Evlenmeden önce mutlu beraberlik hayali kurulur. Arzu edilen de budur. Ama cicim ayları geçtikten sonra, epeyce boş gezip tozduktan sonra artık vaktimiz geçiyor, biz de çoluk çocuğa kavuşsak demeye başlanır. Kısmetse bir gün bir çocuk dünyaya gelir. O andan itibaren çiftlerin günlük yaşantısı değişir. Gece uykularına hasret kalma dönemi başlar. Anne de çalışıyorsa babaanne ve anneannelere çok ihtiyaç vardır. O zamana kadar mümkünse seyrek görelim diye düşünülen bu yaşlılar, o günlerde büyük iltifatlarla çağırılır ve yine saygıyla ağırlanır, yanlarında daha uzun süre kalması için sürekli dil dökülür.
Çocuk az çok ele gelmeye, kendini idare edecek yaşa ulaşmaya yaklaşınca çevrede kreş araştırılır. Anne-babanın görevi, sabahleyin onu kreşe teslim etmek, akşamleyin de oradan alıp eve getirmekten ibarettir. Akşamleyin evde çocuğuyla vakit geçirebilmeleri bile şüpheli. Zira yemek, temizlik, istirahat derken uyku saati geliyor. Çocuğu sevmeye çok az vakit kalıyor.
Çocuk açısından baktığımızda da işin farklı bir cephesi ortaya çıkıyor. Sabahtan akşama kadar arkadaşlarıyla gülüp oynayarak sosyalleşmeye çalışan çocuk, hiçbir kan bağı olmayan ablalar veya ağabeylerle akşama kadar bir odada kalıp yapay oyuncaklarla vakit geçiriyor. Akşamleyin annesi gelip onu kreşten aldığında büyük sevgi ve ilgi göreceğim ümit ve hayaliyle eve varıyor. Annesi onu seviyor, okşuyor, biraz oyalıyor. Sonra ev işlerine dalıyor. Baba da bir iki şakalaşmanın ardından televizyonda dizi, maç veya haber izlemeye başlıyor.


Böyle bir ortamda büyüyen çocuklar, burada bulamadığı sevgi ve ilgi eksikliğini giderecek yer arıyor. Apartman dairesinde beslenmesi, bakımı zor olan kedi, köpek gibi hayvanlara heves ediyor. Anne ve baba da sırf onu susturmak için çocuklarının isteklerini yerine getirmeye çalışıyorlar.


Bu ortamda çocuk, bencil yetişiyor. Yeni bir kardeş istemiyor. Anne-baba da ilk çocuktaki farklı sıkıntıları göz önüne alarak ikinci, üçüncü çocuğu düşünmek bile istemiyorlar. Bu kısır döngü, neslin azalmasına yol açıyor. Anne-babasının yanında bin bir yoksullukla büyüyenler, hayat mücadelesinde öne çıkarken bu tek çocukla başa çıkamadıklarını söyleyenlerin geleceklerine o hor gördükleri çocuklar hükmedecekler.

İş için kreşe bıraktığınız çocuklarınız, size yeterince saygı duyacaklar mı? Yoksa içlerinde büyüyen sevgi yoksunluğu, onları farklı bir duyguya mı yöneltecek?
Bu endişenin cevabını zihnimde bir türlü bulamıyordum. Geçenlerde yaşlı bir teyze şöyle deyince aklım başıma geldi:
"İş için kreşe bıraktığınız çocuklarınız, iş için sizi huzur evine bırakırlarsa şaşırmayın." Bu söz, beynime bir kurşun gibi işledi. O zaman anladım kreşlerin ve huzur evlerinin bir birine doğru orantıda artışının hikmetini.


Gerçekten de günümüzde çocuklarının ısrarına dayanamayan anne-babalar evlerine çeşitli evcil hayvanları alıp onlara katlanıyorlar. Komşularda gelen tepkilere bile karşı koymayı göze alıyorlar. Ama yaşı yetmiş-sekseni bulan anne-babalarını evlerine sığdıramıyorlar. Huzur evleri, garibanların sığınacağı yerler olmaktan çıkıyor, evde varlığına tahammül edilemeyen anne-babaların veya dedelerin barınacağı yerler haline dönüşüyor.

Çocuklarıyla birlikte ayda veya birkaç ayda bir huzur evlerindeki büyüklerini ziyaret etmekle teselli oluyorlar. Ama yanlarındaki çocukların da onları örnek alarak ihtiyarlıklarında anne-babalarını da huzur evine götürüp bırakacaklarını hiç düşünüyorlar mı?