İstanbul yakınlarında bir ile tayin olmuştum. Orası adeta disiplinsizliğin odağı olmuş, çevre illerden sorun çıkaran memurların, ilinden uzaklaştırılmak için gönderildiği bir yerdi. Bulunduğumuz görev zaten, netameli bir görevdi.
Sakarya'dan akşam saat 19.00 da kalkan banliyö treni, yol boyu yolcuları alarak İstanbul'a gidiyordu. Bizim de ayrı limanlarda çalışanlarımız vardı. Akşam görev bitiş saati 20.00 olmasına rağmen 19.00dan sonra görev yerlerinde çalışan kalmıyordu.
Bir gün personele bakan üç kişi ile Sakarya'ya giderek İstanbul'a giden 19.00 banliyö trenine bindik. Kompartımanlara dağılarak trene binen bizim elemanların isimlerini yazdırmaya başladım. İstanbul ili hudutlarına gelince, trenden inerek görev mahallime döndüm.
Ertesi günü saat 19.00’dan sonra, isimlerini yazdığım çalışanların görev yerlerine giderek, amirlerinden listede yazılı olan görevlileri çağırmalarını söyledim. Hiçbiri de yoktu. Bunların trene binerek evlerine gittiğini söylediler. Böylece görev yerlerinde de tespitimi yapmış oldum.   
Sonraki gün, yaptığım yoklamada yerinde bulamadığım elemanların şube müdürlerine, disiplin suçu olan uyarma cezasını tebliğ ettirdim.  
Şube müdürleri de bu elemanlar hakkında benden disiplin cezası için talepte bulununca, onlara da ceza verildi. 
Dairede otorite sağlanmıştı. Daireyi dolaşırken, masasının üzerine gözdağı için tabanca koyan elemanlar ortadan kaybolmuştu. Doğru dürüst resmi elbisesini giymeyen çalışanlar, artık elbisesini düzenli giyiyor, elbiselerine şapkalarına da dikkat ediyorlardı.
Hatıra -4 - 
Mardin'in ilçelerinin birinde, sınır kapısında görevli idim. Orada mahrumiyetler içinde görevimizi sürdürüyorduk. Bulunduğumuz yerde bizim lojmanımız ile Jandarmanın lojmanı vardı.
Orada bulunan bütün görevliler bir aile gibi olmuştuk. 
Bir gün bizde çalışan görevlinin çocuğunu yılan ısırmış. Onun acilen Mardin'e gitmesi gerekiyordu.
Hemen dairenin arabasını tahsis edip, çocuğun Mardin'e götürülmesini söyledim. Elemanın yanında parası yokmuş, daire kasasından emanet para verip gönderdim. 
Ertesi günü daireye müfettiş geldi. Daireyi teftiş ederken, kasadan çıkan noksan parayı sordu. Bende kendisine durumu aktarıp, çocuğunu yılan ısıran elemana verdiğimi, aybaşında maaşından keseceğimi bildirdim.
Bunun üzerine müfettiş- "Siz nasıl, kasadan usulsüz ödeme yaparsın. Hakkınızda zabıt tutacağım" demez mi. Ne desem müfettiş anlamadı.
Bende ona- Sen müfettiş misin? diye sordum.
O da, ‘Evet müfettişim’ diye cevap verdi.
- "Kimliğini çıkar bakayım" dedim.
Kimliğini çıkarınca bakmak için elinden alıp, kimliğini yırttım. Ağzıma alıp çiğneyip yuttum. Sonra da ona- Sen kimsin? dedim. 
Müfettiş- "Sen benim kimliğimi nasıl yırtarsın, seni şikâyet edeceğim. Görevinden attıracağım" dedi. 
Ben de onu daireden kovarak, elinden ne gelirse onu yapmasını söyledim. 
Ben daireden kovunca, karşımızda bulunan Jandarma karakoluna gitmiş. Karakol komutanına, kendisini kovduğumu söylemiş. Komutan beni telefon ile arayıp durumu iletti. Ben de kendisine, bir araba ver de Mardin'e gitsin dedim.
Jandarma komutanının verdiği araba ile Müfettiş, Mardin'e gitti. Valiye çıkarak durumu aktarmış. Vali bey telefon ile beni arayınca, ben de durumu kendisine aktararak kimliğini yiyip yuttuğumu, kimliği olmadığı için daireden kovduğumu arz ettim. 
Vali bey tamam sen işine bak dedi ve telefonu kapattı. Müfettişe nasihat verip, Ankara'ya göndermiş.
Müfettiş daha sonra Bakanlıktan ayrılıp, serbest çalışmaya başlamış. Yıllar sonra kendisi ile bir yerde karşılaştık. Beni hatırladı. Bana- "Sen haklı idin, ben orada tecrübesizliğimin kurbanı oldum. Sen bana hayat dersi verdin" dedi.