MY- Erdoğan Ağabey bize kendinizi tanıtırmısınız?

Ben 15.03.1946 tarihinde İskilip’te doğdum. Babam ortaokulda fizikçi diye anılan öğretmen İsmail İnal, dedem Sakarya İlkokulu Müdürü İsmail Atalay'dır.
Çocukluğum Meydan Mahallesi Çelebi Sokak’ta geçti. 1952 yılında Misakımilli İlkokulu’nda eğitime başladım. Tarlayı geçip okula gidip gelirdik. Bir ablam ve ağabeyim var. Onlarda aynı okulda okudular. Ortaokula başladığımda, babamın tayini Çorum’a çıktı. Çorum’a naklini yaptırdıktan iki ay sonra babam vefat etti. Dedemlerle birlikte ortaokulu İskilip'te bitirdim. Ağabeyim lise eğitimi için Ankara’ya geldi. Ablamın yanında okula başladı. Bende ortaokulu bitirince, Ankara’ya taşınmaya karar verdik. Çok zor şartlarda, dayımın evinin yanında, Etlik’te bir odalı bağ evini kiraladık. Evimiz bir odalı idi. Odada üç somya, bir masa, düzgün olmayan mutfak ve banyosu vardı. Liseye Ankara’da Gazi Lisesi’ne kayıt yaptırdım.

Lise birinci sınıfta fen derslerinde zorlandım. Bunun üzerine lisenin edebiyat bölümünü seçtim. Gazi Lisesi o yıllarda çok iyi bir lise idi. Okulumuzun iyi bir fizikçisi, kimyacımız vardı. Arif Nihat Asya, Enver Behnan Şapolyo hocalarımızdı. Tıp fakültesine gidecek olanlar lisenin fen bölümünü seçerlerdi. Ben edebiyat bölümünden mezun olmuştum.

Ankara’da 1960-1963 yılları arası okuduğum Gazi Lise’si bittikten sonra, aynı yıl Hacettepe Tıp Fakültesi’ni iyi bir puan tutturarak eğitime başladım. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandığımı listeden öğrendiğimde; çok sevindim. Eve gidip bunu haber vermek için otobüse gittiğimde, cebimde on kuruşum vardı. Otobüs onbeş kuruştu. Bu yüzden otobüse binemeden, eve yürüyerek gittim. Okurken burs aldım. Aldığımız burs bizi idare ediyordu. Annem bizim için, çok fedakârlıkta bulundu. Nur içinde yatsın.

Fakülteden 1969 yılında mezun oldum. Okul bittikten sonra Ankara Tıp Fakültesi’nde KBB ihtisasına başladım. Aldığım eğitim çok iyi idi. 3,5 sene sonra ihtisasımı bitirerek askere gittim. Ankara Mevki Hastanesi’nde Tabip Teğmen olarak çalışmaya başladım. Askerliğim sırasında Kıbrıs Savaşı oldu. Yaralı gaziler GATA’ya ve bizim hastaneye gelirlerdi tedavi ederdik. Askerden sonra da 9 sene çalıştığım Ankara Onkoloji Hastanesi’nde tekrar göreve başladım. 1983 yılında yeni kurulan Gazi Tıp Fakültesi’ne davet edildim. KBB bölümünde, yardımcı doçent olarak göreve başladım. Japonya, İngiltere, Amerika, Hollanda, Fransa'da onkoloji dalında çeşitli çalışmalara katıldım. Ben 30 sene kanser tedavisi üzerinde çalışarak, dünyanın en önemli kanser merkezlerine gidip araştırmalar yaptım. Halen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi KBB Anabilim Dalında Baş Boyun Kanserlerinden Sorumlu Öğretim Üyesi olarak çalışıyorum. Aradan geçen bunca zamanın ardından, bir sene sonra bu görevden emekli olacağım.

MY- Size okuma zevkini kim tattırdı?
Tabiki babam, bize okumayı sevdirdi. Babam zeki birisi idi. Okumayı, sporu, yabancı dili öğrenmeyi bize tavsiye ederdi. Ortaokulda bazı dönemlerde 19 Mayıs çalışmalarını o yaptırdı. Yüksek öğretim yapmaya bizi teşvik ederdi.

Dedeme "İsmail Atalay Sakarya İlkokulu’na kadar, ayağına çamur sıçratmadan gider gelir" derlerdi. Muntazam olmayı birazda dedemden öğrendik. Bizim iyi bir çocukluk hayatımız geçti. Ümit Kınak, Adem Mucu, Nejdet Kalyoncu, Şükrü Kısar, Mustafa Öncü mahalle arkadaşlarımızdı. Grup liderimiz ağabeyim Metin idi. Tavuk Ahmet içimizde en yaramaz olanımızdı. Meydan Mahallesi’nde çeşmenin suyunu akıtarak buz tutturur, kızakla kayardık. Annem sabahleyin yufka ekmeğini ısıtır, içine kuşburnu sürerek bize dürüm yapardı. Onu yiyip evden çıkardık. Akşam elimiz yüzümüz buz keser, eve gelirdik.

