Ashap, Vahy sürecinin başlamasıyla birlikte her nazil olan sureyi anında yazdıkları, çoğalttıkları, ezberledikleri gibi hadislerinde bir kısmını peygamberimizin sağlığında (Es-sahifetüs Sadıka) yazılarak kayıt altına almışlardır. Bir kısmı da kendilerini tamamen o işe adayarak Allah'ın rızasına, peygamberimizin şefaatine nail olabilmek, müslümanlara gelecekte ışık tutabilmek için o günün şartlarında bin bir türlü zahmetle hadisleri senet ve ravileri ile birlikte araştırarak yazmışlardır. 
Bu işe büyük emek verenlerin başında Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Nesâi, İbn-i Mace, Zühri ve Ahmet bin Hanbel gelir. Ömürlerini bu işe adayarak çok büyük bir hizmette bulunmuşlardır. Hadis araştırıp kayıt altına alırken de en çok dikkat ettikleri şey Kuran'a entegre olayı ve şahitlerin güvenilirlikleri olmuştur. Günümüzde Kur'an bize yeter diyerek hadis inkâr etmeyi bir maharet zannedenler var. Eğer hadis diye söylenen bir söz Kuran'la çelişiyorsa o zaten hadis değildir. Onun üzerinde durmanın, dillendirmenin insanların zihninde diğer binlerce sahih hadisler konusunda şüpheler uyandırmanın hiçbir faydası olmadığı gibi vebalide büyüktür. Akıllar, Kur'an ve sünneti referans alarak onların doğrultusunda kullanılırsa bir anlam ifade eder. Hz. Ömer'de Ebu Cehil'de çok akıllı ve zeki idiler. Hz. Ömer aklını Allah'ın iradesine ve peygamberin hizmetine sundu, Ömer'ül Faruk oldu. Bu gün milyarlarca müslüman tarafından rahmetle anılıyor. Ebu Cehil de heva ve heveslerine kapılarak şeytanın gösterdiği hedefe doğru koşup cehaletin babası oldu ve lanetle anılıyor.  


Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz bazen insanların bir meseleyi daha iyi anlayabilmeleri için çeşitli teşbihler yapmıştır. Tabi bunları herkesin havsalası almıyor. Halbuki bu tür örnekler Kur'an da da vardır. Verilen mesaja bakmak dersler çıkararak ibretler almak varken isyankarlıkta neyin nesi? Her şeyi yok saymak kesin bir bilgiye sahip olmadığımız bir konuda inkârcı bir tavır sergilemek bizlere bir şey kazandırmaz. Bazen bu hadisi etiket sahibi falancada kabul etmiyor diyenler oluyor. Birisi mayın tarlası içerisinde dolaşıyorsa sendemi dolaşacaksın. Veya kendisini ateş çukuruna atıyorsa sendemi atacaksın. Biz kimlerin yeni bir bakış açısı getireceğim diye her şeye tersinden bakarak, sahih inanç değerlerimizi tahrip edebilmek için ne çamlar devirdiklerini biliyoruz. 


Bir metni anlayabilmek için Kur'an da ibadet ün nas, işaret ün nas, delalet ün nas, iktiza un nas gibi usül disiplinleri vardır. Burada ki incelikleri ancak ervahı anlayıp bilebilir. Helede icaz nedir? Belagat nedir? Bilmeyen kimselerin vurgulanan incelikleri fark etmesi mümkün olabilirmi? İnsan bilmediği şeyin cahilidir. Hani cahil cesurdur derler ya, adamlar bakıyorsunuz ilahi vahyi bir kenara bırakıyor, aklını öne çıkararak heva ve heveslerinin peşinden koşarak kafasına yatmayanı, işine gelmeyeni inkar ederek istediği gibi ahkam kesebiliyorlar. 


Kur'an ve Peygamberimiz bizlere müslüman olmanın bir adım ötesine geçerek mü'min, muvahhit, muttaki, takva sahibi olmamızı ve salih ameller işleyerek insanı kâmil mertebesine ulaşmamızı öngörür. Bu mertebelere ise Allah'ın iradesine tam teslim olarak peygamberimizin güzel ahlakı ile ahlaklanarak Allah'ın ve Resulünün buyurduğu her şeyi bir bütün olarak alarak, inanarak ve yaşayarak olur. İşine geleni kabul et işine gelmeyeni bu benim aklıma yatmadı diyerek inkâr et veya birilerine yaranmaya çalış. İslam'ın temelinde böyle bir anlayış yok. Kur'an aklını kullan diyor, bende aklımı kullanıyorum diyenlere, Kur'an sana aklını şeytanla paydaş olarak kullan demiyor. Yeni bir yorum getireceğim diye sahih hadisleri bile inkâr ederek gülünç duruma düşmeyi de öngörmüyor. İman, şüpheye mahal bırakmaksızın bütün iman esaslarına gönülden inanmak ve tasdik etmektir.


O günün şartlarında bin bir türlü zorluklarla derleyen, toplayan, kayıt altına alan, Kuran'ın anlaşılması konusunda önemli bir kaynak olan hadislerimizin derleyicileri Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Nesai, İbni Mace, Ahmet İbni Hambel gibi âlimlerimizden Allah razı olsun. En büyük hizmeti onlar yapmışlardır. İslam fıkhının ve tefsir kitaplarımızın temelini oluşturan Kur'an ve bu hadis külliyatımızdır. Piyasada beş milyon hadis varmış nasıl güveneceğiz diyen birisine ana hadis kaynaklarının adlarını sayabilirmisin dediğimde bir tanesini bile söyleyemedi. Kütübü Sitte adı verilen ana kaynak kitaplarımızdaki tekrarları çıktıktan sonra(aynı hadis değişik ravilerden rivayetle birden fazla hadis kaynak kitaplarında yer almış veya aynı hadis kaynağında birkaç tane ravinin rivayeti yer almış) kalan toplam hadis sayısı on bin civarındadır. Mesela on yılda tamamlanan ve hadis külliyatımızın en büyük kaynaklarından olan Buhari'nin Sahihinde 7275 hadis vardır. Tekrarlar çıkıldığında Dört bin civarında hadis vardır. Sahihi Müslim de tekrarlarla birlikte 3033hadis, Ebu Davut ta 4800, İbn Mace de 4341, Tirmizi de 3956, Nesai de 5724 Hadis vardır. (tekrarlarla birlikte) Hadis rivayeti mevzuunda daha çok bilgi almak isteyen Tirmizi'nin camiine, ahkâm konularına bakmak isteyenler Ebu Davud'un sünenine, fıkhi babların mükemmel sıralanışını görmek isteyenler İbn-i Mace'nin sünenine müracaat edebilirler. Nesai'nin süneninde ise bu meziyetlerin çoğu mevcuttur.


Allah'ım bizlere, miraç olayında peygamberimizi yalanlayarak "Buna da inanacak mısın?" diyen müşriklere, hiç tereddütsüz "O mu söylüyor?" "Evet" "Eğer o söylüyorsa doğrudur çünkü o yalan söylemez" Diyen Ebubekir'i Sıddık'in, Uhud Savaşı'nda kendisini Resulüllaha canlı kalkan yapan Nesibe annemizin, müşriklerin ya inkar edersiniz veyahutta sizi işkence ederek öldüreceğiz sözlerine "Beni kesseniz, zerrelere ayırsanız her bir zerreme de ayrı ayrı işkence yapsanız yine Allah bir peygamber hak demekten vazgeçiremezsiniz." diyerek şahadet şerbetini içen Yasir'lerin ve Sümeyye hatunların imanları gibi iman nasip eyle.