Dünya, "bir başka alemin bekleme odasıdır" der Victor Hugo.
Dünya üzerine yazılan-çizilenlerin haddi hesabı yoktur.
Bazısı kederini, bazısı neşesini, bazısı kaygılarını, bazısı hayal kırıklıklarını ifade eder. En çok da şair, yazar ve sanatçıları dünyanın sukut-ü hayale uğratması rahatsız eder.
Size, bize de öyle değil mi aziz okuyucular..
Dünyanın önü ile sonu bir mi?

Çocukluk halinizi düşünüp örneklere bakarak yaşlılık durumunuzu hayal edin.
Hele şu yere-göre sığmayan sanatçı ve makam-mevki sahiplerinin kudretli ve şaşalı günleri ile ileriki yaşlarda düştükleri sıkıntılı-acıklı halleri -dünyanın önü ve sonuna- tipik örneklerdir.
İmam-ı Gazali, "mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyorlar" dediği meseleler yüzünden nice ocakların söndüğüne cümle alem şahit değil mi?
Hırsızlığı, dolandırıcılığı, sahtekârlığı meslek edinenler acaba neyin peşindeler, gerçekten anlamıyoruz? Enteresandır bunların pek çoğu bu yolda telef olup gitmekteler, "su testisi suyolunda kırılır" mucebince… 
Buna rağmen vazgeçmiyorlar huylarından/mesleklerinden.
Alavere dalavere tuzaklarına düşürdükleri insanların mallarını/paralarını almakla kalmıyor canlarını da alıyorlar bu hırsız ve dolandırıcılar.

İlimizde ya da ülkemiz genelinde bu tür hadiseler sık sık oluyor, bu durumu onuruna, gururuna yediremeyen dolandırıcı mağduru insanlar ya sekte-i kalpten ya da intihar yoluyla yaşamlarına son vermekteler.
Geçen hafta görev yaptığı köyün lojmanında kalp krizi sonucu vefat eden din görevlisi arkadaşımızın yukarda bahsi geçen dolandırıcı şebekesinin ağına takıldığını duyduk. Çok üzüldüm. Muhtemelen arkadaşımız bu duruma çok içerlemiş, ekonomik olarak planları bozulmuş, psikolojik olarak etkilenmiş olmalı ki sağlık problemi yaşamış ve arkasından da malum acı son meydana gelmiştir.

Bu durum her birimizin başına gelebilir. Kimse kendini akıllı sanıp beni kandıramazlar vehmine kapılmasın. Dikkatli/uyanık olalım. Allah bunların tuzaklarından korusun.

Bu dünya öyle bir sahne ki, herkes rolünü oynayıp, çekip gidiyor.
Daha önemlisi ağlaya ağlaya geldiğimiz bu dünyada güle oynaya yaşayacağımızı nasıl düşünebiliriz.
Mutasavvıf Abdülaziz Bekkine der ki  "bu dünyaya kiracı gibi yerleş, ev sahibi gibi yerleşirsen gitmesi zor olur."
Kendilerini ev sahibi gibi görenler "Erken geldin be ölüm" diyorlar. Türkü/şarkı sözlerine bakın:
Dikilmiş kefenim, bak yolculuk var
Koymayın beni mezara oralar çok dar
Daha benim çok görecek günlerim var,
Erken geldin be ölüm götürme beni.

Kendini dünyada kiracı gören N. Fazıl ise isyan değil tespitte bulunuyor:
Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor; / Mekanı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kainat muşamba dekor, / Bütün bir insanlık yalana teslim.
Keza halimizi ortaya koyarken de:
"Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret,
Ebedi hayat için gayret yok hayret." der.
**
Basra'da yetişen velilerden Ebu Said el Arabi'ye bazı kimseler;
Dünya nedir efendim? diye sordular.
            Cevabında;
"İnsana Allah-ü Teâlâ'yı unutturan her şeydir," buyurdu.
 İranlı düşünür, bürokrat ve edebiyatçı İbn-i Mukaffa dünyanın dört güçlüğünden/sıkıntısından söz eder:
"Yalnız başına yaşarken ihtiyarlamak, gurbette hastalanmak, yokluk çekerken borçlanmak, seferde yolun uzaması."
Yazıyı Mevlana'nın o meşhur özdeyişiyle bitirelim:
"Öğreneceksin yüreğim, öğreneceksin; dünyanın hasret, ölümün vuslat olduğunu…"
Not: Kar, insanlarımızın yine yüzünü güldürdü. Kaza ve zor duruma düşürücü soğuğa sebep olmamasını diliyoruz.
Yılbaşı da geldi, 2019'a merhaba diyoruz. Vuslata bir yıl daha yaklaştık. Bugünümüz dünden, yarınımız da bu günden daha iyi olur inşaallah.
Vesselam...