Garip değil mi? İnsan paralandıkça insanın insanlığı da paralanıp fena buluyor! Gece kondu muhitlerine, varoşlara gidin mesela, bir mesele yahut bir ihtiyaç için çalın bir kapıyı; sahibinin tebessümüyle açılır olanca cömertliği samimiyetiyle, buyur ederler sizi içeri.
Bir de zengin konağı yahut bir villa kapısı çalın. Aşina gelmeyen çehrenize, ne işiniz var der gibi soğuk bakar öyle karşılarlar sizi. Mahcubane ezilir büzülürsünüz. Biraz akıl, gönül adamıysanız, biraz da irfanınız varsa eğer  bir hüsran girdabına kapılmışçasına alt üst olur kafanız duygularınız. İnsanlık adına isyan edesiniz gelir Yahu paralandıkça insan, neden insaniyeti de paralanıyor? Neden ibre tersine çalışıyor dersiniz. 
Bu durumda dara zora düştüğünüzde çalınacak kapı dar, zor geçimli komşularınız olacaktır elbette, ne garip değil mi? İnsan başka, insanlıklı insan olmak başka. Bir edip öyle diyor; (Fakir, orta hallinin başı, gözü yerde aşağı olur, zenginin başı burnu yukarda. "İnanıyorum" diyenin imanı samimi sahi olsa, eğilir tevazu ile onun da başı. Madem ki bana çok vermiştir Mevla der, daha çok eğilem ki dallarımdaki meyveye daha çoğu ulaşa. Daha çoğu ulaşa deyu eğilir.
O 40 - 50’li yıllarda çocuğuz, yalınayak taş-toprak oynardık sokakta, yoksulluk diz boyu ya. Bazen iki avucundaki kül üstünde kor ateş taşıyan ablalar görürdüm. Büyüklerin bir oyunu mu diye merakla koşardım peşlerinden. Bir kapının yanan ocağından aldığı ateşi, kibrit alacak 5 kuruşu olmadığından komşudan ateş taşıdığını anlardım! Ne denli iç ısıtan bir manzara değil mi? Hani denir ya "komşu komşunun külüne muhtaç" 
Bugünün burnu büyük varlıklıları ömrünün sonuna kadar hep öyle yaşayacaklarını sanırlar. Bilmezler ki yarın felek, yaşlılık çöktü mü  omuzlarına, altındaki pisliği temizleyip almaya adam bulamaya... Hani ne oldum deme ne olacağım var ya, günümüz insanları bu kıssadan hisseye ve de ibrete pek kulak asıp aldırmaya. .
Bir de maya çanağı vardı anamın topraktan, içi sırlı ama. Aylar boyu sağa sola uzağa yakına kapı kapı dolaşırdı ya. Eee tezek ateşiyle çörek pişirene  maya gerek öyle ya: Komşuya misafir gelse şöyle kalaba, kap kacak kaşık yetmeye, isterdi biri diğerinden. Her şey, her şey ortak sanki ya.
Benim çocukluğumda sokaklar böyle öksüz mahzun değildi. Gün boyu komşu çocuklarıyla oynaşanların çığlıklarıyla inlerdi.
Kadınların günü yoktu bugün olduğunca, her gün komşu, her gün kadın günüydü Hani deliye her gün bayram derler ya. Benim çocukluk yıllarımda herkes deliydi. Evet her gün, her saat, geceler boyu birdi beraberdiler. Ağlarsa beraber, gülerse birlikte gülerlerdi.
Ya, ya şimdi? Ne o eski dostluk arkadaşlık akrabalıklar, ne arastalardaki ahi terbiyesindeki esnaflıklar kaldı. Sözde aydını, okuyanı çok, bilim çağı.. Batsın böylesi dinsiz imansız bilgi. Dünyayı yaşanmaz, insanı şeytanlaştırıyor ya….
Senin, senin huzuruna nasıl, ne yüzle geleceğiz eyyy af edesi Mevla…