Kendisine neden kızıldığını bile bilmeyen bir canlıya savaş açmak. Varoluş sebebini idrak edemeyen bir hayvanı hasım bilip, olanca gücünle, kıyasıya bir mücadeleye girmek. Azıcık bir su ve eser miktarda deterjana boyun eğen, iddiasız, omurgasız, zavallı bir canlıya... Yaradılışı ile ilgili hiçbir fikir yürütemeyen, eşinden dostundan hatta düşmanından bir haber, öylesine yaşayan. Bir önceki günü sorgulamadan, ertesi güne uyanan. Nefes aldığı, kalbinin attığı her ortamda, yaşamını sürdürmeye çalışan. Kendisi hakkında bu kadar uzun cümleler kurulduğunu bilse, dönüp arkasına "kim miş bu adam?" diye, merak bile etmeyen. 
Bu deyimin en masum, en savunmasız halkasıdır pire... İnsan olan ona bir yer gösterir. "Buyur pire kardeş, şurası sana daha uygun bir yer, orada barınabilirsin" der. Pirenin de her canlı gibi yaşam hakkı vardır. Tek yanlışı, doğru yer arayışındaki başarısızlığıdır. Yaşam alanlarına saygı duyulması kuralından bî haber olmasıdır... İnsan bakımlı, temiz, işinde gücünde, tertipli, düzenli olsa, pire orada bir varoluş mücadelesi gösterebilir mi? Alır başını gider. Daha pis, daha salaş, daha bakımsız ortamlar bulmaya... Sözünü ettiğimiz yaşam alanı için, insanın olduğu yerler en uygunudur aslında. İşte bu yüzden doğada insan varsa, pire için hep bir umut vardır...
Deyimde geçen ikinci unsur yorgan, insanın nadide bir eseridir. Kendisini korumak ve örtünmek için yapmıştır onu. Ancak günlük yaşama baktığımızda kimin kimi koruduğu da tartışma konusudur. Yatak toplamak, yorgan katlamak, yünü varsa yıkamak, kurutmak, sofaya kaldırmak. Saklandığı dolaplarda sabun, naftalin bulundurmak. Bunlar hep yorgan için oluşturulan, hayata serpilmiş davranışlardır. Özellikle çeyiz oluşumunda yorgan için gösterilen özen, kültürlere göre farklılıklar gösterir. Farklı kumaşlar üzerine çizilmiş sanatsal motiflerle bezeli örtülerle almış olduğu görüntü, gelinlik kızlarla yarışır haldedir. Rüyalarımız, umutlarımız, hayallerimiz... Hepsi onun altında, bizi sarıp sarmalarken, sessiz sedasız oluşur, olgunlaşır, yeşerir ya da solar. Kimsenin haberi olmaz. Birçokları yanında götürür, bırakmaz evde. İnsan, kendisinden bir şeylerin de evde kaldığını sanır. Yadırgar başka örtüleri. Göremediği rüyaları, hissedemediği duyguları, onun yokluğuna yorar. Anneler için yorganı, evlâdın kendisidir. Kokusu, nefesi, ondan geriye kalandır. Özlediğinde içine çektiği... Kapısını kilitleyip, kimseleri içeri sokmadığı...
Ve insan... Deyimin hem en zayıf hem de en güçlü halkasıdır. Her şeyin dönüp dolaşıp onda kilitlendiği, pireyi de yorganı da en iyi bilendir... Yorganı pire ile cezalandıran. Pireyi adam yerine koyup, büyüyüp beslenmesine, yeşerip şımarmasına müsade edip ona bir kimlik kazandıran da insandır. Pirenin özgürlüğünün, cüretinin, şımarıklığının müsebbibidir o. Özene bezene elleriyle dikip, üzerine titrediği, rüyalarının, hayallerinin kuluçkası, evlatlarının kokusu yorganı, yine kendi eliyle yakacak kıvama getiren de yine odur... Bu nasıl olur?
Yorganı yakmak insanın en büyük acizliğidir. Teslim olmaktır. Bugün yorgandan vazgeçen yarın yataktan, ertesi gün evden, evlâtdan vazgeçer. Çareyi problemin mecrasında, çıkışında aramayan, geçici çözümlerle kendini oyalar. İlim ve fen bunun için vardır. Allah bilgiyi kullanabilmeyi herkese nasip etmiyor malesef. Kullanamayanlar yorganı yakmayı tercih edebiliyor. Kullananlar yorganlarıyla mutlu olmayı hak edenlerdir. Onlar da pireli yorganlardan, uyanacaklarını bildikleri kötü bir kâbusu anlatırken bahsederler sadece: "Ne rüyaydı be!"