İslam dünyasında olup bitenleri doğru öğrenmek için takip edilmesi gereken dava sahibi yazarlarımızdan biri de sevgili Taha Kılınç’tır. 26 Ağustos 2020 tarihli yazısının başlığı “Sessiz Veda” idi. Yazının konusu ise Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olmasını niyaz ettiğimiz, “asrın fakıhi” Mısırlı Prof. Dr. Hüseyin Hâmid Hassan idi.
Kılınç mutlaka okunmalı dediğim yazısına şöyle başlamıştı:
“Geçtiğimiz hafta perşembe günü (20 Ağustos), Mısır’ın başkenti Kahire’den gelen bir vefat haberi, İslâm dünyasının çok önemli bir ilim adamını ebediyet âlemine uğurladığına işaret ediyordu. Prof. Dr. Hüseyin Hâmid Hasân, dünyanın farklı ülkelerinde öğrenmekle, öğretmekle ve hizmetle geçen 88 yıllık dopdolu bir ömrü tamamlamıştı. Bugünkü yazımı, -Türkiye’de yeterince tanınmasa da-, uluslararası İslâm iktisadı sahasında “Fakîhu’l-Asr” (Asrın Fakîhi) unvanıyla şöhret bulan bu büyük allâmeye ayırdım.”
Merhumun rahmetle anılmasına ve Türkiye’de tanınmasına vesile olur diye ben de bu yazımı ona ayıracağım.
1987 yılında Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Yavuz Bülent Bakiler, Prof. Dr. Sevim Tekeli ve ben, İslam kültür ve medeniyet tarihini, “seçilmiş yüz eseri orijinal dili yanında İngilizce tercümesi ile yayınlayarak dünyaya tanıtmak maksadıyla yapılacak kitap seçimi toplantısına” davet edilmiştik. Başkan Ziyaulhak bizim heyete ayrıcalık tanımış, o tarihteki büyükelçi ile beraber sarayına davet etmiş, ikramda bulunmuş, güzel bir çanta dolusu kitap hediye etmiş, ülkesinde yürüttüğü “bütün alanlarda İslamlaşma” hareketi hakkında bilgi vermiş, fikir sormuştu. Başkanlık sarayındaki sohbetimizi gösteren resim, The Pakistan Times gazetesinin 2 Temmuz -Perşembe- 1987 tarihli nüshasının 10. sayfasında yer almıştı.
İşte o tarihte, adı geçen toplantıda şimdi merhum olan Hüseyin Hâmid Hassan ile tanışmıştım. Kendisi o yıllarda, Pakistan, İslâmâbâd Milletlerarası İslâm Üniversitesi Rektörü idi.
Üzerimde mütevazı, sevecen, gayretli, Osmanlı’yı ve Türkiye’yi seven, alanında hakkıyla alim değerli bir zat intibaını bırakmıştı.
Türkiye’ye dönünce bir dergide yayımlanan “Teori ve pratikte İslâm hukukunun bugünü ve geleceği” başlıklı, bir risale teşkil edecek kadar uzun ve değerli bir yazısına rast geldim. Bu yazı, rektörün, üçüncü genel İslâm konferansına sunduğu bir tebliğ idi. (Ahbâru’l-Âlemi’l-İslâmî, C. XXII, s. 1048, 1049).
Tebliği tercüme ettim ve “İslam Hukuk Tarihi isimli kitabımın sonundaki “İslam Hukukunun Bugünü ve Geleceği” bölümüne koydum.
Sonunda şu özet ve değerlendirmeyi yapmıştım:
Bu teblîğ, bir giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Girişte şerîatın (İslâm Hukuku’nun) kanunlaştırılması ve uygulanması kavramları açıklanmakta, bunun yapılmamasının İslâm ülkelerinde meydana getireceği problemlere temas edilmektedir. Birinci bölümde, İslâm ülkelerinin halihazır hukukî hayatları analiz edilmiş ve bunu değiştirmek için ortaya konan çabalar değerlendirilmiştir. İkinci bölümde ise şu konular ele alınmıştır: İslâm Hukuku’nun kanunlaştırılması ve uygulanması, bundan önce veya bununla beraber yapılması gereken şeyler, Dünya İslâm Birliği’nin bu iki konu ile ilgili rolü ve katkıları.
