İmandan sonra en büyük hakikat namazdır. Peygamberimiz ve ashabı savaşta bile namazı terk etmezken, günümüzde, bu rahatlıkta maalesef, iman zafiyetinden mi dersiniz yoksa namazın değerini ve anlamını anlayamadığımızdan mı dersiniz, sudan bahanelerle müslüman kimliğine sahip oldukları halde namazlarını terk eden insanlarımızın sayısı küçümsenmeyecek kadar çok.
Namaz ve abdest konusunda her türlü kolaylıklar sunulmuş ama kılınmaması konusunda ise hiç taviz verilmemiştir. Namaz konusundaki ihmaller, kusurlar, tembellikler ve bahaneler Allah'ın iradesine tam teslim olmayışımızdan kaynaklanmaktadır. Bu konuda nefsimizi dinlemek yerine, ilahi vahyin mesajlarına yönelerek 
Onları dinlemek, kurtuluşumuza vesile olacaktır. Namazın ehemmiyet ve önemini anlamak için, Allah Resulü ve ashabının kıldıkları namaza bakmak gerekir. Onlar namazı nasıl görmüşler, nasıl bir önem vermişler, nasıl anlamış ve nasıl kılmışlar. Bunun içinde nasıl bir imana sahip olduklarına bakmak gerekir. Eğer bir 
Kimse ben Müslümanım dediği halde namazını kılmıyor veya bu konuda ihmalkâr davranıyorsa o kimse öncelikle imanını bir gözden geçirmesi gerekir. İmanı bir ağaca benzetecek olursak dalları, yaprakları ve meyveleri de ibadetlerdir. Kökleri hastalanmış ve çürümüş olan bir ağacın dallarını ilaçlayarak kurtaramayız. Namazda ihmali olan kimseler de öncelikle imanlarını güçlendirmeleri gerekir. Bunun içinde güçlü ve sarsılmaz bir imana nasıl sahip olabiliriz in cevabını aramak gerekir. Öncelikle bizler Rabbimizi görmesek bile o bizi daima görüyor ve her fiilimizden haberdardır, (ihsan) düsturunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu ise imanın en kemal derecesidir. "Nerede olursanız olun Allah (cc) sizinle beraberdir" (Hadid 4) İmanı kâmil derecesindeki bir zat evinde namaz kılarken, hırsız girer ve evde ne var ne yoksa kıymetli eşyalarını götürür. Sen evde idin, hiçmi görmedin, duymadın diye sorduklarında ise "Ben o anda namaz kılıyordum, ne bir şey duydum, nede gördüm" der. Hz Ali içinde benzer şey anlatılır. İşte ihsan derecesindeki iman ve ibadet budur.
Peygamberimiz "İmanın en mükemmeli, nerede olursan ol Allah'ın seninle beraber olduğunu bilmendir" buyurmuştur. İnsan çalıştığı iş yerindeki işvereni veya çalıştığı kurumundaki her hangi bir amiri bir iş verdiği zaman nasıl ki verilen işi veya görevi yerine getirmeden imtina etmez. Bizleri yoktan var eden, sayısız rızık ve nimetler, sağlık ve sıhhat veren Rabbimizin, namazını kıl ilahi emrine, benim daha önemli işlerim var diyerek duyarsız kalması mümkün olabilir mi? Cenabı Mevla cennet ve nimetlerini muttaki kullarım için hazırladım buyuruyor. Muttakiliğin birinci vasfı ise huşu içerisinde kılınan namazlardır.  
Okunan her ezan, Allah'ın namaz emrini hatırlatan, bizleri onun huzuruna çağıran ilahi bir davet, ruhumuzun derinliklerine kadar saran bir sevinç, heyecana boğan, coşkuya sevk eden bir ilandır. Namaz bütün ibadetleri ve zikirleri özet olarak içinde toplayan en kapsamlı bir ibadettir. Rabbimiz büyüktür, Yücedir, eşi, benzeri yoktur. Her türlü acizlikten, eksiklikten ve noksanlıklardan münezzehtir. Bütün güzellikler onun sonsuz güzelliğinin tecellisidir. Hamt ve sena minnettarlığımızı bildirmek içindir. Tekbir, hamd sena ve tesbih namazın her yerinde vardır. Namaz tekbirle başlar, hamd ile biter. Namaz adeta tekbir, tahmit, tesbih ve zikir ışıkları ile aydınlatılarak rengârenk çiçeklerle süslenmiştir.  
Huzura durup el bağlamak saygının, secdeye kapanmak ise sevgi ve Allah (cc) karşısında acizliğin göstergesidir. Namaz; "Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir" (Haşr 1) ilahi emrinin gereğince yer ve gökyüzündeki bitki hayvan, melekler gibi bütün varlıkların yaptıkları ibadetlerin tümünü içine alır. Çünkü onların bir kısmı devamlı secdede, bir kısmı rükûda, bir kısmı ise ayaktadır. Ayrıca meleklerin bir kısmı tehlîl (La ilahe İllallah) ile, bir kısmı da (Sübhane Allah) ile, kimi tahmit (El-Hamdullah) ile, kimi tekbir (Allahu Ekber) ile, Allah'ı zikretmektedirler. Namazında diğer farz ibadetlerde olduğu gibi özü ve ruhu vardır. Eğer namaz, sıradan bir fiilmiş gibi algılanarak geçiştirilirse ondaki derin ruhun sırları keşfedilemez, anlaşılamaz ve nasıl güzel bir ibadet olduğu fark edilemez. Bunun için namazı hakkıyla anlayarak ve sırlarını keşfederek kılmayı bir ideal haline getirmek gerekir. 
Bazı müslümanlar "Niçin namaz kılmıyorsunuz?" sorusuna işim çok, zamanım yok, hastayım gibi basit sebepler öne sürüyorlar. Bunlar namaz kılmamanın mazeretleri olamaz. Namaz ve abdest konusunda kolaylıklar vardır ama kılmama konusunda hiçbir taviz yoktur. Namazın vakti girdiğinde uygun zaman, uygun ortam ve uygun yer yok diye namaz kazaya bırakılamaz. Çünkü Peygamberimize Allah (cc) indinde en makbul ibadet nedir diye sorulduğunda "Vaktinde kılınan namaz" Kulun Allaha en yakın olduğu zaman sorulduğunda ise "Secde anıdır" buyurmuştur. Namaz aynı zamanda insanları haramlardan ve günahlardan koruyan bir kalkan olmakla birlikte cennetteki dereceleri de etkileyen en önemli etkenlerdendir. Peygamberimiz bir gün ashabına "Size Allah'ın kendisi ile günahları yok edip, cennetteki dereceleri yükselteceği hayırlı bir haber vereyim mi?"  Orada bulunanlar da "Evet ey Allah'ın Resulü" Peygamberimiz "Güçlüklerde olsa abdesti güzelce almak. Mescitlere doğru çok adım atmak. Bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı beklemektir. İşte ribâtınız (cihadınız), işte bağlanmanız gereken budur. (Müslim Taharet 41) 
Bütün hayatımızı ibadetle geçirmeye gücümüz yetmez ama Yüce Rabbimiz her anımızı ibadete çevirebilecek ve sevaplar kazanabileceğimiz altın fırsatlar sunmuştur. Yaptığımız her işte birinci öncelik olarak Rabbimizin rızasını gözeterek şükredersek, niyetlerimiz ve gayretlerimizle tüm günümüzü ibadet sevabına dönüştürebiliriz.