Salih amel, inancın meyvesi olup, ilahi vahyin bir yaşam tarzına dönüşmesidir. İslam vicdanlara hapsedilen bir inanç sistemi değildir. Bir hayat tarzı olan dinimiz, imanın gereklerini uygulama alanına koyduğumuz zaman, Allah indinde bir anlam ifade ederek karşılık bulacağını bildirir.                                                                                                                                            
İmanımızı salih amellerle birleştirdiğimiz zaman, ihlas ve samimiyetimizi arttırdığı gibi, güzel ahlaki davranışlar olarak da hayatımıza yansır. Kur'an da kurtuluşa erenler şöyle tarif edilir "Asra yemin olsun ki bütün insanlar zarardadır. Yalnız iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı birbirlerine tavsiye edenler müstesnadır." (Asr sur.) "Fakat iman edip salih amel işleyenler için(cennette) eksilmeyen devamlı bir ecir vardır. " (Tin 6) "İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır." (Beyyine 7) "… İman edip salih amel işleyenler Naim cennetlerinin içerisindedirler." (Hacc 56)  
İnsanların beğenisini kazanabilme amaçlı davranış veya ibadetler salih amel kapsamına girmez. Salih amellerde esas olan Allah rızası ve samimiyettir. "Ey Rabbimiz yalnız sana inanır, yalnız senin için ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz." (Fatiha 5)  Eğer ameller salih olursa dualarımızın karşılık bulmasına da vesile olur. Meşhur mağara hadisinde kısaca şu mesajlar verilir. Peygamberimiz; "Yolculuk yapan 3 kişi gecenin karanlığından ve yağmurdan korunmak için bir mağaraya girerler. Gece deprem olur ve bir taş yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. Derler ki buradan çıkma imkânımız yok, işimiz Allah'a kaldı. Sırayla dua edelim, her biri sıra ile Allah'a dua ve niyazda bulunarak, Allah'ım ben şu davranışımı sırf senin rızan için yaptım, eğer bu ibadetim senin indi ilahinde makbule geçtiyse bizi buradan kurtar." Diye dua ederler. Her birinin duasından sonra kaya biraz aralanarak oradan kurtulurlar." (Buhari Edeb 5)  Bizlerinde sıkıntıya düştüğümüzde veya darda kaldığımızda, Allah'ım şu davranışımı veya ibadetimi sırf senin rızan için yaptım veya senden korktuğum için şu imkâna sahip olduğum halde senin haram kıldığın şu davranışımdan vazgeçtim diyebileceğimiz şeylerimiz var mı acaba? İhlas ve samimiyetle yapılan salih ameller inci ve pırlanta gibi olup Allah indinde değerleri büyüktür. Karşılığı ise cennet ve nimetleridir. 


İman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, salih amel olmadan da yalın bir imanın bir anlamı yoktur. "Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. İman edip salih ameller işleyenler müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat olarak verilecektir. Onlar cennette güven içindedirler." (Sebe 37)  "Onlar orada: Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, yaptıklarımızın yerine salih ameller işleyelim! Diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? Şimdi tadın (azabı)! Denilir..." (Fatır 37)  "Cennettekiler dünyada iken Müslüman bildikleri bazı kimselere: Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Diye uzaktan uzağa sorarlar. Onlar da: Biz namaz kılanlardan değildik. İnfakta da bulunmuyorduk…" (Müddesir 42-46)  "Müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra (mahşer günü) bir bahaneleri olmasın! (diye) Allah izzet ve hikmet sahibidir"(Nisa 165)


İman ile salih ameller birbirlerini tamamlayan bir bütündür. İman ettikten sonra amel etmeyen kimse, iman dairesinden çıkmaz ama imanını salih amellerle koruma altına almadığı için her an imanını kaybetme gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Kalbine iman nurunu yerleştiren bir kimse, onu şeytanın, nefsinin ve şeytanın kontrolü altına aldığı insanların fitnelerinden, şerlerinden, tuzaklarından ve vesveselerinden koruyabilmek için, bilgisayarlarımızı virüslerden koruma altına aldığımız gibi, imanımızı salih amellerden oluşan zırhlı bariyerlerle koruma altına almamız gerekir. Aksi takdirde Allah korusun imanımızın gittiğinin farkında bile olmayız. 


Allaha karşı iyi bir kul olabilmek için, imanda, salih amellerde farzdır ve dünyaya gönderiliş amacımızın bir gereğidir. İman ettim diyen bir müslüman, İslamın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından da kaçınmak sureti ile imanını güçlendirmek zorundadır. Aksi takdirde ufak bir sarsıntıda bile imanımız zaafa uğrayabilir. İlk şehit Ammar bin Yasir'e akla hayale gelmedik işkenceler yaparak, ya Allah'ı inkar edersiniz veyahutta size işkence ederek öldüreceğiz dediklerinde "Değil bana işkence etmeniz, beni keserek zerrelere ayırsanız, her bir zerremde ayrı bir Ammar Bin Yasir olsa, onlara da ayrı, ayrı işkence yapsanız yine Allah bir peygamber hak demekten vazgeçiremezsiniz." diyerek şehitlik mertebesine erişmişti.  İşte salih amellerle beslenen iman budur.   


Bazen "Ben namaz kılmıyorum ama sen benim kalbime bak, benim kalbim tertemiz, ibadetlerin amacıda kalbi kötülüklerden arındırmak değil mi?" diyenler oluyor. Bu tür sözler beynamaz özründen başka bir şey değildir. Kur'an da "Âlemlere rahmet olarak gönderdik." buyrulan peygamberimizin kalbi kirli miydi ki çok namaz kılmasından dolayı diz kapakları şişerdi? Hz. Aişe validemiz; "Hz. peygamber namaz kılardı, ben uyurdum bir süre sonra uyanır bakardım ki yine namaz kılıyor. Hiç yatmadan sabaha kadar namaz kıldığı olurdu. Çok namaz kılmasından dolayı da diz kapakları şişerdi. Bir gün 'Ey Allahın Resulü gelmiş, geçmiş bütün günahların affedilmiş olmasına rağmen neden bu kadar çok ibadet ediyorsun? Dedim.' Allah Resulü "Ya Aişe musade ette Allaha gereği gibi kul olmaya çalışayım. Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, gördüklerimi görseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz. Alnınızı da secdeden kaldırmazdınız." (Tac,c.4,s236) dediği rivayet olunur.


Yüce Rabbimiz salih amelleri cennete girebilmeye bir vesile ve dünyadaki imtihan sürecinin parçaları kılmıştır. İnsanlarımız kurtuluş ve huzur istiyorlarsa, imandan sonra hayatlarını salih amellerle süsleyerek, bizleri yoktan var eden sayısız rızık ve nimetler lütfeden, Yüce Rabbimizin önünde hürmetle eğilmelidir. Ben insanım diyipte imanın hazzını alamamak, ben müslümanım diyipte salih amellere yönelmek yerine, nefsin heva ve heveslerinin peşinden koşmak akıllı insanların işi olamaz.