Kent, bü­yük yer­leş­me mekânla­rı­dır. Kent­le onu şe­kil­len­di­ren in­san ara­sın­da öz­ne - nes­ne iliş­ki­si bu­lun­mak­ta­dır. Ken­tin çar­şı­sı, pa­za­rı, alış­ve­riş mekânla­rı, ko­nak­la­ma te­sis­le­ri, aras­ta­la­rı, eği­tim ku­rum­la­rı, kül­tür mer­kez­le­ri var­dır. Res­mi da­ire­le­ri, mül­ki amir­le­ri, be­le­di­ye teş­ki­la­tı, ad­li­ye­si ve kol­luk kuv­vet­le­ri bu­lun­mak­ta­dır. Kent­te her mes­lek ve meş­rep­ten in­san ya­şa­mak­ta­dır. Kent ile onu ku­rup ya­şa­tan in­san ara­sın­da inkâr edi­le­mez bir bağ da­ima mev­cut­tur.

Her ken­tin ta­ri­hi­nin de­rin­lik­le­rin­den ge­len ge­le­nek, ya­şa­yış, dü­şün­ce, fi­kir ve sa­nat an­la­yış­la­rıy­la şe­kil­le­nen de­ğer hü­küm­le­ri ve kül­tü­rü var­dır. Her mil­le­tin, her kav­min ken­di­ne has kül­tü­rü ol­du­ğu gi­bi her ken­tin de ken­di­ne öz­gü bir kül­tü­rü bu­lun­mak­ta­dır. Kent­te ya­şa­mak bir ba­kı­ma bu kül­tür or­ta­mın­da do­ğup bü­yü­mek­tir. Bu­ra­nın ha­va­sı­nı te­nef­füs et­mek, bu­ra­da­ki kül­tür­le bü­tün­leş­mek­tir.
Kent­ler­de her mes­lek gru­bun­dan in­san bu­lun­mak­ta­dır. Âli­mi de, der­vi­şi de var­dır. Ka­ba­da­yı­sı da, ber­du­şu da var­dır. Zen­gi­ni de, yok­su­lu da bu­lun­mak­ta­dır. Her bi­ri­nin ken­di­ne has bir ha­yat hikâye­si var­dır.

Kent­le­rin ken­di­ne öz­gü bir kül­tü­rü, ken­di­ne has de­ğer­le­ri ve özel­lik­le­ri var­dır. Her ken­tin bel­li bir ta­ri­hi geç­mi­şi ve kül­tü­rel do­ku­su, ken­di­ne mün­ha­sır bir ru­hu ve ya­şam bi­çi­mi var­dır. Hal­kı­nın da fark­lı ya­şam bi­ci­le­ri, ge­le­nek­le­ri, di­ni ve sos­yal ha­ya­tı, ti­ca­ret ve sa­nat an­la­yı­şı var­dır. Ken­tin meş­hur mekânla­rıy­la kent­te ya­şa­yan in­san­la­rın asır­lar­san be­ri oluş­tur­du­ğu bir kent ha­fı­za­sı bu­lun­mak­ta­dır.
Kent ha­fı­za­sı­nın olu­şu­mu, ta­ri­hin de­rin­lik­le­ri­ne ka­dar ulaş­sa da önem­li olan bu­nu iyi tes­pit ede­bil­mek ve ye­ni ne­sil­le­re ak­ta­ra­bil­mek­tir. Bu­nu ya­pa­cak olan, yi­ne o kent­te ye­tiş­miş olan kül­tür adam­la­rı­dır. Ço­rum'da kent kül­tü­rü­nü tes­pit edip ge­le­cek ne­sil­le­re ak­tar­ma­yı be­ce­re­bi­len­ler­den bi­ri de Ab­dul­ka­dir Ozu­lu Bey'dir.
Ab­dul­ka­dir Bey; Ozu­lu Ha­fız'ın oğ­lu, İmam Ha­tip Oku­lu ve Ço­rum Li­se­si me­zu­nu, ken­tin mer­ke­zin­de­ki Ka­ra­ke­çi­li Ma­hal­le­si'nde bü­yü­müş, Çöp­lük Çar­şı­sı'nda es­naf­lık yap­mış, Kon­ya'da Eği­tim Ens­ti­tü­sü'nü bi­tir­dik­ten son­ra Ço­rum İmam Ha­tip Li­se­si'nde öğ­ret­men­lik ve ida­re­ci­lik, Ana­do­lu Li­se­si'nde mü­dür­lük yap­mış ol­ma­nın avan­taj­la­rıy­la Ço­rum'da her ke­sim­den in­sa­nı ta­nır ve her­ke­se ulaş­ma imkânı­na sa­hip­tir.

