Yük­sek İs­lam Ens­ti­tü­sü son sı­nı­fın­dan iti­ba­ren dü­zen­li ve da­va ar­ka­daş­la­rım­la bir­lik­te baş­la­yan ve in­şal­lah öm­rü­müz bo­yun­ca de­vam ede­cek olan İs­lam­laş­tır­ma fa­ali­ye­ti­nin sey­ri hak­kın­da et­raf­lı­ca bil­gi “Bir Var­mış Bir Yok­muş-Ha­ya­tım ve Ha­tı­ra­lar” isim­li ki­ta­bım­da mev­cut­tur.
Bu­ra­da İmam Ha­tip Oku­lu öğ­ret­me­ni iken dâva çer­çe­ve­sin­de yap­tı­ğı­mız fa­ali­yet­ler­den ve özel­lik­le ders ki­tap­la­rı­nı na­sıl da­va­ya araç kıl­dı­ğı­mız­dan söz et­mek is­ti­yo­rum.
1963-65 yıl­la­rı ara­sın­da ge­çen İs­tan­bul İmam Ha­tip Oku­lu öğ­ret­men­li­ği­miz sı­ra­sın­da he­nüz 27 Ma­yıs 1960 dar­be­si­nin göl­ge­si üze­ri­miz­de idi. Dar­be­ci­ler ve CHP zih­ni­ye­ti din eği­tim ve öğ­re­ti­mi­ne yan ba­kı­yor, el­le­rin­den gel­di­ğin­ce bal­ta­la­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar­dı.
İs­tan­bul mer­kez­li hiz­met ha­re­ke­tin­de ilk dö­nem­de be­ra­ber ça­lış­tı­ğı­mız ar­ka­daş­la­rım mer­hum Be­kir To­pa­loğ­lu, Tay­yar Al­tı­ku­laç, okul dı­şın­dan Y. Zi­ya Ka­vak­çı, Meh­med Na­zif Şa­hi­noğ­lu… idi. İlk dö­nem Y. İs­lam Ens­ti­tü­sü me­zun­la­rın­dan olup taş­ra­da gö­rev al­mış ar­ka­daş­la­rı­mız ile An­ka­ra İla­hi­yat Fa­kül­te­si'nden me­zun olup ço­ğu Di­ya­net’te gö­rev­li ar­ka­daş­la­rı­mız da hiz­met hal­ka­sı­na da­hil idi­ler. Bu hal­ka git­tik­çe ge­niş­le­miş, ol­duk­ça ba­şa­rı­lı bir se­yir ta­kip et­mek­te iken üze­ri­mi­ze kâbus gi­bi çö­ken “te­pe­den ıs­la­hat­çı ve öğ­ren­ci­le­ri par­ti si­ya­se­ti­ne çe­ken ha­re­ket” yü­zün­den za­yıf­la­mış ve yön­tem de­ği­şik­li­ği­ne gi­dil­miş­tir.
Di­ya­net’te, Mil­li Eği­tim’de din eği­ti­mi­ne ve hal­ka yö­ne­lik fa­ali­yet­le­ri­mi­zi is­te­yen Ha­tı­ra­tım’dan oku­ya­bi­lir. Bu­ra­da şu­nu kay­det­me­yi de hak­ka­ni­yet ge­re­ği gö­rü­yo­rum: Bü­tün ka­rar­la­rı­mız ve yap­tık­la­rı­mız is­ti­şa­re so­nu ol­muş bir he­yet (kad­ro) fa­ali­ye­ti­dir; ba­şa­rı­sı da so­rum­lu­lu­ğu da tek ki­şi­ye (bel­li ki­şi­le­re) ait ol­mak­tan zi­ya­de or­tak­tır.
Evet, İs­tan­bul İmam Ha­tip Oku­lu'nda de­ğer­li ho­ca­lar var­dı, bir kıs­mı yu­ka­rı­da ad­la­rı ge­çen İs­tan­bul me­zu­nu ba­zı ar­ka­daş­la­rı­mı­zın da ho­ca­la­rı ol­muş­lar­dı, Al­lah cüm­le­si­ne rah­met ey­le­sin!
Ama biz oku­la öğ­ret­men ola­rak gel­di­ği­miz­de hiç­bir mes­lek der­si­nin ki­ta­bı yok­tu. An­lı şan­lı bir ho­ca fı­kıh usu­lü der­si okut­muş­tu, not­la­rı­nı is­te­dim, se­kiz say­fa­lık gi­riş bil­gi­le­ri ile bir yıl ge­çi­ril­miş ol­du­ğu­nu an­la­dım.
