RAHBU'Ş-ŞA'R-I ŞERİF (sav)
(Mübarek Zülfünün Telleri)
SİYAH KÂKÜLLERE NA'T
2. Birer çengâl idi kâküller ey yâr
Ne Mansurlar olubdu anda berdâr
Nice âşıkları etti giriftâr
Siyâh kâkülleri nûr-ı Hudâ'nın

SİYAH KÂKÜLLERE NA'T
MUHAMMED MUSTAFÂ (SAV)'NIN 
ZÜLÜFÜNÜN TELLERİ

2. Allah (cc)'ın (cc) nûru Muhammed Mustafâ (sav)'nın siyah kâkülleri bir çengel gibi âşıklarının gönüllerini kendine bent ederdi. O'na âşık olan niceleri (Hallac-ı) Mansur gibi O'nun güzelliğine dayanamaz kendinin darağacına çekilmesine razı olurdu.
Hallac-ı Mansur: Tarikat mensupları ve mutasavvıflar arasında Allah yolunda asılmayı göze alan bir fedai timsâlidir. Asıl ismi Hüseyin künyesi Ebû Mağsî'dir. Abbasi halifesi Muktedir zamanında "Ene'l Hak" demesinden dolayı 922 senesinde Maliki kadısı Ebû Ömer Muhammed b. Yusuf el-Ezdî tarafından idamına hükmedilmiş, Hanefi kadısı İbn Bühlül'ün muhalefetine rağmen bu hüküm diğer kadı ve şahitlere imzalattırılarak halife Muktedir Billâh tarafından tasdik edilince Bağdat'ın Bâbü't-Tâk denilen semtinde önce kırbaçlandı, burnu kolları ve ayakları kesildikten sonra idam edildi. Hallac-ı Mansur aşkı bir zevk ve haz olarak değil, elem ve ıztırap olarak görür. Aşığın sevgilisi uğruna en acı ızdırabı tereddüt etmeden göze alması gerektiğini düşünüyordu. İdam edileceği gün vücûdundan akan kanla abdest aldığı ve "aşk namazı için abdest ancak kanla alınır" dediği rivayet edilir. Hallac hakkında ileri sürülen iddiaların en yaygını etkili ve sürekli olanı onun tavhid ve fenâ görüşünü ifade eden "ene'l Hak" sözü ile tanrılık davasında bulunduğu iddiasıdır. O'nu büyük bir veli olarak tanıyanlar ise bu sözü diğer sûfilerin şathiyeleri gibi görüp yorumlamalarıdır. Hallac'ın "ene'l Hak"  sözüyle tanrılık iddiasında bulunduğu yolundaki görüşler kesinlikle yanlıştır. Onun konu ile ilgili ifâdesi tam olarak şöyledir: "Allah'ı tanımıyorsanız eserini tanıyınız, işte o eser benim ben Hakkım çünkü ebediyen Hak ile Hakkım, ben bir gerçeğim, bâtıl değilim, ben Haktanım". Gazali de bu sözü şöyle yorumlar: Kalbinde Allah (cc)'ın tecelli ettiğini gören bir veli, bazen tecelli mahalli olan kalbi görmez, sadece burada tecelli eden Hakk'ı görür o zaman "ene'l Hak" der. Hallac'ın bir önemli görüşü de nûr-ı Muhammedî'dir. Allah (cc)'ın ilk yarattığı şey O'nun nurudur. Âdem toprakla su arasında iken yani henüz yaratılmamışken O peygamberdi. Bütün nebiler, resüller, veliler ilim ve irfanlarını O'ndan almışlardır. Hatta bütün varlıkların var oluş sebebi O'dur. Hz.Âdem bedenlerin, Hz. Muhammed ise ruhların babasıdır. Bu görüş mutasavvıflar arasında geliştirilmiş ve tasavvufun önemli esaslarından biri haline getirilmiştir170.
Mansur, ayak takımı tarafından taşa tutulurken katilleri hakkında hayır dua etmiş, fakat meşhur şeyhlerden Ebû Bekir Şiblî (861-945) de ona bir gül atmış. Yüzüne dokununca Mansur bundan çok müteessir olmuş, ağlamış, feryad etmiş çünkü yâr gülü ağyar taşından ağır gelmiş.
Dâr sözü darağacı anlamına geldiği gibi ev, mekân manalarına da gelir. Ayrıca siyaset manasında da kullanılır. Bu anlamlarıyla Mansur, ene'l Hak ve dâr sözleri şiirimizde engin bir mazmun teşkil etmiştir. Bunlardan yararlanarak Hallac'ın siyaset uğruna katledildiği de ifade edilir.
Sevgilinin saçlarının sevenleri kendine bend edip bağladığı mazmunundan yararlanarak Kadrî'nin bu dörtlüğünde Hazret-i Peygamber (sav)'in saçlarının nice âşıkları kendine çektiği ve "berdâr" ettiği ifade ediliyor ki buradan bazılarının Mansur misali dâra çekildiği anlamı veridiği gibi, dâr-ı bekâya (cennete), dâr-ı fenâya, gönül dünyasına daldığı anlamları da yüklenmiştir.
.....................................................................................
(170) Süleyman Uludağ, DİA, C. XVI., sh. 336-381.