Son sınıfa geçince okulun en kıdemli öğrencileri olduk. Bizden önce mezun olan İsmail Şişman, Bayraktar Bayraklı, Halit Balyoz, Celal Avcı, Mustafa Bayburtlu Mehmet Aksoy, Mustafa Arıcı, Ferhat Dikbıyık, Fikri Çelikörs gibi arkadaşlarımızın yerini doldurmaya çalışıyorduk. Hocalarımızın bize tavsiyeleri "Öğrencilerin gözü sizde. Onlara iyi örnek olmak zorundasınız. Dışa Karşı da okulumuzu iyi temsil etmek durumundasınız" tarzındaydı. Bu tavsiyenin ağırlığını benliğimizde hissediyor ve ona göre yaşamaya çalışıyorduk.
Son sınıfta Arapçamıza İsmail Damar, Fıkıh dersimize Ahmet Lütfi Kazancı, Tefsir dersine Şerafettin Derindere geliyordu. İlmi yönü çok güçlüydü. Ancak Türkiye'deki eğitim sistemini bilmiyordu. Uyum sağlamakta da zorlanıyordu. Ama ben, onun ilminden yararlanabilmek için tatil günlerinde evine gidip Arapça ve Tefsir okumaya çalışıyordum. O da bundan hiç gücenmiyordu. Bana bazı Arapça kitaplar veriyor, bunları okumamı hatta tercüme etmemi tavsiye ediyordu. Ben de tavsiyelerini yerine getirmeye çalışıyordum.
Hadis dersine kimin geldiğinde tereddüdüm var ama dinler tarihi dersimiz Ahmet Usta geliyordu.
Ahmet Kahraman'ın yazmış olduğu kitabı okutmuştu. Kelam dersine Fuat Kavukçu geldi. O sene Süleyman Uludağ'ın yazdığı Kelam dersleri kitabını daktilo ediyor ve bize de okutuyordu. Kur'an-ı Kerim dersimize Ahmet Nuri Kınay gelmeye devam etti. Böylece meslek derslerine branş öğretmenlerinin gelmesi, ancak lise kısmında kısmet olmuştu.
İngilizce dersimize, branş öğretmeni Emel Hanım cesaret edemediği için Meslek dersi öğretmeni İsmet Altıkardeş gelmişti. Testlerle aktiv pasiv cümleler üzerinde çok durmuştu. Gramer yönünden bize çok faydası oldu. Aslında yeni tayin olan Hatice Emel Oğul gelecekti. Ama arkadaşlarımızın boyuna bedenine bakınca çekinmiş. Bana son sınıfları vermeyin diye okul müdürüne yalvarmış.
Emel Hanım'ın okulumuza istemeyerek geldiğini duyduk. Bunun üzerine kendisiyle duvar gazetesinde yayınlanmak üzere röportaj yapmaya karar verdik. Hocamız da kabul etti. Kendisinin İstanbul Bakırköy semtinde yetiştiğini, Edebiyat Fakültesi'nin İngiliz filolojisini bitirdiği söyledi. Biz de ona okulumuza gelmeden önce nasıl hayal ettiğini, gelince nasıl bulduğunu sorduk. O da bütün içtenliğiyle cevapladı:
"Okula gelmeden önce sarıklı, cübbeli hocalar ve talebeler hayal ediyordum. Yerlere serilmiş postlar üzerinde ders yaptığınızı, duvarda asılı falaka ile cezalandırıldığınızı düşünüyordum. Okula dış kapıdan girdiğimde önce Atatürk köşesini gördüm. Çok şaşırdım. Nöbetçiye müdür odasını sordum. İçeri girdim, takım elbiseli ve kravatlı bir beyefendi ile karşılaştım. Müdür olduğunu söyledi, inanamadım. Kendimi tanıttım. Hoş geldiniz Hoca Hanım, dedi ve bana çay söyledi. Biraz sohbet ettikten sonra Müdür Bey sınıflarınızı görebilir miyim, dedim. O da hay hay deyip birkaç sınıfa götürdü. Baktım ki lisede oturduğum sıralar gibi sıralar var. Yazı tahtası, Atatürk, İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe tablosu var. Bütün sınıflar böyle mi dedim. İsterseniz bütün sınıfları gezdireyim deyince vaz geçtim. Yani İmam Hatip Okulu, bana anlatıldığı gibi bir okul değil. Oldukça modern bir okul. Eğitim de modern bir eğitim. Ancak öğrencilerin kafalarının örümcekli olduğunu sanıyorum."
Emel Hanım, önyargılarının pek çoğunu silmiş. Ama yine de zihniyetinin gerektirdiği düşünmekte devam ediyordu.
Farsça dersimize Öğretmen Okulu'nda Din dersi öğretmeni olarak görev yapan Muhittin Bahçeci giriyordu. İlmi yönü güçlü, Farsçaya hakimiyeti çok iyiydi. Ancak sınıfa pek hakim olamıyordu. Bir yazılı sınavda yandakine baktım diye bir öğrencinin kağıdını almış, öğrenciyi dışarıya çıkartmak istemişti. O da çıkmayıp bekledi. Daha sonra masasının üzerinden kağıdını alıp yazılısını tamamladı. Hocamız, bu durumu hiç farketmedi.
Son sınıfta Coğrafya dersimize Oğuz Leblebicioğlu, Edebiyat ve Cumhuriyet Tarihi'ne de Kadir Eren geliyordu. Heyecanlıydı. Derslerimiz hareketli geçiyordu. Sonra Çanakkale'ye tayinini istedi. Birkaç yıl sonra bir trafik kazasında vefat ettiğini duyduk. Allah rahmet eylesin.
Son sınıfta bir de Astronomi dersi vardı. Mehmet Metin Aşkın hocamız geliyordu. Ayın, güneşin hareketlerinden, güneş sistemi  ve gezegenlerden, güneş ve ay tutulması gibi konulardan, uzaydan, atmosferden… bahseden güzel bir dersti. Ama bu, sadece İmam Hatip Okulları'nda vardı. Diğer liselilerin bu konuları bilmeye ihtiyaçları yok muydu? Cevabını hala bulabilmiş değilim.