Onun pek çok ça­lış­ma ala­nı var­dır. Ama ben­ce en önem­li­si ken­tin meş­hur si­ma­la­rıy­la söy­le­şi­si­dir. Söy­le­şi pek ko­lay de­ğil­dir. Ön­ce ki­min­le söy­le­şi ya­pa­ca­ğı­nı­zı tes­pit et­mek ve o ki­şi­yi de bu­na ik­na et­mek la­zım. Son­ra kâğıt, ka­lem ve teyp ile işe baş­la­mak ge­re­kir.

Ozu­lu, evi­nin ya­nın­da Vi­la­yet Mat­ba­ası ol­du­ğu için ön­ce­li­ği mat­ba­acı­la­ra ver­miş­tir. "Mat­ba­acı Am­ca­lar" di­ye söy­le­şi­ye baş­la­mış­tır. Ön­ce mat­ba­acı Os­man Er­te­kin ile söy­le­şi yap­mış­tır. Onu ya­yın­lar­ken dam­ga­cı / ka­şe­ci Mus­ta­fa Öz­can ile bu­luş­muş­tur. On­la­rı ilk özel mat­ba­acı İh­san Ber­ker, Mus­ta­fa Taş­kı­ran ve ağa­be­yi Se­la­hat­tin Taş­kı­ran'la söy­le­şi­si iz­le­miş­tir. Öğ­ret­men men­şe­li olan İb­ra­him Se­rin, İl Ba­sı­me­vin­de kırk yıl emek ve­ren Fev­zi Ya­zı­cı ile de söy­le­şi­de bu­lun­muş ve bun­la­rı ga­ze­te­de ya­yın­la­mış­tır.

En önem­li söy­le­şi­si, 1921 - 1927 yıl­la­rı ara­sın­da Ço­rum Ga­ze­te­si'nin çı­kı­şı­na ön­cü­lük eden Ka­ra Ka­mil Efen­di / Ka­mil Yö­ney'in kı­zı ve oğ­luy­la yap­mış ol­du­ğu söy­le­şi­dir. Ka­mil Yö­ney, Ço­rum­lu Ye­di Se­kiz Ha­san Pa­şa'nın İs­tan­bul'da okut­tu­ğu iki ki­şi­den bi­ri­dir. Ço­rum'a dö­nün­ce hem da­va ve­kil­li­ği yap­mış hem de Ço­rum Ga­ze­te­si'ni çı­kart­mış­tır. Ab­dul­ka­dir Ozu­lu, ço­cuk­la­rıy­la kur­muş ol­du­ğu di­ya­log sa­ye­sin­de top­lam 210 adet ga­ze­te nüs­ha­sı­nı te­min et­miş ve bun­la­rı ye­ni ya­zı­ya çe­vi­re­rek "Ço­rum Ga­ze­te­si Çe­vi­ri­le­ri" adıy­la iki cilt ha­lin­de ya­yın­la­mış­tır. Bu eser, Ço­rum ta­rih ve kül­tü­rü­ne kay­nak teş­kil ede­cek ma­hi­yet­te­dir.