MY-Bisikletiniz var mıydı?
Önceleri kiraladığımız bisiklete binerdik. Daha sonra abime bisiklet alındı. Böylece kendi bisikletimiz oldu. Bisikletimiz büyüktü. Sürmek için pedallara ayağımız zor erişir, sürerken sık sık düşerdik. Rahmetlik babam düşersiniz diye bizi uyarırdı. Babamın elinde tentürdiyot şişesi, pamuk biz düştükçe yaramıza tentürdiyot sürerdi. Mucuların, Kalyoncuların evlerinin arkasında bahçeleri vardı. Onların bahçelerine gider, ağaçlardan meyve koparırdık.

Dedemin Göcebel’de bağı vardı. Üzüm zamanı öyle üzeri bağa giderdik.
Dedem maltız, külbastı et, pirzola kömür alırdı. Orada mantızı yakar, külbastı yapardık. Ekmek arasına konan külbastı et ile deveklerden üzüm koparır, karnımızı doyururduk. İskilip'in üzümleri kalın kabuklu olurdu. Yemek için çakır cımbıt üzümü koparırdık. O üzümler nazik ve güzel olurdu.
Anneannemin Karkın Köyü’nde 40-50 ağaçlık cevizliği vardı. Oraya gider, cevizleri toplardık. Ortaya toplanan cevizler mirasçılara bölünür, akşam onları sepetlere koyar eşeğin sırtında eve getirirdik. Yolda yorulunca eşeğe binerdik.

İskilip'teki anılarımdan park dondurmasını, ilkokulda bahçede beş tanesi beş kuruşa satılan renkli şekerleri unutamıyorum. Şekeri alır cebimize koyardık. Sucu Emin’in bardağını bir kuruşa sattığı, buz gibi çağıl suyunu unutamıyorum. 19 Mayıs çalışmalarında Hacı Karani’ye gazoz gelirdi. Gazoz şişeleri, testerenin arkası ile pof diye açılırdı. O gazozun tadını unutamıyorum.
Çarşı ekmeği İskilip'e 1950’li yıllarda geldi. Bembeyaz francala ekmekti. Biz önce okkalık ekmek alırdık. O ekmekler esmer olurdu. İskilip'e Çarşamba günleri kurulan pazara gelen dağ köylüleri, kavut, alıç, kızılcık getirir satarlardı. Köyden getirdikleri yufka ekmeğin içine francala ekmeği koyup yerlerdi. Köye giderken aldıkları beş numara lamba camını kırılmasın diye eşeğin boynuna takıp giderlerdi. Eşek onu kırmadan köye götürürdü. Ceket, pantolon gömlek yamanırdı. Köylüler kasketlerini de yamar öyle giyerlerdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yokluk günleri idi o günler. Yalın ayak köyden gelip, giderlerdi.

Pazar günleri; evimizde kıymanın içine soğan doğranır, karabiber konur, hazırlanan pide içini alıp konağın önüne, Uslu’nun fırınına pide yaptırmaya giderdik. Eve gidince annem kıymalı pidenin üzerine tereyağı sürer çay ile yerdik.

Ramazanda sabahleyin fırına keşkek götürürdük. Akşam ise bezin arasına iki odun sarar, fırına gider keşkeğimizi alırdık. Fırından gelirken de çömleğin üzerindeki en lezzetli kısmı yer bitirirdik. Akşam babamda fırından pide alıp eve getirirdi.

Ortaokulda okurken, bedenci Mehmet Bey, Müdür Sadık Koçhisarlı idi. Babam Tabiat Bilgisi, Nermin Ödeş Fransızca öğretmeniydi. Ortaokul arkadaşlarım Ömer Eren, Naci Köstekçi, İsmet Kasımcan, Macit Yanar, Kadir Okutan, Abdul Haluk Çay, Mehmet Kalay, Mustafa Namlı, İlhan Yazgan, Mehmet Sevimli hepsini hatırlayamadığım arkadaşlarımın bazılarıdır.
Yazın kütüphaneye gider Hayat Bilgisi, Doğan Kardeş Ansiklopedisi’ni okurduk.

Kütüphaneye bakan memur bizim akrabamızdı. Biraz gürültü yapınca kalın kaşlarını çatar, pat pat diye masaya vururdu.
Ortaokulda iken havacı olmak istiyordum. İskilip'in üzerinden uçaklar geçerken, beyaz bir iz bırakırdı. Onlara bakıp hayran kalır, bende pilot olmak isterdim. Annem ve dedem, askeri okula gitmeme karşı çıktılar.

