Yüce Rabbimiz Kur'an da, biz insanları yaratılanların en güzeli olarak var kıldığını, sayısız rızık ve nimetler verdiğini, ceza ve mükâfatın söz konusu olduğunu, akıllı bir varlık olarak yarattığını, sorumluluklarımızın olduğunu bildirerek, aklımızı ve irademizi yapıcı, olumlu, iyi ve güzel yönde kullanmamızı istemiştir.
"Hanginizin daha iyi amel işleyip işlemediği hususunda sizi imtihan etmek için hayatı ve ölümü yarattık." (Mülk 2) Hayat anlamsız bir var oluş olmadığı gibi ölümde bir yok oluş değildir. Hayatımızı yaratılış amacına göre tanzim ederek, hayırlı, yapıcı ve insanlara faydalı olma yönünde kullanabilirsek işte o zaman hayatımız ve varlığımız taçlanmış ve bir anlam kazanmış olur. Sorumluluklarımız sadece namaz, oruç, zekât ve hac'dan ibaret değildir. Bunlar farz olduğu gibi (Emri bil ma'ruf ve nehy-an-il münker) iyiliği emredip kötülükten sakındırmak da Allah (c.c)ın emirlerindendir. Allah'ın emrettiği razı olduğu şeylere maruf, uzak durmamızı istediği, razı olmadığı, yasakladığı, günah olarak addedilen şeylere de münker denir. İyiliği emredip, insanları iman'a ve Allah'a itaat'e çağırmak, kötülüklerle mücadele etmek de ilahi emirlerdendir. Kur'an da "Sizden, hayıra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." "Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a inanırsınız…" "Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten men ederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandırlar." "Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilir."(Âl-i İmran 104-110-114-115)
Peygamberimiz "Bir müslüman kendi nefsi için istediği bir iyiliği diğer müslüman kardeşleri içinde istemedikçe ve yine kendi nefsine reva görmediği bir kötülüğü başkalarına reva görüyorsa gerçek manada iman etmiş olmaz, iman etmedikçe de cennete giremez." Buyurur. Bir müslüman elhamdülillah ben Allah'ın emirlerini yerine getiriyorum, yasaklarından da sakınıyorum, inşallah cennete de giderim. Diğerleri de nereye giderse gitsin o da beni ilgilendirmez diyemez. Allah'a ve ahiret gününe inanan her müslüman bilir ki sadece kendisinden sorumlu değildir. İnsanların Allah (c.c)a karşı sorumlulukları olduğu gibi bulunduğu çevresine, devletine, vatanına, milletine, komşularına,  akraba ve çoluk çocuğuna karşıda sorumlulukları vardır. 
Hakkın, adaletin ve güzel ahlaki davranışların yeryüzünde hâkim olması, kötülüklerin engellenmesi için imkanlar dahilin de mücadele etme sorumluluğumuz var. Bunu yaparken de kırmadan incitmeden nazik ve nezaketli bir şekilde. Dövme veya ceza verme gibi bir yetkimiz yok. Ortada ceza gerektiren bir suç varsa onu da kanunlar çerçevesinde adalet verir. Peygamberimiz "Bana hayat bahşeden Allah (c.c) and olsun ki, siz ya iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez." (Ebu Davut, Melahim.16). Peygamberimiz başka bir hadiste ise herkesin eli altındakilerden sorumlu olduğunu bildirerek, Müslümanlar arasında canlı ve sürekli bir toplumsal birliktelik ve beraberliğin olmasını, zayıftan ve haklıdan yana olunmasını, mücadelenin en faziletlisinin de zalime karşı hak bir sözün söylenmesi olduğunu belirtmiştir.
Bir toplumda iyilikleri emredip kötülüklerden men eden, yanlışları dile getirenler olmazsa, giderek kötü olan işler birer kural haline gelerek bir yaşam biçimine dönüşür. Hak ile batıl birbirine karışır, doğrular bozularak şeytanlar devreye girer ve insanları Allah'tan ve ibadetlerden uzaklaştırır. Peygamberimiz "Sizde iki sarhoşluk ortaya çıkmadıkça Allah (c.c) tarafından gelen hak din üzere devam edersiniz: Cehalet sarhoşluğu ve dünyaya aşırı düşkünlük. Siz iyiliği emreder kötülüğe engel olur ve Allah yolunda mücadele ederken içinizde dünya sevgisi oluşuverince iyiliği emretmez,  kötülüğe engel olmaz ve Allah yolunda mücadeleyi bırakırsanız o gün kitap ve sünnetin emirlerini yaymaya çalışanlar, Ensar ve Muhacirlerden İslâm'a ilk giren kimseler gibidirler."  (Mecmau'z Zevâid VII, 271) Kötülük ve haksızlıklarla mücadele etmeyen toplulukların nasıl helak edildiğine dair çok sayıda ayet vardır. "Sizden önceki nesillerin kötülüklerle mücadele etmeleri gerekmez miydi? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düştüler." (Hûd sur. 116)  Rabbimiz helak olan kavimlerle ilgili bilgileri bize iş olsun diye örnek vermiyor. Onlardan dersler çıkaralım, ibretler alalım, aynı yanlışlara ve hatalara düşmeyelim, dünya ve ahiret'imizi karartmayalım diye.
İslam bilginleri bir şeyden korkarak kötülüğe engel olmamanın kötülüğü kabullenmek anlamına geleceğini ve asıl korkulması gereken şeyin Allah'ın sevgisi ve rızasının kaybedilme korkusunun olması gerektiğini bildirmişlerdir. Peygamberimizde "Haksızlık karşısında susan dil şeytandır." Buyurmuştur. Yanlışlarla mücadele etmek bütün müslümanların üzerine bir görevdir. Fakat bu konuda herkesin sorumluluğu aynı değildir. Sorumluluk sahipleri de sorumluluklarını bilmeli ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde gereklerini yerine getirmelidirler. Eğer bugün gördüğümüz bir haksızlığa engel olamıyor ve çaresizlik içerisinde sadece seyretmekten başka elimizden bir şey gelmiyorsa sorumluluklarımızı yerine getirmiyoruz demektir.   
İyi bir model olmak, sonra sorumluluğunun bilincinde hakkı, adaleti, iyiliği, doğruluğu, kul haklarını velhasıl bütün sorumluluklarını idrak eden, güzel ahlaki meziyetlere sahip, halk'a hizmeti hakka hizmet olarak addeden, yaratılanı yaratandan dolayı seven, kaprisleri olmayan nesilleri yetiştirdiğimiz gün sorumluluklarımızı yerine getirmişiz demektir. Yoksa yerlerde sürünmeye mahkûmuz demektir.
Hangi işi yaparsak yapalım merkezine imanı ve insanı koyarak, onurları rencide etmeden, en iyisini ve en güzelini yapmadıkça, maddi yönünü bir tarafa bırakarak, mesleği ve insanları sevmedikçe, işimizi zevkle ve heyecan duyarak yapmadıkça, başarıyı ve huzuru yakalamamız, sorumluluklarımızdan kurtulmamız mümkün değildir.