Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Çorum İl Başkanı Orhan Vargeloğlu, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın görevden alınması ve döviz kurundaki artışa ilişkin açıklama yaptı.

“Bu kriz, hükümetin kendisinin çıkardığı, hiç kimseyi suçlamayacağı bir krizdir” diyen Vargeloğlu, yaşanan sorunların esas sebebinin partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi olduğunu, bu sistem değişmedikçe de Türkiye’de benzer istikrarsızlık, dalgalanma ve belirsizliklerin yaşanmaya devam edeceğini iddia etti.

Hükümet basiretli politikalar izlemezse Türk Lirası’nın istikrar ve itibar kazanmasının mümkün olmadığını ifade eden DEVA Partisi İl Başkanı Orhan Vargeloğlu, konuya ilişkin açıklamasında şunları kaydeti: 

“Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi'nin ülkemizi ne kadar büyük bir kurumsal çöküşün istikrarsızlığın ve belirsizliğin içine soktuğunu açıkça ortaya koymuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle beraber kamu yönetiminde ve politikalarda bir istikrar sağlanacağı vaadedilmişti. Fakat geçen iki buçuk yıllık süreye baktığımızda kurumlarda ciddi bir çöküş yaşandığını görüyoruz. Son 20 ayda dört merkez başkanı dört TÜİK başkanı gördük. Böyle bir ortamda yatırımcıların ve vatandaşlarımızın kurumlara olan güveni ciddi bir biçimde sarsılıyor. Merkez Bankası’nda yaşanan son değişiklikler de bunun bir açık göstergesi oldu. Merkez başkanının bir genel kanunda yer alan hükme dayanılarak görevden alınması, tabi ki kurumlara olan güveni ve kurumların itibarını ciddi bir biçimde sarstı. Buna bağlı olarak da hem döviz kurlarında hem de hisse senetlerinde ciddi dalgalanmalar yaşandı. Yaşanan sorunların esas sebebi Partili Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi'dir. Bu sistem değişmedikçe Türkiye bu istikrarsızlıkları bu dalgalanmaları ve bu belirsizlikleri yaşamaya devam edecek.

‘TÜRKİYE'NİN KENDİ KENDİNE ÇIKARDIĞI KRİZ’
Bu Türkiye'nin kendi kendine çıkarmış olduğu bir krizdir. Dış güçlere atfedilmeyecek bir krizdir. Bu Türkiye’nin kendisinin ürettiği bir krizdir. Hükümet bir hukuk reformu paketi açıkladı. İçi boş çıktı. Daha sonra bir ekonomi reformu paketi hazırladı. Bunun da içi boş çıktı. Hiçbir şekilde piyasada güven tesis edemedi. Diğer yandan Türkiye'de siyasi riskler ciddi anlamda yükseldi. Böyle bir ortamda bütün yük merkez bankasının sırtına bindi. Merkez bankası da elindeki araçları kullanarak, kurları istikrar içerisinde tutmaya çalıştı. Faizleri araç olarak kullanarak, finansal piyasalarda istikrarı korumaya, enflasyon beklentilerini kontrol etmeye çalıştı. Hükümet buna da tahammül edemedi ve Merkez Bankası başkanını değiştirdi. Bu aslında hükümetin bindiği dalı kesmesinden başka bir anlama gelmiyor. Dolayısıyla bu kriz, hükümetin kendisinin çıkardığı hiç kimseyi suçlayamayacağı bir krizdir.

‘MERKEZ BANKASI'NIN ELİ KOLU BAĞLANDI’
Hükümet geçmiş krizlerden hiçbir ders çıkarmamış gözüküyor. Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra iki tane büyük kur krizi yaşadı. Birinci krizi 2018’de sayın Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce “Bana yetkiyi verin, kurla faizle nasıl mücadele edilir göreceksiniz.” dedi. Ne demek istiyordu? Bana yetkiyi verin, ben Merkez Bankası’nı hukuken ve fiilen tam kontrol altına alayım. Kurla faizle, enflasyonla başarılı bir mücadele yapacağımı göstereyim diyordu. Gerçekten de yetkiyi aldı. Yetkiyi aldıktan sonra Mayıs ayında bu sözü söylemişti. Eylül ayında faizleri Mayıs ayına göre 16 puan arttırmak zorunda kaldılar. Yüzde 8'den yüzde 24'e çıkardılar. 3 kat arttırdılar. Yani iddia edilenin aksine hem kur sıçradı hem de faiz sıçradı. Bundan ders alınması gerekiyordu, alınmadı. Yavaş hareket ediyor diye Merkez Bankası başkanı değiştirildi. Tekrar bu süreçte Merkez Bankası'nın eli kolu bağlandı. Şimdi aynı şeyi üçüncü kez deniyorlar. Yeni Merkez Bankası Başkanı’nın açıklamalarına baktığımızda sayın Cumhurbaşkanı'nın tezleriyle paralel tezleri savunduğunu görüyoruz.

‘BÖYLE BİR ORTAMDA TÜRK LİRASI’NIN İSTİKRAR VE İTİBAR KAZANMASI MÜMKÜN DEĞİL’
Bu hükümet defaatle ortaya koymuş oldu ve bu son yapmış olduğu hareketle Merkez Bankası Başkanı'nın görevden alınmasıyla beraber bunu tekrar ispat etti ki basiretli politikaları izlemekten çok uzak. Dolayısıyla basiretli politikaları izlemeyecekse bu hükümet, ki öyle gözüküyor, yani Türk Lirası’nın istikrar ve itibar kazanması uzun vadede mümkün değil. Eğer Türk Lirası’na istikrar ve itibar kazandırmak istiyorsa hem para politikasında hem maliye politikasında hem de yapısal reformlar konusunda ciddi adımlar atması gerekiyor. Ama yapısal reformlar konusunda hiçbir somut ve kayda değer adımlarının olmadığını gördük. Ve artık Türkiye’nin elinde geçmiş dönemde olduğu gibi avantajları söz konusu değil. Şimdi siz rezervleri heba etmişsiniz. Bütçe fazlalarını heba etmişsiniz. İhtiyat akçelerini heba etmişsiniz. Öbür taraftan da para politikasında çok yanlış adımlar atıyorsunuz. Böyle bir ortamda Türk Lirası’nın istikrar ve itibar kazanması orta uzun vadede mümkün değil.” 

Editör: Haber Merkezi