Sa­de­ce ba­sın men­sup­la­rı ve mat­ba­acı­lar­la de­ğil, top­lu­mun de­ği­şik ke­sim­le­riy­le de rö­por­taj­lar yap­mış­tır. Me­se­la Ço­rum'un ta­nın­mış tüc­car­la­rın­dan Sin­ger Ya­şar (Leb­le­bi­ci­oğ­lu) ile yap­mış ol­du­ğu söy­le­şi dik­kat çe­ki­ci­dir. Onun ha­yat ve ti­ca­ret an­la­yı­şı­nı, di­sip­lin­li ti­ca­ret tar­zı­nı böy­le­ce tes­pit et­miş­tir.
Ço­rum'un en meş­hur ha­fı­zı Re­cep Cam­cı Ho­ca Efen­di ile uzun bir söy­le­şi yap­mış­tır. "Mih­rap­ta 40 Yıl" ad­lı ya­zı di­zi­si ile ga­ze­te­de de ya­yın­la­mış­tır. Re­cep Ha­fız'ın öğ­ren­ci­lik yıl­la­rın­dan imam­lı­ğa ve Ulu Ca­mi İmam Ha­tip­li­ği­ne ge­çi­şi­ne ka­dar­ki ha­ya­tı­nın ya­nı sı­ra İmam Ha­tip Oku­lu'nda Meh­ter Ta­kı­mı­nı ku­rup ça­lış­tır­ma­sı­na, Mev­la­na İh­ti­fal­le­ri­ni ha­zır­la­yıp sun­ma­sı­na, oku­lun mev­lit ve ila­hi eki­bi­ni ha­zır­la­yıp Ka­ra­de­niz Böl­ge­si­ne gö­tü­re­rek ora­lar­da oku­lun ta­nı­tı­mı­nın ya­pıl­ma­sı­na ön­cü­lü­ğü­ne ka­dar pek çok hiz­me­ti­ni ak­tar­mış­tır.
Ço­rum'un en meş­hur ec­za­cı­sı Ta­lat Ce­ri­toğ­lu ile de söy­le­şi yap­mış "Ha­ya­tım­dan Çiz­gi­ler" adıy­la ga­ze­te­de 46 gün ya­yın­la­mış­tır. Ta­lat Ce­ri­toğ­lu fark­lı bir in­san­dı. Pek çok ya­ra­lı­nın pan­su­ma­nı­nı ken­di ya­par­dı. Onun ha­li­ne, imkânı­na gö­re ge­re­kir­se pa­ra­sız ilaç ve­rir­di. Sert ama dü­rüst bir ki­şiy­di. Ço­rum'da mü­ze ku­rul­ma­sı­nı ilk öne­ren in­san­dı. Ça­tak'ta bir me­si­re ye­ri işa­ret­len­me­si­ni o tek­lif et­miş­ti. El­li­li yıl­lar­da Ço­rum'a şe­ker fab­ri­ka­sı ku­rul­ma­sı­nı is­te­miş­ti. Öğ­ren­ci­li yıl­la­rın­da Bur­sa Ce­za­evi'ne gi­de­rek Na­zım Hik­met'i zi­ya­ret et­miş­ti. Me­di­ne mu­ha­fı­zı Fah­ret­tin Pa­şa'nın emir su­ba­yı ile soh­bet eder­ken ko­mu­ta­nın Me­di­ne'den ay­rıl­mak zo­run­da kal­dı­ğın­da "Terk ede­mem se­ni Ya Ra­su­lel­lah" de­di­ği­ni nak­le­der­ken Ta­lat Ce­ri­toğ­lu da göz­yaş­la­rı­nı dö­kü­yor­du. Yi­ne Ce­ri­toğ­lu, Ço­rum'un es­ki Be­le­di­ye Baş­kan­la­rın­dan Ba­ha Çor­ba­cı­oğ­lu'nun Ha­cı Ha­san (Ye­di Se­kiz Ha­san) Pa­şa hak­kın­da "Bi­ri­le­ri­nin de­di­ği gi­bi okur-ya­zar­lı­ğı bi­le ol­ma­yan ca­hil bir pa­şa de­ğil­di. Bu­nu ya­ki­nen bi­li­yo­rum." De­di­ği­ni de nak­le­der.

Ozu­lu, "No­ter Am­ca­mız" de­di­ği İh­san Sa­bun­cu­oğ­lu ile dost­lu­ğu­nu da an­la­tır. No­te­rin "Ço­rum Ta­ri­hi­ne Ait Der­le­me­le­rim" ad­lı ese­ri ken­di­si­ne na­sıl tak­dim et­ti­ği­ni açık­lar. Ozu­lu, bu ese­rin üçün­cü kıs­mı­nı da ba­sı­ma ha­zır­la­ya­rak ona ve­fa bor­cu­nu öde­miş­tir.
Ço­rum'un ün­lü si­ma­la­rın­dan Ah­met Lüt­fi Ka­zan­cı da Ozu­lu'nun sı­nıf ar­ka­da­şı­dır. Ka­zan­cı, be­nim de ho­cam­dı. Kay­na­na ve Üvey An­ne ad­lı ro­man­la­rı­nı, bi­zim öğ­ren­ci­lik dö­nem­le­ri­miz­de ya­yın­la­mış­tı. Ozu­lu, onun­la da bir söy­le­şi yap­mış­tır. Rö­por­ta­jın so­nun­da te­şek­kür edin­ce Ka­zan­cı ona şu nük­te­li ce­va­bı ver­miş­ti. "Ozu­lu, asıl ben te­şek­kür ede­rim. Be­ni adam ye­ri­ne ko­yup da söy­le­şi yap­tı­ğın için asıl ben te­şek­kür ede­rim."

