Bir müslüman için namaz kılmamanın bahaneleri ancak ölüm riski, koma hali, baygınlık vb. gibi engellerdir. Önemli işlerim var, daha gencim ileride kılarım gibi bahaneler sadece nefsimizin ve şeytanın arzu ettiği şeylerdir.
Yüce Rabbimiz birçok ayeti kerime de namaz kılmamızı emrederken, peygamberimiz de en büyük ibadetin namaz olduğunu ve Rabbimizin rızasını kazanmanın, cenneti hak etmenin en büyük vesilesi olduğunu bildirir. Dünya ve ahiret mutluluğunu yakalayabilmenin yolu, ibadetleri en güzel bir şekilde yerine getirmekle olur. Sudan bahanelerle namazı terk etmek, amacına uygun bir şekilde namazı kılarak gereklerini hayatımıza yansıtmak varken bahaneler öne sürmek akıl karı değildir. Yaratan, yaşatan rızkımızı veren, öldükten sonra da tekrar dirilterek mükâfatlandıracak veya cezalandıracak olan Rabbimiz, sizi imtihan için dünyaya gönderdim, yaratılış amacınız ve imtihanınızın başında da ibadet gelmektedir, buyuruyor. Israrla namazı emrettiği halde insan çeşitli bahanelerle namazı terk etmesi kendi kendimizi aldatmaktan ve kafamızı kuma sokmaktan farksızdır. "Günahkârlar, Rablerinin huzurunda(mahşer günü) boyunlarını büküp, "Rabbimiz! (Gerçekleri) gördük ve işittik artık, şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih ameller işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız" dedikleri vakit, (onların hallerini) bir görsen!" (secde 12) Cenabı Mevla'da kulum biraz geç değilmi der her halde.  
Namaz kılmayan insanlarımızdan sıkça duyduğumuz sözlerin başında "Allah'ın rahmeti büyüktür. O affeder." gibi söylemler gelmektedir. Bunlar şeytanın bir tuzağı ve nefsimizin bizi aldatmasından başka bir şey değildir. Yüce rabbimizin bizi affetmesi ve bağışlaması için bizlerin bir adım atması gerekmez mi? Allah'ın affı bağışlaması ve rahmeti sonsuzdur, sınırsızdır ama bu bir adım atarak gayret gösterenler için olduğu bildirilir. Kutsi Hadiste Allah Teâlâ buyuruyor ki:... O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir  zira yaklaşırım, o bana bir zira' yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim. "Buhari, Tevhit 50; Müslim, Zikr 2, (2675); "Ey İnsanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (Lokman 33) Rabbimizin affına ve merhametine güvenerek bile bile günah işlenmez ve farzlar terk edilemez. "Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyipte hemen tövbe edenlerin tövbesidir. Allah, bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Yoksa günahları işleyipte ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile inkârcı olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır." (Nisa 17-18) Allah'ın affı hiç kimsenin ipoteğinde olmadığı gibi Allah beni affetmez bundan sonra tövbe etsem, ibadet etsem ne anlamı olabilir ki diyerek ümitsizliğe düşmekte yoktur.  Ne cenneti garanti olarak görmek ne de bu saatten sonra affedilmeyiz diyerek ümitsizliğe düşmek dinimizce uygun görülmemiştir. 
Namaz kılmamanın bahanelerinden birisi de sanki Azrail ile sözleşme yapmış gibi "daha yaşım genç ileride kılarım." Sözüdür. Ölümü sadece ihtiyarlığa mahsusmuş gibi görerek hiç aklına getirmeyen binlerce insanımız var. İbadetlerin yaşlılıkta yapıldığını zanneden insanlarımız da var ama Yüce Rabbimiz yaşlandığınız zaman ibadet edin demiyor. "Ey iman edenler! İbadet edin." Diyor. Peygamberimiz de kıyamet günü "Gençliğini nerelerde geçirdin." İlk sorulardan olacağını bildiriyor. Ömrümüzün ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Gençlikte yapılan ibadetlerin sevabının daha fazla odluğu da bilinmektedir. Gençlikteki gücü kuvveti ve enerjiyi ihtiyarlıkta bulmak mümkün olur mu? Artık yaşlanarak gideceği bir yer kalmayınca camiye gidenle, gideceği birçok yer olduğu halde camiye gidenin ibadet sevabı bir olur mu? Namaz kılmamanın en büyük mazereti "Vaktim yok." Adamın her şeye zamanı var ama kendisini yoktan var eden, her şeyi lütfeden Rabbinin ilahı emrini yerine getirmeye zamanı yok. Bunun adına tembellik denir. Bir gün 24 saat, 1 saat 60 dakika, günde toplam 1440 dakika eder. 5 vakit namaz sünnetleri ile birlikte 40 rekât, toplam 40 dakika da kılınır. Cenabı Mevla 1440 dakikanın 40 dakikasını bana ibadete ayırırsanız 1440 dakikanın tamamına ibadet sevabı yazarım buyuruyor. Bundan daha karlı bir ticaret olabilir mi? Akıllı bir insan bu fırsatı kaçırır mı? Hem dünya hem de ahiret için büyük bir kazanç.
Kimilerimiz de "Çalışıyoruz, çalışmakta dinimize göre bir ibadet." Diyorlar. Hiçbir ilahi emirde "Dünya için çalıştığınız zaman ibadetlere gerek yoktur." diye yazmıyor. Dünyaya çalışman farz olan ibadetleri terk etmeni gerektirmiyor. Kaldı ki bu ibadetler dünyadaki imtihan sürecinin en büyük parçalarıdırlar. Tam tersine "Onlar (muttakiler), ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. Çünkü (o günde) Allah, onları yaptıklarının en güzeli ile mükâfatlandıracak ve lütfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır." (Nur 37-38) Çalışmanın da ibadet sevabı var ama öncelikle ibadetlerimizi yerine getirdikten sonra. Asıl mülkün sahibi ve rızık veren o'dur. Lütfettiği o malı kazanmamızı da, ibadet etmemizi de Yüce Rabbimiz istiyor. Bizlerde onun ilahi emir ve rızası doğrultusunda çalışarak helal yollardan rızkımızı kazanmaya çalışıyoruz. Hiçbir ibadet hiçbir işe engel değildir. Bir de "kıl kıl bitmiyor" diyenler var. Bunu diyenlere şunu demek gerekir. Her gün yemek yiyoruz ve su içiyoruz. Havayı teneffüs ediyoruz. Bir takım arzu ve isteklerimizi yerine getiriyoruz. Hiç bıkkınlık duyuyor muyuz, artık ben yemek yemekten ve su içmekten bıktım diyen birini gördünüz mü? 
Namazın haz ve lezzetini alan bir kimsenin bu tür söylemlerde bulunması mümkün olmaz. Namaz kalbimizin ve ruhumuzun gıdasıdır. Sadece şeytan ile paydaş olan nefsimiz ibadetlerden hoşlanmaz. Vakit bulamıyorum, işlerim çok yoğun, iç yerinde izin vermiyorlar gibi mazeretler nefsimizin bahaneleridir. Namaz gibi bir hedefi ve derdi olan için bunlar mazeret değildir. Sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip olanlar için imkânlar da vardır.