-ı Kerim'de"Müminler birbirlerinin velisidirler. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir." (Tevbe 71) "Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir." (Taha 132) 
İmamı Gazali "Salih bir kul mezara konunca ibadet ve hayırları onun etrafını kuşatır. Azap melekleri ayak tarafından gelince 'Namaz' karşılarına çıkarak 'Bu kişi Allah için çok ayakta durmuştur. Uzak durun ondan' der. Azap melekleri başucundan gelirler 'oruç' karşılarına çıkarak 'Bu kişi dünyada Allah için çok açlık ve susuzluk çekti ona ulaşmak için geçit yok der. Elleri tarafından gelince yaptığı hayırlar, verdiği 'sadakalar' karşısına çıkarak 'Buna dokunmayın bu eller ile çok zekât, sadaka vermiştir.' Derler. Bunun üzerine azap melekleri  'Barekallah' der ve geri dönerler. Bu sefer rahmet melekleri gelirler. Mezar ona gözünün görebileceği kadar geniş ve rahat bir mekân olur. Cennetten getirilen kandilin ışığında, cennet bahçesine dönüşen kabrinde kıyameti bekler" (İhya-i Ulumiddin s.191) 
İslam dini bir yaşam biçimi, bir hayat tarzıdır. Hayata geçirilmeyen, uygulamaya dönüşmeyen lafta kalan bir iman, insanı yüceltmez. Doktora giden bir kimse doktorun yazdığı ilaçları alıp kullanmazsa doktora gitmesinin bir anlamı kalmaz. İmanda böyledir. Gereklerini yerine getirdiğimiz zaman Allah indinde bir anlam ve mana ifade eder. Peygamberimize ey Allah'ın Resulü Allah indinde en makbul ibadet hangisidir diye sorulduğunda "Vaktinde kılınan namaz ve devamlılık arz eden ibadetlerdir" buyurmuştur.
Rabbimizden kıldığımız namazlarımızı, tuttuğumuz oruçlarımızı, zekât, fitre ve sadakalarımızı amacına uygun bir şekilde yerine getirip, hayatına yansıtarak rızasını kazanan kullardan olmayı dileriz.