Yi­ne Ulu Ca­mi'nin İma­mı Ha­fız Bah­ri Ka­yış hak­kın­da da ya­zı yaz­mış­tır. İyi bir hat­tat ola­rak ta­nı­nan Ho­ca Efen­di­nin ba­zı ça­lış­ma­la­rı­nı in­ce­le­miş ve Ke­bap­çı Za­rif'in lo­kan­ta­da­ki dua lev­ha­sı­nı da de­ğer­len­dir­miş­tir. 

Kun­du­ra­cı es­na­fın­dan Esoğ­lu (İsa­oğ­lu) Meh­met Em­re'nin ve­fa­tı üze­ri­ne bir ya­zı ya­yın­la­ya­rak onu ta­nıt­mış­tır. Esoğ­lu Meh­met Efen­di, Ayak­ka­bı­cı­lar Aras­ta­sı'nda Ahi teş­ki­la­tı­nın Ahi Ba­ba'sı gi­bi gö­rev ya­pan, rüş­ti­ye ve med­re­se me­zu­nu âlim bir es­naf­tı. Ço­rum­lu­lar müş­kül­le­ri­ni müf­tü­ye da­nış­mak ye­ri­ne çok za­man Meh­met Efen­di'yi ter­cih eder­ler­di. Arap­ça ve Fars­ça bi­len, zen­gin bir kü­tüp­ha­ne­ye sa­hip olan bil­ge bir in­san­dı. Çöp­lük Çar­şı­sı'nda Ozu­lu'nun da kom­şu­suy­du.

Ozu­lu, Ço­rum Li­se­si'nin ef­sa­ne­vi Be­den Eği­ti­mi öğ­ret­me­ni Şük­rü Da­ma­toğ­lu'nu da araş­tır­mış­tı. Da­ma­toğ­lu, Af­yon Cep­he­si'nde teğ­men rüt­be­siy­le gö­rev yap­mış, son­ra mem­le­ke­ti­ne dö­nün­ce öğ­ret­men­li­ği ter­cih et­miş­ti. Spor ada­mı ola­rak ta­nın­dı­ğı için adı­na fut­bol tur­nu­va­la­rı bi­le dü­zen­len­miş­ti. Ozu­lu, bu za­tın da unu­tul­ma­ma­sı için ha­ya­tı­nı ko­nu alan bir ya­zı ya­yın­la­mış­tı.

A. Ozu­lu, kırk­lı yıl­lar­da çı­kan Ço­rum­lu Der­gi­si'ni de de­fa­lar­ca in­ce­le­miş­tir. Der­gi­nin ya­zar­la­rın­dan ve es­ki be­le­di­ye baş­kan­la­rın­dan Naz­mi Tom­buş'un ha­ya­tı­nı in­ce­le­miş, ya­zı­la­rın­da ör­nek­ler ve­re­rek onu ya­kın­dan ta­nı­ma­mı­za ve­si­le ol­muş­tur. Bu ko­nu­da es­ki mil­let­ve­kil­le­ri­miz­den ve mer­hu­mun oğ­lu olan İh­san Tom­buş'tan çok ya­rar­lan­mış­tır.

Ozu­lu ÇEK­VA top­lan­tı­la­rı­nın da mü­da­vim­le­rin­den­di. Ora­ya ge­len âşık­lar, in­ce­le­me­si için şi­ir­le­ri­ni ona ve­rir­ler­di. O da bun­la­rın bir kıs­mı­nı ki­tap ha­lin­de ya­yın­lan­ma­sı­nı sağ­la­mış­tı. Bu bağ­lam­da Sa­rin­bey Kö­yü'nden Âşık Bo­ra­ni ile çok il­gi­le­ni­yor­du. As­lın­da onu ilk de­fa 1960 yı­lın­da Yal­çın Si­ne­ma­sı'nda Ada­na­lı Âşık Pey­ma­ni ile atış­ma­sı sı­ra­sın­da ta­nı­mış­tı. Öy­le­si­ne ün­lü bir aşı­ğa kar­şı Ço­rum­lu bir aşı­ğın mey­dan oku­yu­şu il­gi­si­ni çek­miş­ti. O gün­den be­ri uzun yıl­lar Âşık Bo­ra­ni ile dost­lu­ğu sür­müş­tür.