Bu okul­lar için çok önem­li olan Arap­ça dil öğ­re­ti­mi de ba­şa­rı­sız ol­muş­tu; çün­kü he­men her yıl sı­nıf­la­ra da­ğı­tı­lan fark­lı ho­ca­lar hep ye­ni baş­tan baş­la­mış­lar, ki­mi ka­dim sarf ve nah­vi, ki­mi en-Nah­vu’l-Vâdıh se­ri­si­ni, ki­mi de baş­ka ki­tap ve usul­le­ri ta­kip et­miş, hiç­bi­ri so­na er­me­miş, is­te­nen ne­ti­ce­yi ver­me­miş­ti.
Üze­ri­miz­de bu­lu­nan ders yük­le­ri­nin ya­nın­da ge­ce gün­düz ça­lı­şa­rak bir Fı­kıh Usu­lü, Bir Ha­dis Usu­lü ki­ta­bı yaz­dım, Buhârî’den se­çe­rek 120 ha­dis ver­dim, mer­hum Be­kir To­pa­loğ­lu ile be­ra­ber bir Arap­ça Sarf Na­hiv, bir de Arap­ça Oku­ma ve Es­ki Me­tin­ler ki­ta­bı yaz­dık. Da­ha son­ra bun­la­rı bir de Arap­ça-Türk­çe Ye­ni Ka­mus isim­li lü­gat ki­ta­bı ile ta­mam­la­dık.
Bu­gün İmam Ha­tip­ler­de öğ­ret­men olan ar­ka­daş­la­ra ses­len­mek is­ti­yo­rum: Bü­tün bu iş­ler ve da­ha baş­ka­la­rı iki yıl için­de ol­du. Bir yan­dan Al­lah Teâlâ’nın lüt­fet­ti­ği za­man be­re­ke­ti, di­ğer yan­dan bel­ki bu­na da ve­si­le olan da­va aş­kı ile ya­pı­la­bi­le­cek çok şey var­dır.
Arap­ça der­si­ne ilk ola­rak al­tın­cı sı­nı­fa gir­miş­tim. Elim­de­ki prog­ra­ma ve müf­re­da­ta gö­re bu sı­nıf­ta Arap Ede­bi­ya­tı Ta­ri­hi ve Abbâsi­ler dö­ne­mi edebî me­tin­le­ri oku­tu­la­cak­tı. Yol­da bel­de oku­mak için hep çan­tam­da ta­şı­dı­ğım bir ki­tap olur­du, Arap­ça olan ki­ta­bı çı­kar­dım, ilk sı­ra­dan baş­la­ya­rak bir der­sin so­nu­na var­ma­dan bü­tün öğ­ren­ci­le­rin bi­rer sa­tır oku­ma­la­rı­nı (oku­ya­ma­ma­la­rı­nı) sağ­la­dım. Öğ­ren­ci­le­rin ta­ma­mı­na ya­kı­nı, bı­ra­kın Abbâsî dö­ne­mi edebî me­tin­le­ri­ni, bir fı­kıh usu­lü ki­ta­bın­dan bir sa­tı­rı oku­ya­mı­yor­lar­dı. Eğer ben de “ne­me la­zım” de­yip, ris­ki gö­ze al­ma­ya­rak müf­re­da­tı uy­gu­la­say­dım o yıl da bo­şa ge­çe­cek­ti. Ka­rar ver­dim, def­te­re res­mi ko­nu­la­rı yaz­dım, fii­len ise öğ­ren­ci­le­rin se­vi­ye­le­ri­ne uy­gun bir yer­den baş­la­ya­rak Arap­ça öğ­ret­me­ye ça­lış­tım.
Okul mü­dü­rü­nün de­ne­ti­mi­ni ge­çiş­tir­me ko­nu­sun­da, bi­ze ina­nan ve des­tek­le­yen, mü­dü­rün de sev­di­ği ve iti­mad et­ti­ği Mah­mud Bay­ram Ho­ca­nın ara­cı­lı­ğı ve ko­ru­yu­cu­lu­ğu­nu rah­met­le anı­yo­rum.
İmam Ha­tip öğ­ren­ci­le­ri­ne biz, ül­ke­miz hal­kı­nı ve üm­me­ti “ye­ni­den İs­lam’a” yön­len­di­re­cek da­va ve da­vet ada­mı nam­zet­le­ri ola­rak ba­kı­yor, bu yol­cu­lu­ğa uy­gun bir for­mas­yon ver­mek is­ti­yor­duk. Bu se­bep­le hem ha­dis­le­rin se­çi­min­de hem de Arap­ça gra­me­ri ör­nek­le­ri ile Arap­ça Oku­ma Par­ça­la­rın­da bu ama­cı gö­zet­tik.
Ge­le­cek ya­zı­da Arap­ça Oku­ma ki­ta­bı ile İs­lam­cı­lı­ğa na­sıl hiz­met et­me­ye ça­lış­tı­ğı­mı­zı ya­za­ca­ğım.