KIRK GAZİLER KAHRAMANI 
YÜZBAŞI NURİ VEYSİ

Kırk gaziler kahramanı, muharebede ateş altında gösterdiği cesaret ve soğukkanlılığı son bir tehir olarak beklerken, cihan harbini kapayan acıklı ve sürekli geri çekilme başlamıştı. Nuri Veysi, Musul'u tahliye eden son kıtaya komuta ediyordu. Düşman, anlaşma hükümlerini dinlemeyerek devamlı ilerliyor. Hırs ve tama bürümüş gözleriyle, bu güzel yurdun neresine ulaşabilirse oraya kadar gitmek istiyordu. Kahraman Yüzbaşı, Zahoyu'da tahliye ederek çekilmek emrini almıştı. Düşman memurları Zaho'da ki cephane ve yiyecek depolarına el koymuşlardı. Tüyü bitmedik birçok yetimlerin varını-yoğunu vererek sırf vatanı kurtarmak için, meydana getirdikleri bu yığınların düşman eline geçmesi; Nuri Veysi gibi bir Türk subayının kolay hazmedemeyeceği bir işti. Bunun için cephane ve yiyecek stokunu geriye taşıttırmıştı. Sabahleyin, hiçbir şey yokmuş gibi tabur yoluna devam ettiği zaman, düşman süvarisi de kasabaya yaklaşmış bulunuyordu. Nuri Veysi, taburunun kasabayı terk etmesini bizzat takip ediyor ve taburunun sonunu almaya çalışıyordu. Bu sırada yanına yaklaşan düşman; taburundan ayrı düşmüş bu aslana aç bir kurt gibi saldırdı. Yüzbaşı Nuri, keskin bakışlarında parıldayan intikam ateşi ile dolu nefret hislerini, kendisini bağlamak için yanına yaklaşan düşmanın suratına indirdiği sert bir kırbaçla cevap verirken, önünde kendisi için hazırlanmış olduğunu bildiği otomobile doğru yürüdü. Mert bir asker tavrıyla:
- Nereye gitmemi istiyorsunuz? dedi.
Düşman subayları bir tek cevap veremediler ve otomobil son süratle Musul'a doğru yollandı. Nuri Veysi, hiç beklemediği bu akibet; ona pek ağır gelmişti. Fakat o, yeni bir kahramanlık yaratmak için bu fırsattan istifade etmesini bildi.  
Düşman divani harbi onu; idam, işkence tehditleri altında günlerce rutubetli ve ışıksız hücresinde bir lokma ekmekle beyhude yere tehdide çalıştı. Günlerce mahkeme etti. Divanı harp reisinin mağrurane sorularına vakar ile cevap verdi. Onlara; " ben vazifemi yaptım, siz de vazifenizi yapınız" diyerek kati sözle cevap veriyordu. 
Kırk kişi ile imamı Muhammet'te sekiz tabur düşmana mukavemet eden ruh, şerefli bir vazife için ölümden kaçar mı.
Bu sarsılmayan demir külçesinin karşısında, mağrur düşman hâkimleri bile gerilediler. Şimdi ona; para nişan rütbe vaadiyle aldatmaya çalışıyorlardı. Nuri Veysi para teklifine, boş kesesini, nişan vaadine yaralarını, rütbe vaadine de omuzlarındaki yıldızları işaret ederek;
- "Gölgesinde çalıştığım bayrağa ihanet edemem bay hâkim; her şeyden önce, bir Türk subayı olduğumu unutmayınız" diyordu.
Divan-ı harp reisi bu fevkalade kahraman önünde hürmetle eğilerek takdirle elini uzattığı zaman.
"Ben düşmanın elini sıkamam, henüz sulh olmamıştır." Cevabı ile karşılaştı. Kırk gaziler menkıbesini tarihe mal eden bu kahraman ve mütevazı Türk subayı, idam sehpalarının gölgesinde bile ondan daha ulvi bir kahramanlığa örnek olmuştur. Yüzbaşı Nuri'nin bu cevabı ile idam sehpasına sürüklendiğini zannetmeyiniz. 
Kahramanlık yalnız dostun değil, düşmanın bile takdirine mazhar olur.