Namaz kılmayan bazı kimselerin, sıkça dillendirdikleri ve sığındıkları mazeretlerden biriside; "Ben namaz kılmıyorum ama sen gel benim kalbime bak, benim kalbim çok temiz" gibi sözlere sığınarak ibadetler olmasa da olur gibi bir yaklaşım tarzını benimsemeleridir. 
Ben hiç kimsenin kötülüğünü istemiyorum, insanları seviyor ve yardımcı olmaya çalışıyorum. Hiç kimseye de zararım yok, ibadetlerin amacı zaten bunlar değilmi gibi sözleri dillendirenler, dinimiz hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan kimselerdir. Oysa kalbin sahibi Yüce yaradandır. Onun temizlik hükmünü de ancak o verir. Bunun için bir insanın kendini temize çıkarması yeterli olmaz. Üstelik bir kimsenin benim kalbim temiz demesiyle de temize çıkmış olmaz. Kur'an da, "Siz kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva sahibi olduğunu en iyi biz biliriz." (Necm 32) "Kalbin temizliği" Allah katında hâlis ve takva sahibi bir kul olmakla mümkün olur. Bir insan takva sahibi olmaya çalışır, takva üzere bir hayat yaşar, ama kimin gerçek anlamda muttaki olduğunu ise ancak Allah bilir. "Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, ebediyen hiçbiriniz temize çıkamazdınız. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır" (Nur 21) Bu gerçeği dile getirmektedir. İnsanın sahip olduğu bütün nimetlerin, manevî hallerin, ahlaki meziyetlerin, Allah'ın bir ikramı, ihsanı ve lütfu olduğunu unutmamak gerekir. "Temizlenen ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer" (Âlâ 14,15)  buyurulur. Kalbin temizlenmesi, ruhun arınması, nefsin ıslahı ve insanın Allah (cc) indinde yücelmesi iman ve ibadetlerle mümkün olabilir. 
Bazı kimseler, kalp temizliğini sadece, insan ve canlılar hakkında bir kötülük düşünmemek yahut yardımsever olmak gibi basit bir çerçevede algılıyorlar. Bununla da kalmayıp, insanlara iyi davranmakla, ibadet sorumluğundan kurtulduklarını savunuyorlar. Bu düşünce, şeytanın verdiği bir vesvese ve tuzağıdır, nefsin de bir aldatmacasıdır. Bu tür kişiler, namazında niyazında olan bazı kimselerin, İslam'ın ruhuna aykırı düşen, başkalarına zarar veren, bazı davranışlarını tespit ederek, bunu bahane ediyor ve "Bak, bu kişiler namaz kıldıkları halde şu hataları da yapıyorlar. Ben böyle bir ikilem içine girmektense, namazı hiç kılmam daha iyi" diyerek kendilerince boş bir savunma mekanizması geliştirmeye çalışıyorlar. Hâlbuki bilmiyorlar ki herkes kendi amellerinden sorguya çekilecektir. Farz ibadetler üzerine, gereklidir veya gereksizdir gibi yorum yapmak, gerçeği saptırmaya çalışmak, kimsenin hakkı da, haddi de değildir. Çünkü ortada yoruma açık bir durum yoktur. Bir müslümanın yerine getirmesi gereken en önemli ve en hayatî ibadet namazdır. Kendi tembelliğini, kendi ihmalini bahane göstererek "Kalp temizliğini" öne sürüp namazı gereksiz görmek akıl kârı bir davranış değildir. Kalplerinin temizliğini iddia ederek ibadetten kaçanların büyük çoğunluğu, nefsine uyarak ruhlarını karartan ve maddeden başka bir şey düşünmeyen kimselerdir. Bir insan, namaz kıldığı halde nefsini ıslah edememişse, işlerini Rabbinin emirlerine göre düzenleyememişse, bu kimse namazın ruhunu kavrayamamış demektir. 
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim üzere, ben namaz kılmıyorum ama gel sen benim kalbime bak, benim kalbim tertemiz diyen bir kimseye şöyle demiştim. Âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimizin kalbi kirlimiydi ki, sabahlara kadar çok namaz kılmasından dolayı diz kapakları şişiyordu. Hz Aişe validemiz "Bakardım Allah Resulü namaz kılıyor, uyurdum, daha sonra uyanırdım, bakardım ki yine namaz kılıyor. Çok namaz kılmasından dolayı diz kapakları şişerdi. Bir gün ey Allah'ın Resulü sen Kur'an da Âlemlere rahmet olarak gönderildiği bildirilen bir peygambersin. Neden kendine bu kadar eziyet ediyorsun dedim. Allah Resulü ise ya Aişe müsade ette şükreden bir kul olayım. Siz benim bildiklerimi bilse, gördüklerimi görseydiniz çok ağlardınız, az gülerdiniz, alnınızı da secdeden kaldırmazdınız buyurdu" diyor. Bizler ise bırakın nafile namaz kılmayı beş vakit namazlarımızı kılmamak için bile akla hayale gelmedik mazeretler üretiyoruz. Yaratılış amaç ve gayesini kavrayan, Allah'ın (cc) rahmetini uman bir kimsenin namaz kılmamasını düşünmek mümkün değildir.
Ben namaz kılmıyorum ama sen gel benim kalbime bak benim kalbim tertemiz diyen bir kimse nefsine yenik düşmüş, şeytanın tuzağına kapılmış ve dünyadaki imtihan sürecini zaten baştan kaybetmiş demektir. Benim kalbim temiz diyerek kibirlenmek, böbürlenmek, kendini beğenmek ve namaz kılan kimselerin kalplerinin kirli olduğunu görmek büyük bir yanlış ve tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktır. Çünkü dinimiz mütevazı ve alçak gönüllü olmayı ve büyüklenmemeyi emreder. Kalbinin temiz olduğunu sen değil başkaları söylediği zaman bir anlam ifade eder. Namazı kılmamızı emreden Rabbimiz ve onu uygulayarak öğreten peygamberimizdir. Hiçbir ayet veya hadiste ey kalpleri kirli olanlar namaz kılın, kalbi temiz olanlar sizlerin de namaz kılmanıza gerek yok demiyor. Tam tersine Kur'an da; "Rabbini hamd ile tesbih et, secde edenlerden ol ve ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et" (Hicr 98,99) buyruluyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en temiz ve günahsız insanları peygamberlerdir. 
En çok namaz kılanlarda onlar. İbadetler imanın gücünün bir göstergesidir, Yüce Rabbimiz cennet ve nimetlerini muttaki kullarım için hazırladım buyuruyor. Muttaki olmanın yolu da huşu içerisinde kılınan namazlarla başlar. Bu yüzden "sen benim kalbime bak, benim kalbim tertemiz" bahanesi hiç bir dayanağı olmayan, hiçbir temele dayanmayan asılsız, boş bir laftan ibarettir. "Kalbim temiz" diyerek başkalarının kusurlarını, günahlarını araştıracağımıza, kendi eksikliklerimizi görmeye ve telafi yoluna gitsek daha hayırlı bir iş yapmış oluruz. Biz ahirette, başkalarının hatası nispetinde değil, kendi amellerimiz miktarınca karşılık bulacağız.
Bu açıdan, namazı küçümser bir tavır içinde bulunmak, müslüman kimliğine sahip olan bir kimsenin imanını tehlikeye sokar ve zedeler. Zamanla İslami hassasiyeti de azalarak kendisini bütünüyle nefsinin esiri, şeytanın da bir oyuncağı haline getirir.