Riya, yapılan iş, söz, davranış, iyilik ve ibadetlerde birinci öncelik olarak Allah'ın rızasını değilde insanların gözüne girip, beğenisini kazanarak bir menfaat ve çıkar elde etme niyeti ile yapılanlardır. Bu tür davranışlarda bulunanlara riyakâr, davranışlara ise riyakârlık denir. 

Bir takım çıkar veya menfaat elde etmek için bazı değerlerin alet edilmesi ise riyanın en kötüsüdür. Riyakâr insanların davranışların da ki samimiyetsizlikleri, amaç ve niyetlerini hemen ortaya koyar. Hani derler ya kişinin ainesi iştir lafa bakılmaz. Riyakârlık, aldatma amaçlı olup aynı zamanda ahlaka da mugayir bir davranıştır.   

Peygamberimiz; "Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir."  Küçük şirk nedir sorusuna da "Riyadır." Buyurdu. (A. Hanbel, Müsnet) A. Geylani ise "Riyakâr'ın elbisesi temiz fakat kalbi pistir. Dinini satarak geçinir. Hiçbir zaman takva sahibi olamaz. Dışı mamur, içi haraptır." Demiştir. Hayır, hasenat ve ibadetler eğer bir menfaat ve çıkar elde etmek için yapılırsa, Allah'ın rızasını ve karşılık olarak kazanacağı sevapları boşa çıkarır. 

"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, inkârcıları doğru yola iletmez." (Bakara 264)  Her şeyimizde 1. Önceliğimiz Allah (c.c) rızası olursa yapılan iş, eylem ve ibadetlerimiz Rıza-i bari katında bir anlam kazanır. Aksi takdirde ise riyakâr insanlar ahirette hayal kırıklığına uğrarlar. Peygamberimiz "Her kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa Allah o yaptığını kıymetsizleştirerek değersizliğini ortaya çıkarır." (Müslim züht 38) 

Mümin olabilmenin ilk şartı riyadan uzak,  ihlâs ve samimiyettir. Farz ibadetlerin dışında ki yapılan nafile ibadetler ne kadar gizli yapılırsa Allah indinde o kadar makbuldür. Eğer insanları hayra teşvik amacı ile açıktan yapılırsa onunda bir mahsuru yoktur. Birinci öncelik olarak Allah rızasından öte insanlara karşı sevimli görünme ve yaranma arzusu samimiyetsizliğin ve ikiyüzlülüğün en bariz örneğidir. Riyakâr insanların amaçları dünyalık bir şeyler elde etmektir. Bu tür insanlar esas kimlik ve kişilikleri ile değilde, yaranmaya çalıştıkları kişilerin hoşuna giden kimlikle görünmeye çalışarak amaçlarına ulaşmayı hedeflerler.  

Riyakâr insanlar, bilmezler ki mülkün sahibi "Bizim bilgimiz dışında bir yaprak bile kımıldamaz" (Enam 59) buyuran, Yüce Rabbimizdir. Allah için yapması gereken bir davranışı, menfaat ve çıkar elde etmek için taklalar atarak, kullardan beklemesi, Kur'an-ı Kerim'in deyimi ile münafıklığın alametlerindendir. İmanda tam kemale erip, islamı gönüllerine sindiremeyen insanlar, Allah'a sığınmak, ondan istemek yerine, insanların beğenisini kazanarak, onlardan menfaat elde etmeye çalışırlar. Riyakâr insanlar Allah'ın iradesine tam olarak teslim olamadıklarından dolayı dünyalık menfaat ve çıkarları söz konusu olduğu zaman kimliklerinden, kişiliklerinden ve inanç değerlerinden çok rahat taviz verebilirler. Kur'an ahlakı ile ahlaklanan, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir müminin inanç değerlerinden taviz vermesi, hele de ikiyüzlülük yapması mümkün olamaz. Olmaması gerekir. Bilir ki sonsuz ilim sahibi olan Allah, yaptıklarımızı da kalplerimizde olanı da, niyetlerimizi de bilir. Hayatının her karesinde Allah'ın rızasını kazanma gayreti içerisinde olan, güzel ahlaki meziyetlere sahip, samimi kulları, Rabbim zaten sevmesi gerekenlere sevdirir. Yeter ki biz ona kul olma gayreti içerisinde olalım. 

Mümin yaptığı veya yapacağı her türlü iş davranış ve amellerinde sadece yaratanın rıza ve hoşnutluğunu gözetendir. Bazen bazılarımız iş ve amellere riyanın karıştığını, yapılanların gösterişten öte, Allah katında bir anlam ifade etmeyip psikolojik bir hastalığa yakalandıklarını bile fark edemezler. Kur'an'da bu tür insanlara 'Kalplerinde hastalık olanlar' diye tabir edilir. Kur'an ve sünnet referans alınmadığı zaman, insanlar bilmez ki nefis ve şeytanın oyuncağı haline gelirler. İnsan ancak kendisini ihlâs ve samimiyet testine tabi tutarak, yapacağı bir muhasebe ve ilahi vahyin mesajı ile bütünleşerek yanlışlarını fark ederek kendisine ve davranışlarına yeni bir yön verir. Yoksa sadece heva ve heveslerin peşinde koşmaya devam eder. 

İnsanda ki övülme arzusu veya yerilme korkusu, riyanın önemli nedenlerindendir. İlacı ise nefisle mücadele ve takvadır. Riyakâr insanlar riyanın kalbi bozduğunu, Allah'ın bağışlamasından kendisini uzaklaştırdığını, ahirette ki azabını ve kendisine olan gazabını unutarak, bir şeyler elde edilmeye çalışılırken Allah'ın rızasını kaybetmek pahasına kulların gözüne girmeye çalışmak bu tür insanlara ne bu dünya da, ne de ahirette bir fayda sağlamaz. 

İnsan, hiçbir zaman kulların kalplerinin yaratanın kudretinde olduğunu, her türlü imkân ve rızkı verenin yalnız Allah olduğunu, fanilerden bekleyenlerin ise zilletten kurtulamayacağını unutmamalıdır. Yeter ki insanlar samimi olsunlar. Rablerine sığınarak, ona yönelip, öncelikleri onun rızası olsun. Ondan sonra da onun kapsını çalarak istek ve taleplerde bulunsunlar. Hiç umulmadık yerlerden kapılar açmak ise yegâne güç sahibi olan Rabbimizdendir. 

Riyadan kurtulup Allah'a yakınlaşmanın yegâne yolu her şeyimizle samimi olmak, Rabbimizin rızasını öne çıkarmak, her şeyimizle ihlâslı ve takva sahibi olmaktır. Dünyada da, ahirette de, insanlara menfaat sağlayacak tek güç Yüce Rabbimizdir. Mümin'im diyenler riya gibi bir yanılgıya düşmez. Bilir ki her şey Allah'ın bilgisi ve takdiri doğrultusunda tecelli etmektedir. 
Yüce Rabbimizden; Bizleri riyadan, gösterişten, ikiyüzlülükten, nifaktan, günahlardan, her türlü yanlışlıklardan korumasını ve her konuda birinci öncelik olarak, onun rızasını kazanmayı amaçlayan kullardan eylemesini dileriz.