Çarşı boyunca çift taraflı sıralanmış, ahşap tavanlı eski dükkanların önünden yarı çalışan yarı patlayıp duran, külüstür Skoda arabasıyla geçerdi. Eğri dingilleriyle, çarpık bacaklı oyunculara benzeyen emektarın kasasında, kah lahana yığını kah hurda kağıt olurdu. Ama kasada, ahiretliği Delü Memduh mutlaka bulunurdu.
Etemağaların Oteli'nin önünde boğuluyormuş gibi sesler çıkartarak stop ederdi emektar Skoda. Şoför mahallinden, yedi köyün ağası gibi kasılarak inerdi Gılli Ekrem. Ağzından hiç eksilmeyen, her an dudağını yakacakmış gibi duran Bafra cigarasını bir nefes çeker, Halk Bankası’nın arkasındaki kahvenin örtüsüz masalarından birine kurulurdu. Masanın müdavimleri genellikle, çeltik keşeninden, bamya toplamaktan ya da yonca biçmekten gelmiş, yamalıklı pantolonları çamura bulanmış ihtiyarlar olurdu. Emeklilerle ırmak boyu köylerinin delileri hiç eksik olmazdı etrafında zaten. 
Gılli gelince, çarşıda bir hareket başlardı. Nedensiz yere gülerdi onu gören esnaf. O gün sattığı yarım kasa Ilgaz lahanasını anlatırken sanırdınız ki, ihracat yapmış. Öyle yakışırdı mavralar dudaklarına. O da bilirdi anlattıklarına yıkılırcasına gülen kahvehane müdavimlerinin de inanmadığını. Ama neylersin. Bu dünyanın palavrası da olmasa çekilir miydi sırtta paralanan eski bir ceketle, insan yerine bile konmadan geçen ömürler...
Her işi denedi Gılli Ekrem; suculuk, hurdacılık, çiftçilik...Belediye çöp arabasının, kasaba mezarlığının en neşeli personeliydi bir zamanlar. Hep en altta yürüdü, ama hep çalıştı. Hiç el açmadı. Doğruları vardı, siyasiydi elbette kendi içinde. Ağız dolusu en güzel argo sözleri de etti. Yalvarırken rastlamadım.
Hayatta hep gülerek kapatmak ne mümkün açıkları. Kurt kocayınca köpeğin eğlencesi olurmuş. Eğlence de olmadı hani enüklere. İhtiyarladı. Lokantacı Cengiz Çağlayan'la argo sözlerle sohbet ederken görürdüm çok zaman. Kasabanın divaneleri ve parasızlarının toplanma merkezi kaldı Cengiz'in lokantası hep zaten. Dedim ya, ağzına yakışırdı okkalı sözler bile ihtiyarın. Masaya kasketini koyup ensesini kaşırken, bir yandan da cigarasından derin bir nefes çekerdi. Çay ısmarlardı, belki veresiye. Arardı kimi zaman. Aradığımda "bişeye ihtiyacım yok, geldiğinde görüşelim" dedi en son. Bugün ölmüş Gıllinin Ekrem. Belki hiç bir gazete yazmayacak öldüğünü. Güle güle eyvallahsız gariban...