Ço­rum­lu âşık­la­rın ön­cü­sü ola­rak bi­li­nen Âşık Hü­se­yin Çı­rak­man ile de soh­bet ve söy­le­şi­ler­de bu­lun­muş­tur. Çı­rak­man da yet­miş ya­şın­da ol­ma­sı­na rağ­men Ozu­lu'yu zi­ya­ret et­mek üze­re evi­ne ka­dar gel­miş­tir. Ho­ca, bun­dan çok mut­lu ol­muş­tur. Ozu­lu, Çı­rak­man'ın soh­bet­le­ri­ni şöy­le an­la­tır:
"Çı­rak­man'ın soh­be­ti­ne sa­de­ce tat­lı de­mek yet­mez. Zen­gin sof­ra­da na­sıl acı, tat­lı, ek­şi, may­hoş, sa­de, yağ­lı, tuz­lu, so­ğuk, sı­cak ol­du­ğu gi­bi Çı­rak­man'ın söz­le­rin­de de eleş­ti­ri­den öv­gü­ye, in­ce dik­kat­ler­den ka­lın çiz­gi­ye ka­dar her çe­şit­ten dü­şün­ce, her dü­şün­ce­den çiz­gi­ler var­dır."

Ozu­lu, Kaş­gar'da doğ­muş olan Ömer Fa­ruk Ro­na ile de söy­le­şi yap­mış­tır. Onun ba­şın­dan ge­çen­le­ri, ni­çin bu­ra­ya tek­rar dön­mek zo­run­da kal­dık­la­rı­nı ken­di di­lin­den nak­let­miş­tir. Do­ğu Tür­kis­tan'da­ki Uy­gur Türk­le­ri­ne Çin'in uy­gu­la­mış ol­du­ğu zul­mü, ya­kın ta­nı­ğın­dan duy­ma­mı­za ve­si­le ol­muş­tur.

 Be­le­di­ye Baş­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan Ve­li­pa­şa Ko­na­ğı'nda Ara­lık 2005 - Ma­yıs 2007 ta­rih­le­ri ara­sın­da dü­zen­le­nen "Ulu­çı­nar­lar­la Ko­nak Soh­bet­le­ri"nin on beş ta­ne­si­ni Ab­dul­ka­dir Ozu­lu yö­net­miş­ti. Bu soh­bet­le­ri be­le­di­ye­miz da­ha son­ra ki­tap ha­lin­de ya­yın­la­mış­tır. Bu ulu­çı­nar­lar­dan mer­hum İs­ma­il Öz­kah­ra­man ile Ço­rum so­kak­la­rı­nı na­sıl do­laş­tı­ğı­nı an­la­tır Ozu­lu. Evet, geç­tik­le­ri her so­ka­ğın ve her evin hikâye­si­ni on­dan din­le­miş­tir. Ço­ğu kay­bol­ma­ya yüz tut­muş anı­la­rın ya­şan­dı­ğı bu semt­le­ri tek­rar bi­ze ha­tır­lat­mış­tır.

Ozu­lu, ay­nı za­man­da TE­MA tem­sil­ci­siy­di, do­ğa tut­ku­nuy­du. Bu bağ­lam­da Pa­la­bı­yık Kö­yü'nde­ki Ulu Çam'ı in­ce­le­me­ye git­miş­ti. Ora­da Şe­ker Arif ile ta­nış­mış­tı. Şe­ker Arif, kö­yün fah­ri mü­ez­zi­ni ola­rak da bi­li­nen nük­te­dan bir in­san­dır. Bir ya­zı­sın­da hem Ulu Çam'ı hem de Şe­ker Arif'i ta­nıt­mış­tır.

Pa­la­bı­yık'a uğ­ra­yıp da Ka­sa­cı Pa­la'dan söz et­me­mek ol­maz. Ço­rum'un ta­nın­mış ha­mal­la­rın­dan Ka­sa­cı pa­la ile de rö­por­taj yap­mış, o ha­liy­le ço­cuk­la­rı­nı üni­ver­si­te­de oku­ta­rak ha­yat­la­rı­nı ka­zan­ma­la­rı­nı na­sıl sağ­la­dı­ğı­nı ay­rın­tı­sıy­la an­lat­mış­tı. 

