Çocukken amca oğlu berber Osman tıraş ederdi bizi hep. Turan Sineması karşısında bulunan berber dükkanına İmdat, Ahmet ve ben üçümüz birden gider ve tıraş olurduk. Babam bir lira verirdi adam başı tıraş parası olarak. Bazen Osman abi, amca çocukları diye bizden para almazdı. O bir lira ile hemen sinemaya gider üstüne bir de simit-gazoz alırdık.
Ah!.. Osman abi. Osman abi bir gün, ortadan kayboldu. Günlerce evine gelmedi. Karısı Şirin yenge çok telaşlandı. Daha sonra duyduk ki Osman abi öldürülmüş. Osman abi alkol kullanmayı çok severdi. Hemen her akşam içer pek ayık gezmezdi. Ama çok iyi, candan, akrabalarına düşkün bir insandı. Babamı çok sever ve saygı duyardı. Ölüm nedeninin içki olacağı düşünülürken, gaz yağı olduğu söylendi. Ağzına gazyağı boşaltıp zehirlemişler Osman abiyi…
O zamanlar biz çocuktuk… Cengiz Topel Caddesi Abidin'in kahvehane yanında olan evlerine gittiğimizi ve cenazeyi defnettiğimizi hayal meyal hatırlıyorum. Osman abi aklımda hep, bizi tıraş eden ve bizden almadığı tıraş parası ile sinemaya gittiğimizi hatırlatır bana.
***
Ne olurdu sanki okulda sıfır numara saç kestirmek zorunlu olmasa. Fazla uzun saç olmasa da babasının en sevdiği alabulus saç tıraşı seviyesinde serbest olsaydı sanki… Biraz uzayan saçlarının yeniden sıfıra kesilmesi her zaman bu aşağılık duyguları yeniden yaşardı. Eğer saçların biraz uzun ise, okula girerken "tren yolu" tabir edilen kesim işini görevli öğretmenler yapar, ertesi gün tıraş olmayı zorunluluk haline getirirlerdi.
Saçları önüne tutamlar halinde dökülürken bu tıraş hali yıllar önceki duygu halini yeniden yaşatmıştı. Bir çok insanı tıraş eden berber makinesi iyice yıpranmış olmalı ki bazen kesmekte zorlanıyor saçlarını kökünden çekiyor, kimi zamansa kopartıyordu.
Nihayet tıraş bitmişti. Elini kafasına sürdü. Dımdızlak bir kafa, ellerine batan saç kökleri ile karşılaştı. Nizamiye penceresini ayna yapıp pencereden yansıyan siyah siluetine baktı. Çok çirkin görünüyordu. Kulakları kafasının kenarında iyice ortaya çıkmıştı. Kulaklarından utandı. Diğer tıraşı biten askerlere baktı. Kiminin kulağı küçük ama kepçe, kimisinin çok biçimli ve düzgün kimisinin kendisininki gibi büyük, kimisinin ise kendi kulağından büyük olduğunu gördü. Biçimli kulaklara bakıp neden böyle güzel kulağı olmadığını, biçimsiz kendi kulağından daha kepçe ve büyük olan kulakları gördüğünde ise içindeki kulağından duyduğu utancı gizlemeye çalışıyordu.
Tüm bu duygular arasında tıraşı biten askerlerin arkasında sıraya geçti. (DEVAM EDECEK)