Prof. Dr. Hasen Hâmid Hassân’ın uzunca tebliği, teori ve pratik açısından İslâm Hukuku’nun bugünü ve geleceği konusuna ışık tutmaktadır. Prof. Hassân, aynı konuda düşünce ve tesbitlerini naklettiğimiz diğer iki yazardan (Fuad Köprülü ve Rene David) farklı özellikler taşımaktadır. Onlar meseleye dışarıdan ve tarafsız bir müşahit (gözlemci) olarak yaklaştıkları halde Prof. Hassân, İslâm hukukunun uygulanmasına gönül vermiş, ümit bağlamış, katkıda bulunmuş, bir ölçüde bayraktarlığını yapmakta olan bir kişi olarak önümüzde durmaktadır.
Ona göre insanlığın huzur ve güveni, mutluluğu, gerçek adâletin tecellisi İslâm Hukuku’nun uygulanmasına bağlıdır. İslâm Hukuku, çağın bu konudaki ihtiyaçlarına cevap verme kabiliyetini taşımaktadır. Aynı özelliklere sahip bulunan İslâm ekonomisi de, İslâm Hukuku ile birlikte ele alınmalı, işlenmeli ve uygulanmalıdır. Bunun için siyasi irade ve halkın isteği, gerekli olmakla beraber yeterli değildir; buna âlimlerin, hâkimlerin ve diğer hukuk adamlarının katkıları şarttır. Bu katkılar hem akademik araştırmalar, hem de ilmî ve teknik çalışmalar ile gerçekleşecektir.
Prof. Hassân’ın tesbitlerine göre başta Pakistan olmak üzere İslâm ülkelerinde, kısmen veya bir bütün halinde İslâm Hukuku’nu kanunlaştırma ve hayata uygulama faaliyetleri devam etmektedir. Bu konuda tutulan yollar vardır: Mevcut kanunların, İslâm’a aykırı olan taraflarının ayıklanması, kazâ (yargı) yoluyla aykırı ve yabancı maddelerin, hükümlerin iptali bunlar arasındadır. Fakat İslâm Hukuku’ndan beklenen sonucun elde edilebilmesi için onun öz kaynaklarına inmek, İslâmî düşünce, ahlâk, değerler ve ilkelerden hareketle yeni kanunlar vücude getirmek şarttır. Günümüzde, İslâm dünyasında bazı hükûmetler, halklar, pek çok ilmî kuruluş bu yönde önemli adımlar atmışlardır ve faaliyetlerini sürdürmektedirler.
İslâm Hukuku’nun uygulanması halinde farklı inancı taşıyanların din ve düşünce özgürlükleri ile diğer insan hakları korunacaktır. Esasen İslâm’ın genel amacı bütün dünyada, insanların tamamı için huzur, güven ve barışı korumak, hak ve hürriyetleri teminat altına almak, insanların iyilik ve mutluluğu için yardımlaşmak, yeryüzünden haksızlığı, korkuyu, açlığı ve cehaleti kaldırmaktır.
İslam’a hakkıyla ve bir bütün olarak iman etmiş bulunan bu ilim ve İslami hareket mücahidi, hukukun, finansmanın ve yatırımın İslamileşmesi maksadıyla ömür boyu çalışmış, birçok kitaba, tebliğe ve makaleye imza atmış ilgili kurum ve kuruluşlarda hizmet vermiştir. Kendine mahsus siteden bunlara ulaşmak mümkündür.
Cenâb-ı Mevlâ bu kulunu “râdıye ve merdıyye” olarak kabul buyursun, ümmeti, yerini dolduracak alimlerden ve mücahidlerden mahrum bırakmasın!