Gel­di ve git­ti.
İş­te dün­ya ha­ya­tı­nı ifa­de ede­bi­le­cek en kı­sa iki ke­li­me… Ce­mal Sa­fi de gel­di ve git­ti.
Gel­di, 1938 yı­lı­nın 15 Ekim'in­de… Mekân Sam­sun idi. Kö­ken­le­ri Ka­ra­bağ'a ka­dar uza­nan, Er­me­ni me­za­li­min­den mus­ta­rip bir ai­le­nin to­ru­nu ola­rak. Ba­ba­sı he­nüz üç ya­şın­day­ken ai­le­ce Azer­bay­can Ka­ra­bağ'dan Tür­ki­ye'ye göç et­miş­ler­di. Ön­ce Er­zu­rum İs­pir'e yer­leş­miş­ler­di. Da­ha son­ra bir âlim olan mer­hum de­de­si­ne Ço­rum'un Ala­ca ka­za­sın­da mü­der­ris­lik gö­re­vi ve­ri­lin­ce Ala­ca'ya ge­lip Yağ­lı­çal kö­yü­ne yer­leş­miş­ler­di. 
Ce­mal Sa­fi'nin ba­ba­sı Meh­met Efen­di as­ker­lik ça­ğı ge­le­ne ka­dar Ala­ca'da ya­şa­dı. An­cak as­ker­li­ği Sam­sun'a çı­kar ve bu şeh­ri çok be­ğe­nen Meh­met Sa­fi ora­ya yer­le­şir. As­lın­da Sam­sun'dan zi­ya­de Sam­sun­lu Ay­şe Ha­nım'a gön­lü­nü kap­tır­mış­tır. Meh­met Efen­di ve Ay­şe Ha­nım ev­le­nir. Ce­mal Sa­fi bu ev­li­li­ğin mey­ve­si ola­rak dün­ya­ya ge­lir. Öğ­re­ni­mi­ne Sam­sun, Sa­kar­ya İl­ko­ku­lu'nda baş­lar. Sam­sun Sa­nat Oku­lu'nun Tor­na Tes­vi­ye bö­lü­mün­den me­zun olur. 
Meh­met Efen­di 1959 yı­lın­da ai­le­siy­le An­ka­ra'ya ta­şı­nır. Ce­mal Sa­fi de 1971 yı­lı­na ka­dar o dö­nem­de sa­hi­bi ol­duk­la­rı Bü­yük Otel'de ba­ba­sı­nın ya­nın­da ça­lı­şır. 
Şi­ire il­gi­si kü­çük yaş­lar­da baş­lar Ce­mal Sa­fi'nin. Bir rö­por­ta­jın­da "Oku­ma­yı öğ­ren­di­ğim gün­den be­ri şi­ir ya­zı­yo­rum." Der. 10 ya­şım­day­ken yaz­dı­ğı ilk şi­ir şu­dur:
Yaz­mak­ta epey­ce ol­mu­şum ma­hir,
Ya­lan yan­lış düz­me be­yit ve sa­ir,
Mu­hi­tim­de eh­li yok­tu ki za­hir,
Ben gi­bi ca­hi­li et­ti­ler şa­ir.
Rı­za Tev­fik'in "Fik­ret'in Ne­cip Ru­hu­na" ad­lı şi­iri onu çok et­ki­le­miş­tir. Rı­za Tev­fik dı­şın­da en sev­di­ği şa­ir­ler: Ne­cip Fa­zıl Kı­sa­kü­rek, Yah­ya Ke­mal Be­yat­lı, Fa­ruk Na­fiz Çam­lı­bel, Rı­za Po­lat Ak­ko­yun­lu'dur.
Ken­di ifa­de­siy­le ai­le­si­ne olan so­rum­lu­luk­la­rı ve ço­cuk­la­rı­nın ya­rı­nı­nı dü­şün­mek gi­bi se­bep­ler­den do­la­yı duy­gu­la­rı­nı di­le ge­tir­me fır­sa­tı­nı bu­la­maz. Duy­gu­la­rı­nın şi­ir çeş­me­si­ni an­cak otuz se­kiz ya­şın­dan son­ra aça­bi­lir. 
Da­ha çok he­ce öl­çü­sü ile şi­ir­ler ya­zan Ce­mal Sa­fi, aru­zu da de­ne­miş ve aruz­la ba­ya­ğı bir şi­ir yaz­mış­tı. Ama bu­gün­kü Türk­çey­le aruz öl­çü­sün­de yaz­mak içi­ne sin­me­di­ği için aru­zu terk et­miş­ti. Hem he­ce öl­çü­sü­ne, hem de aru­za uyan şi­ir­le­ri var­dı. 
Baş­ta sev­gi ol­mak üze­re he­men her ko­nu­da şi­ir yaz­mış­tı. Ay­rı­ca taş­la­ma­la­rı ge­niş çev­re­ler­de bi­li­nip okun­mak­tay­dı.
Şi­ir­le­ri­ni ilk de­fa Or­han Gen­ce­bay bes­te­le­miş­ti. 1989 Yı­lın­da Ze­kai Tun­ca'nın bes­te­le­di­ği "Rü­ya­la­rım Ol­ma­sa", 1990 yı­lın­da Sel­çuk Te­kay'ın bes­te­le­miş ol­du­ğu Vur­gun'un güf­tekârı ola­rak Hür­ri­yet Ga­ze­te­si'nin Al­tın Ke­le­bek, Mil­li­yet Ga­ze­te­si'nin Yı­lın En Se­vi­len On Şar­kı­sı bi­rin­ci­lik ödül­le­ri­ni al­mış­tı. 1991 yı­lın­da yi­ne Ze­kai Tun­ca'nın bes­te­le­di­ği "Gö­züm Kes­mi­yor" şar­kı­sıy­la Mil­li­yet Ga­ze­te­si'nin, 1991 yı­lın­da TRT'nin aç­mış ol­du­ğu ya­rış­ma­da yi­ne "İmkânsız" şar­kı­sıy­la En İyi Türk Sa­nat Mü­zi­ği ödü­lü­nü de…
Ce­mal Sa­fi'nin şi­ir­le­ri­ni bes­te­le­yen bir di­ğer önem­li bes­tekâr da Ve­dat Yıl­dı­rım Bo­ra'ydı. O da on üç şi­iri­ni bes­te­le­di. "Ahes­te", "Mec­bur mu­yum Ben", "Ye­ter Ar­tık Da­ha Faz­la Üze­mez­sin" ve  "Es­ki­ci" ad­lı bi­li­nen eser­le­ri de çok ün­lü sa­nat­çı­lar ta­ra­fın­dan ses­len­di­ril­miş­ti. Or­han Gen­ce­bay'ın Segâh ma­ka­mın­da bes­te­le­di­ği ölüm­süz ese­ri GİT da­ha son­ra Can­dan Er­çe­tin ta­ra­fın­dan da bes­te­le­miş ve oku­muş­tu. 
1990 yı­lın­da "Bu Ge­ce Ka­lı­yo­rum" adın­da şi­ir ka­se­ti çı­kar­mış­tı. 1993 yı­lı­na ka­dar yaz­dı­ğı şi­ir­le­ri, Vur­gun ad­lı ilk ki­ta­bın­da ya­yın­la­dı. 2000 yı­lın­da "Sen­de Kal­mış", 2002 yı­lın­da "Kı­ya­me­te Kırk Ka­la" ve 2008 yı­lın­da da "Ya Ev­de Yok­san" şi­ir ki­tap­la­rı ya­yım­la­mış­tı.
Şai­rin bu gü­ne ka­dar 40 ta­ne­si Or­han Gen­ce­bay ta­ra­fın­dan ol­mak üze­re, 150'nin üze­rin­de şi­iri bes­te­len­miş­ti. Türk Dil Ku­ru­mu ta­ra­fın­dan, 2003 yı­lın­da ya­pı­lan Dil bay­ra­mın­da Türk­çe­yi En Et­kin Ve Gü­zel Kul­la­nan Şa­ir ola­rak ödül­len­di­ril­miş­ti. 2004 yı­lın­da Mi­hai Emi­nes­cu adı­na dü­zen­le­nen Emi­nes­cu ma­dal­ya­sı al­mış, şi­ir­le­ri İtal­yan­ca, Ru­men­ce ve Ar­na­vut­ça'ya çev­ril­miş­ti.
Şa­ir, yaz ay­la­rı­nı ge­çir­mek­te ol­du­ğu Ak­çay'da 1992 yı­lın­dan be­ri her yıl, Ağus­tos ayı­nın son üç gü­nü ger­çek­le­şen Ak­çay Şa­ir­ler ve Bes­tekârlar Fes­ti­va­li'ni or­ga­ni­ze et­mek­tey­di.