MY-Doktorlukla ilgili, iyi bir doktorun nasıl olması hususunda düşünceleriniz nelerdir?
Önce bizim aldığımız eğitimden bahsedeyim. Biz Hacettepe tıbbın ilk talebesiyiz. 1963 yılında İhsan Doğramacı Amerika'dan Vestern Reserve Üniversitesi’nin eğitim programını birebir Hacettepe Üniversitesi’ne getirmişti ve ilk uygulama bizim ilk eğitimizde başlamıştı. Biz bir Amerika Üniversitesi eğitimini almıştık. Bu eğitim Türkiye için yeni bir eğitimdi. Ankara tıpta okuyan öğrenciler "Bu okulda siz bir şey öğrenemezsiniz. Sizden ancak sağlık teknisyeni olur" diyorlardı. Okulumuzda ise hocalarımız bize, "Sizler ilerde tıp fakültelerinde öğretim üyesi olacaksınız" derlerdi.
O yıllarda buna inanamazdık. Hazırlık sınıfını yazın İngilizce olarak Amerikan Kültür’de tamamladık. Böylece bir sene kazandık. Eğitimimiz, arkadaş guruplarımız iyi idi. Sosyal faaliyetlerle, sanat olaylarını, tiyatro oyunlarını takip ederdik. Edebi eserleri, klasikleri okuduk. Gerçekten mezun olan arkadaşlarımın % 90 kadarı, Türkiye'de ve yurtdışında tıp fakültelerinde öğretim üyesi oldu.
 Prof. Dr. Nuri Kale de beraber tıp eğitimi aldığım, İskilipli yakın arkadaşımdır.

Eğitimin önemi yadsınamaz. Bilimin peşini bırakmayacaksınız. Bilim öyle bir şeydir ki, bilimin peşinde koşacaksınız. Yoksa bilim sizin peşinizden koşmaz.
Bilimi yakaladığınız zaman yetinmeyecek, bilimi sorgulayacaksınız. Acaba aldığım bilgi doğrumu, yanlış mı diye soruşturacaksınız. Ne kadar şüpheci olur, bilimi sorgularsan; o kadar çok şey öğrenir hakikate varır, ileri gidersin. Bilimi paylaşacaksın, ne kadar paylaşırsanız o kadar gelişirsiniz. Öğrendiğin sende kalır, paylaşmazsan öğrendiklerin seninle beraber yok olur gider.

MY- İyi bir doktor nasıl olmalıdır?
İyi bir doktor önce insanı sevmeli, canlıyı sevmelidir. İnsan Allah’ın yarattığı en mükemmel yaratıktır. Bu kadar mükemmel bir yaratığa saygı duymak gerekir. Sevmek gerekir. Onu bir meta olarak değil, onu Allah yapısı olarak görmek gerekir. Sizde; onun sorununu çözecek bir kişi olarak kendinizi göreceksiniz. Önce insan sevgisi olmalı, insan sevgisi olmayan insan bu mesleğe girmesin.
Biz makine ile uğraşmıyoruz. Kanı canı ruhu ile bizimle konuşan, bize sığınan, insanla karşı karşıyız. Bunu hissetmediğimiz sürece iyi doktor olamayız. Onun acısını hissetmeden, onun acısına çare olamazsın. Acıyı hastanla birebir hissedeceksin. Vicdanlı, özverili geniş görüşlü olacaksın. Bunlar doktorlukta çok önemlidir. İki elin kanda bile olsa, hastanla ilgileneceksin. Hasta acz içinde, sana tedaviye geliyor. Bunu yapmadığınız takdirde aldığınız alınan eğitimin bir anlamı olmaz. Bizde en önemli husus sabır ve hoşgörüdür, bunlar olmazsa olmaz. Hasta size her şeyi söyleyebilir, sert konuşabilir. Siz ona sert ve kırıcı konuşmayacaksın, sabırlı olacaksın. Bunlar olmazsa olmaz. Merhametli olacaksın, merhameti olmayan katı insandır. Bunlar iyi doktor olamazlar. Maddiyat her zaman ikinci planda olmalıdır. Maddiyat öne çıktığı zaman belki zengin doktor olabilirsiniz. Ama saygı duyulmayan, arkasından iyi konuşulmayan bir doktor olursunuz. Bu da iyi bir şey değildir.
MY-Erdoğan Ağabey, İskilip Yüksek Okulu ile ilgili çabalarınız olduğunu duyduk o konu da açıklamanız varmı?

Gazi Üniversitesi’ne bağlı Çorum fakülteleri oluşturulurken, İskilip'te bir yüksek okul kurulması fikri gündeme gelmişti. Bu safhada ön çalışmalar sırasında ben rektörle bu mevzu ciddi bir şekilde konuşmuştum. Rektör "Bu işin biraz zamana ihtiyacı var." şeklinde açıklama yapmıştı. Daha sonra olay olgunlaşmaya başladı. Ben okul yeri şeçimi için İskilip'e geldim ve Belediye Başkanı Sayın Mehmet Lokum’la beraber şu an içinde derslerin yapıldığı eski garajları gezdik ve binayı çok beğendim. O binaya karar kılındı. Belediyenin imkanları ile yapılmaya başlandı. Daha sonra yeni Belediye Başkanı Sayın Numan Sezer’in üstün çabaları ile bina bitirildi. Benim sınırlı çalışmam bundan ibarettir. Bana bu konuda; Çorum Bayatlı, halen YÖK Başkanı Danışmanı, Öğretim Üyesi Ahmet Çoban Hoca büyük destek vermiştir. Kendisine hepiniz adına teşekkürü bir borç bilirim.
M.Y.-Erdoğan Ağabey çok teşekkür ederim.