Yi­ne Ha­mal İs­ma­il, Se­mer­ci Şev­ket Te­ke­li, Sa­bun­cu Nu­ri Ağa, Ur­gan­cı Rem­zi Pa­buç­çu ve mu­taf es­na­fı da söy­le­şi­le­rin­de yer al­mış­tı.
De­mir­ci ve ba­kır­cı es­na­fı­nın ile­ri ge­len­le­riy­le de söy­le­şi yap­mış­tır. Tan­dır ke­ba­bı­nın tek tem­sil­ci­si olan Ke­bap­çı Za­rif'e özel yer ayır­mış­tır.
Mu­si­ki­şi­nas öğ­ret­men Sa­di Leb­le­bi­ci­oğ­lu ile il­gi­li bil­gi­le­ri da­ha çok oğ­lu Ec­za­cı En­ver Leb­le­bi­ci­oğ­lu'ndan al­mış­tır. Ço­rum­lu Der­gi­si'nde­ki bes­te ve der­le­me­le­rin­den de ya­rar­lan­mış­tır.
Ço­rum kül­tü­rün­de yer­le­ri olan kuş­baz­la­rı da ele al­mış­tır. Gü­ver­cin­le­rin tür­le­rin­den, uçuş si­til­le­rin­den, pi­ya­sa­sın­dan alın da ara­la­rın­da­ki soh­bet­le­re ka­dar her şey, Os­man Bay­kal ve ar­ka­daş­la­rın­dan din­le­miş ve bun­la­rı ga­ze­te­de ya­yın­la­mış­tır.

Ço­rum'un ta­nın­mış işa­dam­la­rın­dan Mus­ta­fa Tü­tün­cü'nün Se­fer­ber­lik ve esa­ret ha­ya­tı­nı ko­nu alan ha­tı­ra­la­rı­nı yaz­dı­ğı def­te­ri la­ti­ni­ze ede­rek "Ha­tı­ra Def­te­rim" adıy­la ya­yın­la­mış­tır.
Yi­ne bu çer­çe­ve­de Ço­rum­lu işa­dam­la­rın­dan ka­vuk­çu Un Fab­ri­ka­sı'nın ku­ru­cu­su Ab­dul­lah Ka­vuk­çu ile de uzun bir söy­le­şi­de bu­lun­muş, onu da "20. Asır­da Ço­rum" adıy­la ga­ze­te­de ya­yın­la­mış­tır.
Ab­dul­ka­dir Ozu­lu, Ço­rum sev­da­lı­sı bir in­san­dır, bir kül­tür ada­mı­dır. Ken­tin her ke­si­mi­ni ta­nı­mak­ta­dır. Ken­tin meş­hur si­ma­la­rıy­la rö­por­taj yap­mak ko­lay iş de­ğil­dir. Ama o, bir şe­ye ka­rar ver­di­ğin­de onu so­nuç­lan­dır­mak­la ka­rar­lı­dır. Bu ka­dar in­sa­nı na­sıl bu­lup ko­nuş­tur­du­ğu­nu, bu bil­gi­le­ri na­sıl top­la­dı­ğı­nı, na­sıl sa­bır­la ya­zı­ya dök­tü­ğü­nü dü­şün­mek bi­le in­sa­nı yo­ru­yor. O, bu ça­lış­ma­la­rı­nın bir kıs­mı­nı Ço­rum Ha­ber, di­ğer­le­ri­ni de Ço­rum Hâki­mi­yet Ga­ze­te­si'nde ya­zı di­zi­si ha­lin­de ya­yın­la­mış­tır.

Bu ça­lış­ma­la­rı ön­ce bir dos­ya­da to­par­lan­ma­sı­nın ar­dın­dan da bir ki­tap ha­lin­de ya­yın­lan­ma­sı­nın Ço­rum kül­tü­rü­ne önem­li bir kat­kı sağ­la­ya­ca­ğı ka­nı­sın­da­yım. Ay­nı dü­şün­ce­mi 8 Ni­san 2011 ta­ri­hin­de ya­pı­lan "Ab­dul­ka­dir Ozu­lu'ya Say­gı Pa­ne­li"nde de be­lirt­miş­tim. 
Ab­dul­ka­dir Ozu­lu ağa­be­yi­me sıh­hat ve afi­yet­ler di­ler say­gı­la­rı­mı su­na­rım.