Ce­mal Sa­fi 1962 yı­lın­da yi­ne bir Ço­rum Ala­ca­lı olan Şük­ran Ha­nım'la ev­len­miş­ti. Bu ev­li­lik­ten Meh­met Akif, Pe­ya­mi Sa­fa ve Eb­ru ad­la­rın­da üç ev­la­dı ol­muş­tu. İlk ço­cu­ğu Meh­met Akif iş ada­mıy­dı ve Ro­man­ya'da ya­şı­yor­du. İkin­ci ço­cu­ğu Pe­ya­mi Sa­fa da iş ada­mıy­dı ve o da Lon­dra'da ya­şa­mı­nı sür­dür­mek­tey­di… 
Ce­mal Sa­fi kı­zı­mın adı­nı Ha­li­de Edip koy­mak is­ter an­cak yen­ge­si izin ver­me­di­ği için Eb­ru ko­yar. Eb­ru Ha­nım, An­ka­ra'da ya­şı­yor­du ve TRT'nin avu­ka­tıy­dı.
İş­te böy­le gel­di ve git­ti bü­yük us­ta.
Onu her­kes Tek He­ce Aşk şii­riy­le da­ha çok sev­di.
Onu ilk de­fa Er­zu­rum'da öğ­ren­ci iken ta­nı­mış­tım. Gür se­si ile mik­ro­fon­suz sa­lo­nu in­le­ten adam gö­nül­le­ri­mi­zi de tit­re­ti­yor­du. Ba­na "ken­di­ne gü­ve­ni­yor­san se­nin elin­den tu­ta­ca­ğım" de­di­ğin­de utan­mış "üs­ta­dım si­zin gi­bi bir us­ta­nın kar­şı­sın­da böy­le bir ke­li­me­yi kul­lan­mak­tan hayâ ede­rim" de­miş­tim.
İki kez Ço­rum'da ağır­la­mış­tık. Rı­fat Kur­doğ­lu ile be­ra­ber bir gün ak­şa­ma ka­dar gez­miş­tik. O ka­dar al­çak gö­nül­lü mü­te­va­zı bir in­san­dı ki ne­re­ye der­sek ora­ya gel­di bi­zim­le. Es­ki­ekin'e git­tik. Rı­fat Kur­toğ­lu'nun an­ne­si bi­zi mi­sa­fir et­ti. Bu top­rak­la­rın bir in­sa­nı ola­rak mem­nun ol­du bu ge­zi­den. "Üs­tad se­ni ya­za­ca­ğım ki­tap­ta Ço­rum­lu güf­te şa­ir­le­ri ara­sın­da be­lir­te­ce­ğim" de­di­ğim­de "Ben Ala­ca­lı­yım ama Sam­sun'da doğ­dum, böy­le ya­za­bi­lir­sin. Sam­sun­lu­la­ra da ayıp ol­ma­sın" de­miş­ti. O her ne ka­dar bi­zim için bir Ço­rum­lu ol­sa da as­lın­da o Ana­do­lu­luy­du. Er­zu­rum­lu, Kars­lı, Edir­ne­li, Ha­tay­lı, Kon­ya­lı idi. Gön­lü zen­gin bir adam­dı. Her­ke­si ku­cak­la­ya­cak ka­dar zen­gin…
Üze­ri­miz­de eme­ği çok­tur. O bi­zim ma­ne­vi ho­ca­mız­dı. Çok şey öğ­ren­dik on­dan. Ke­nan Ya­vu­zas­lan gi­bi onun ye­tiş­tir­di­ği bir­çok şa­ir ile dost ol­duk. Ay­nı sah­ne­le­ri pay­laş­tık.
Ve git­ti. Biz­le­ri ye­tim bı­rak­tı. Onun için bir şi­ir yaz­mak is­te­dim, ya­za­ma­dım. Şii­rim de, il­ha­mım da yas­ta. "İn­na lil­la­hi ve in­na iley­hi ra­ci­un" di­yor tak­di­ra­ta bo­yun bü­kü­yo­ruz.
Ce­mal Ba­ba, hak­kı­nı he­lal ey­le… Mekânın cen­net ol­sun.