Sünnet, ilahi vahyin bir yaşam tarzına dönüşmesidir. Kur'an da iman ile salih ameller peş peşe verilmiş ve cennetlik olan müminlerin vasıfları sayılırken, onlar ki namazlarını huşu içerisinde kılarlar, muttakidirler, takva sahipleri, muhsinler, salih ameller işleyenler, infakta bulunurlar gibi vasıfların muhatabıdırlar.       


Beş vakit namaz Mekke'de miraç gecesinde farz kılınmış, Cebrail'in öğretisi ile uygulanmış ve buluğ çağına giren her müslüman'a da farz kılınmıştır. Yine Kur'an-a baktığımız zaman diğer Peygamberlere ve kavimlere de namazın farz kılındığını görürüz. "Onları (Peygamberleri) emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahy ettik" (Enbiya 73) "(Musa'ya denildi ki:) …Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl." (Tâhâ 14) (İsa dedi ki:) "Nerede olursam olayım, o beni mübarek kıldı yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti" (Meryem 31)  "Namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur." (Nisa 103) "Aile fertlerine namazı emret kendinde ona ısrarla devam et." (Tâhâ 132) "Namazı gereği üzere kılın, zekâtı verin ve Peygambere itaat edin ki; İlahi rahmete kavuşturulasınız" (Nur 56)  Kur'an da birçok şey özü itibari ile verilmiş ve uygulaması ise peygamberlere bırakılmıştır. Birçok konuda olduğu gibi namazın farziyeti, önemi ve hikmetleri ile ilgili de Kur an da 99 ayrı ayet vardır ama namazın vakitleri, namazın ne zaman, nasıl kılınacağı, rükûnun, secdenin nasıl yapılacağı ve nelerin okunacağı ile ilgili detaylı bilgi vermez. Bunları Peygamberimiz Cebrail meleğinden uygulamalı olarak öğrenmiş, kendisi uygulamış ve biz müminlerinde o şekilde kılmalarını istemiştir. Günümüze kadarda bu şekilde yaşanarak gelmiştir. Peygamberimiz Kur'an ın açılımını yaparak bizzat hayata tatbikini yapmıştır. (Ey Muhammed! Onlara) Deki "Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın..."(Al-i İmran 31) 
Kur'an ve hadis konusunda detaylı ve yeterli bilgiye sahip olmayan bazı kimselerin, çoğu zaman kaynağı bile belli olmayan zayıf bir hadis bularak, mal bulmuş mağrip gibi her ortamda onu dillendirdiklerine şahit oluyoruz. Mevzu, uydurma hadis konusunu ilk defa batılılar ortaya atarak en sahih hadislerin bile belli bir zamanda ve belli maksatlarla uydurulduğunu öne sürmüşlerdir. Maksat ise: onların bu tutumunun ardında yatan temel fikir, İslam'ın ilahi vahye dayanmadığı ön yargısını zihinlere yerleştirerek, Müslümanların kafalarında soru işaretleri oluşturmaktır. G.H. A Juynboll'un belirttiğine göre hadislerin büyük bir kısmının uydurma olduğunu ilk defa Avusturyalı şarkiyatçı Aloys Sprenger iddia etmiştir. Daha buna benzer birçok örnekler vardır. Günümüzde ve yakın geçmişte büyük ölçüde şarkiyatçıların etkisinde kalan çoğu Mısır'lı bazı zatlarla Hindistan'da ortaya çıkan bazı gruplar eldeki hadislerin sağlamlığı ve Peygamberimize ait olup olmadığı hususunda şüphe uyandırmaya çalışmışlardır. Bunun sonucunda bizde de bir kısım aşırı görüş sahibi kimlerin kimin değirmenine su taşıdıklarının farkına varmadan hadislere hiçbir şekilde güvenilmemesi ve tamamen Kur'an-la yetinilmesi gerektiğini dillendirmektedirler. Yani yaşam tarzına dönüşmeyen, sözde olan bir din algısı. Siyer Vakfının "İslam Tarihi ve Medeniyeti" kitabının sempozyumunda konuşan eski Diyanet İ. Başkanı Prof. Mehmet Görmez "Son zamanlarda kalbime en ağır gelen konulardan birisi de Türkiye de sünnet, hadis üzerinden tartışmaların yapılıyor olması olmuştur. Bu tür tartışmalar bu yüzyılın başında Hindistan Müslümanlarını bölmüş ve parçalamıştır. Şimdi ise aynı oyun ülkemiz üzerinde oynanmak isteniyor ama bu tür tartışmalar bize hiç yakışmıyor" demiştir.


Kur'an ile sünneti birbirinden ayrı düşünmek ve görmek mümkün müdür? Kur'an ile sünnet et ve tırnak gibidir. İslam'da şüpheciliğe yer yoktur. Sünnet Kur'an-ın hayata geçirilmesidir. Peygamberimizin zamanında Kur'an-ı anlama konusunda bir problem yoktu. Ashap anlayamadıkları ayetleri bizzat peygamberimize soruyorlar, peygamberimizde hem açıklıyor hem de hayata tatbik ederek onlara gösteriyordu. Peygamberimizin hadislerinin büyük bir kısmı Kur'an-ı açıklayıcı ve yorumlayıcı mahiyettedir. Müslümanlar Allah'ın emirlerinin hayata tatbikini peygamberimizden öğrenmişlerdir. Yaşanmayan, hayata tatbik edilmeyen bir din Allah indinde bir anlam ifade etmez. Kur'an-da da Müminlerin vasıfları sayılırken iman edenler, salih amel işleyenler ifadelerinin yan yana olduğunu görürüz. Salih ameller inancın meyvesi, vahyin yaşam tarzına dönüşmesidir. İslam bir hayat biçimidir. Yemek yeme, su içme âdabından tutunuzda affedersiniz tuvalete nasıl girilir, hangi elle taharet ve temizlik yapılır, bunlara varıncaya kadar, belli ölçü ve kurallar getirmiş. Peygamberimizde bizzat bunları söyleyerek, yaşayarak bizlere örnek olmuştur. "And olsun ki, Allaha ve ahiret gününe inananlar ve Allahı çok ananlar için Resûlullahın hayatın da çok güzel örnekler vardır" (Ahzap 21) İslam sadece vicdanlara hapsedilen bir din değildir. İmanın gereklerinin, Resûlullahın hayatında olduğu gibi uygulanmasını da ister.


Aişe validemize peygamberimizin ahlakı nasıldı diye sorulduğunda "Siz hiç Kur'an okumuyor musunuz onun ahlakı Kur'an dan ibaretti. Kur'an neyi emrediyorsa onu yapıyor, neden nehy etti ise ondanda uzak duruyordu." demiştir. Peygamberimiz bizim için bir örnektir. Biz her şeyi ondan öğrendik. Sünnetin hayatımızda önemli bir yeri vardır. Hz. Peygamberi örnek almadan İslam'ın yaşama geçirilmesi mümkün değildir. Peygamberimizi örnek almak ise gönüllerimizi Kur'an-ın nuru ile süsleyerek, onun öğütlerine uygun davranarak, onun ahlakı ile ahlaklanarak ve bizzat yaşayarak olur. 


Peygamberimiz de bizim gibi bir insandı ama birilerinin algıladığı gibi sıradan bir insanda değildi. O ilahi vahye muhatap olan, tabuları yıkan, çilelerle dolu bir hayat yaşayan, inanç değerlerinden hiçbir zaman taviz vermeyen, Kur'an-ın mesajını en güzel bir şekilde yaşayan, âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberdi.