Kayıp ve ölüm hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Doğmak nasıl normal bir şeyse, ölmek de normal bir şeydir. Üzüntü ve keder ise iyileşme ve yas sürecinin doğal bir parçasıdır. Bu anlamda ölen kişinin ardından yas tutma süreci evrenseldir ve dünyanın çoğu kültüründe ortak noktalar vardır. Yas tutma, dışsal olarak sosyal ve kültürel bir tepki olarak görülür. Ancak her türlü kayıp durumunda iç dünyada psikolojik bir tepki gelişir. Bu psikolojik süreç iç dünyada kaybı kabul etmeyen sistem ile dış dünyada kaybın gerçekliğini tekrar tekrar haykıran sistem arasında bir uzlaşmadır. Üzüntü, ağlamak ve acı çekmek de bu uzlaşıyı sağlayan duygulardır.  Kişi yaşamı boyunca büyüklü küçüklü defalarca kayıplar ve yeni başlangıçlar deneyimler. Bu deneyimlerle ilgili de defalarca yas tutar. Böyle birisi tutulan bu yasların birçoğunu fark etmez. Çünkü tüm bu süreçler bilinç dışıdır. Bazı yaslar yeterli düzeydedir, bazı yaslar ise yetersiz düzeydedir.

Kayıp ve yas konusu hem ülkemizde hem de dünya genelinde yeterince üzerinde durulan bir kavram olmamıştır. Bu makalede yazılan bilgileri bir kayıp yaşayan kişinin, bu durumu kendi kendine sağlıklı bir şekilde atlatabilmesi için yazdım.  Bu yüzden buradaki amaç ölüme çare olma değildir. Buradaki amaç ölüm gerçeğinin üzerinde derinlikli bir düşünme ve duygulanım sağlamaktır. Daha derindeki amaç ise ölüme çare aramanın boş bir uğraş olduğunu anlamak ve ölüm gerçeğini kabullenmektir. 

Yas tutmak ölen kişiyi unutmak anlamına gelmez. Onu unutmaktan korkan birisi yas tutmanın onu artık sevmemek olduğunu düşünür. Bu yüzden de yas tutmaktan kaçınır. Ancak yas tutmaktaki temel amaç ölü ile ilgili duyguları kabullenmek ve bunları sindirmektir. Bu sayede ölen kişi fiziksel olarak mezara gömülür. Psikolojik olarak ise kısmen mezara gömülür, kısmen de zihinde taşınır. 
Yas deyince aklımıza güçlü bağlar kurulan insanların kaybı gelir. Sonuç olarak yasın temelinde bir kayıp vardır. Bir sevgilinin kaybı da yas yaşanmasına neden olur. Yeni bir işe başlamak, yaralanma sonucu bir organ kaybı, kanserli bir organın ameliyatla alınması, sağlığın kaybedilmesi ile işten çıkarılması, genel sağlık kaybı yas tutulması gereken kayıplardır. Sevdiği bir insanın ölümü veya sevdiği insandan ayrılmak her insanın er geç yaşadığı veya yaşayacağı bir deneyimdir. Bu deneyime verilen tepki, kişiden kişiye çok değişken bir yapıda olabilir. Özgürlüğün kaybı, yaşadığı şehir veya ülkeden göç etmek, vatan kaybı, bir idealin kaybı, şampiyonluğun kaybı da soyut anlamda kayıplardır. Yine de her şeye rağmen çok değer verilen birisinin ölümü bir sona eriştir.  Geri dönülmez olması yüzünden insanın yaşadığı en derin kayıp acısı da muhtemelen bu olacaktır.

Kayıp yaşamak, birçok canlı için katlanılması zor bir süreçtir. Örneğin anne fare yavrularından uzun süre uzak kalırsa stres hormonu olan kortizol yükselir. Her türlü kayıp veya ayrılık da bir çeşit ölümdür. Tedavisi de bununla ilgili yas yaşamaktır. Çünkü ölümü unutmaya çalışarak rahatlamak işe yaramaz. Hazırlıklarını sürdürdüğüm kitap psikoloji kökenli bir kitaptır. Bu yüzden ölümle ilgili dini ve ahlaki bilgilere az miktarda değinilmiştir.

Kayıp yaşayan bir kişi daha önceden de bir kayıp yaşamış olabilir. Böyle bir durumda şu anki yas sürecinin nasıl olacağını önceki yas süreçleri belirler. Eğer kişinin geçmişte yaşadığı yas deneyimi sağlıklı bir düzeyde ise, yaşayacağı sonraki yas süreci de sağlıklı olacaktır.