Bu yazımızda yine bir kitabın tahlilini sizlere sunmaya çalışacağım. Bilginin paylaştıkça güzelleştiği, paylaşılan bilgiyle de amel edildikçe anlamlı ve değerli olduğu bilinciyle başlayalım.
Bu kitap bize; Birlik olabilmenin yolunun "birr(iyilik)den geçtiğini; birr'e ulaşmak için de sadakanın, infâkın, karz-ı hasenin içselleşmesi gerektiğini, yönümüzü mal-mülkten Mâlik'el-Mülk'e çevirerek olabileceğini anlatıyor.

İnfâkın, inisiyatifimiz olmadığını, bizzat Allah'ın yoksullara verilmesini emrettiği bir hak olduğuna dikkat çekiyor. 
İnfâkın imkanla alakalı olmadığını -benim malım, mülküm, erzağım, param az bana düşmezlerin-bizi muaf tutmayacağını, "Yarım hurmayla bile olsa infâkta bulunmamız" gereğini açıklayarak sorumluluğumuzu hatırlatıyor.

İnfâk, sadaka, zekat, yardım kolisi, iftar yemeği vb. işleri yaparken bilinme isteğinden, gösterişten, kameralardan uzak olmamız gerektiğini de hassaten yazıyor.
Çünkü, infâk ederken incitirsek yaptığımızın boşa gideceğini; infâkta bulunulan Müslüman kardeşimizin onurunun her şeyden önemli olduğunu yüzümüze vuruyor. 
Şu cümle ise imanımızı sorgulamımız için yeter: "Dua etmek kolay, zor olan dua almaktır."

Dualarımızda yer verdiğimiz zor durumda olan kardeşlerimize yardım etmeyi Allah'a mı havale ediyoruz yoksa Allah'ın bizim ellerimizle ulaştırmasını mı diliyoruz?
Kitabın yaşanmışlıkları anlattığı bir bölümünde ise "Suriye Umresi" başlıklı yazıtın bam telimize dokunacağını düşünüyorum. 
Büşra isimli bir hanım kardeşimizin Umre aşkıyla para biriktirip sonra iç muhasebesinde Suriye'yi düşünerek o parayı Suriyeli kardeşlerimize infâk etmesi anlatılıyor. 
Ve "Kişi sevdiği şeylerden infâk etmedikçe gerçek anlamda iyiliğe eremez" ayetinin yaşayan timsali bu kitaba konu oluyor.

Türkiye'de bir gözlüğe verdiğimiz parayla Afrika'da gözlerini kaybetmiş olan birkaç kişinin katarakt ameliyatının yapılarak gözlerinin açıldığını okuduğum satırlarda "nefsimize zulmediyoruz, biz zalimlerden olmuşuz" dedim. 

Yazar, fakirlerin semtine uzak düştükçe Allah'a da uzak düştüğümüzü hatırlatıyor. 
Bankaların gölgesinden bile uzak durmamız gerekirken kapitalizmin acımasız dişlilerine terk ettiğimiz kardeşlerimizi "karz-ı hasen" müessesesini hayata geçirerek kredisiz, krizsiz, kirli yaşamdan kurtarabileceğimizin reçetesini sunuyor.

Kitabın her bir satırı dolu dolu olmakla birlikte son olarak içerisinden henüz yeni çıktığımız  ayı (Ramazan-ı Şerifi) da dikkate alarak "fitre" meselesini de paylaşarak kritiği sonlandıralım.
Yazar, Sadaka-i fıtrımızı hangi limit üzerinden hesaplıyoruz? sorusuyla "arpa ekmeği" üzerinden hesaplanan ama hiç arpa ekmeği yememiş olan bizleri sarsacak bir tespitle yüzleşmemizi sağlıyor.
Allah bizleri iyilikte yarışanlardan, ahirete göçmeden önce oraya iyiliklerini gönderenler eylesin. 
Vesselam...