Şu alemde insanoğluna bahş olunan en değerli nimeti aşk u muhabbettir belki de Mevla'nın. Muhabbetin olmadığı yerde hilkat ve insan anlamsız bir hiçtir. Sevgi, hayatın tuzu biberi ana vitaminidir. Hayata anlam katan, şu kavanoz dipli dünyayı yaşanmaya değer kılan o. Hani "Alemi muhabbet üzere var ettim" diyor ya Yaratan. O, önce erkeği yarattı, sonra erkeğe yaşadığını hissettiren  mutluluk kolları açan kadını. 
Ayakları yerden kesilircesine mest olan aşık, duyup hissettiklerini içine sığdırıp saklayamadı, dizelere dök tü şair oldu, şiiri güfte , güfteyi besteleyip şarkı yaptı ünledi. Yine de yüreğindekileri layıkıyla anlatamadı. "Olmuyor, olmuyor!" diye serzenişlerle gezinirken kırlarda, "Ağaca, demire nazar et" der gibi bir sesler  geldi kulağına! Beride mavi gölün  kenarındaki kuru kamışa takıldı ayağı! "beni hafife alma" der gibi bir fısıltı daha! İçi ne ilham olunanlarla yaprak yaprak hışırdayan ağaçtan saz yaptı sap, tel taktı. Göl ayağındaki kamışın içini boşaltıp delikler açtı  üfledi.
Derken, ağaç, demir, kamışa, şöyle, dedi Mevla! 
Tel;
 -Ben aciz bir demir parçasıyım. Yarab, benden ne fayda olur ki şu aşığa?
Ağaç;
-Ben bir odunum, benden ne  hikmet vuku bulur ki?    
Kamış; Vara varası bir ot, çöp parçasıyım ben, nasıl ne diyebilirim ki Yarab?
"Ses ver ey ağaç, ut cümbüş , keman , saz ol de hele!
-Söyle ey demir saza tel olup ses ver!
-De ey kamış, ney olup tercüman ol lisanla anlatılamayan kalbi sırlara hadi!
İnsan, demir ve ağaç, ot, çöp hep birlikte dile geldiler o gün! Ruhları kanatlandıran kainatı sırra efsuna boğan bir meşk ki aman Allah'ım aman! Bestekar,(güfte, besteyle tamı tamamına duyurup anlatamadıklarının sazlarla mümkün olabileceğini  o gün anladı. 
Evet ey dost, incinmesin diye üzerine titrenilen uğruna candan dahi vazgeçilen sevgi  sevgililerdir hayata mana anlam katan. Hani diyor ya o ehl-i dil arifan: (Şu dünyada sevmeyen  ya delidir ya divane.) Velhasıl sevdiği sevildiği kadar değerli insan. Günümüzdeki "Ya benimle olmağa, ya da kara toprağa" dedirten tutkular  aşk değil şeytani nefis, cinnettir. 
Kaysı Mecnun edip çöllere düşüren, Kerem'in ahıyla Aslı'yı alevler içinde bırakan, Ferhat'a Şirin'i için dağları deldiren, Hüsnü Aşk'ta maşuğu ateş deryasından mumdan kayıkla geçiren O'dur,  öylesi aşklar dostlar başına dostlar dostlar başına. 
Bir  erkek bir kadınla başlar  has aşkın yolu, eşi benzeri olmayan sevgililer sevgilisine çıkar ucu. Bir dert ki panzehiri yine aşktır. Aşkın meyvesi insanı içmeden sarhoş eden şarkılardır: Suzinak, Uşşak, Bayati, Acemaşiran. Saba, Hicazkar. 
Aman Allah'ım aman. Aah ah bu şarkılar…