Teheccüd namazına imsakın girmesine bir saat kala kalkmak mı daha evla yoksa saat 3-4 gibi kalkarak kılmak mı?
Cevap
Teheccüd namazı: Yatsı namazından sonra uyuyup gece yarısından az önce veya az sonra veya gecenin üçte biri kalınca uyanıp en az iki rek’at olarak kılınan namazın adı teheccüd namazıdır.
Bu namazın ümmete nafile namaz olduğunda ittifak vardır. Peygamberimize (s.a.) farz olup olmadığı konusunda ise farklı yorumlara dayalı farklı görüşler olmuştur.
İnsanın durum ve şartlarına göre teheccüd namazının en uygun vakti değişmektedir.
1. En iyisi, yatsıyı kıldıktan sonra uyumak ve gecenin yarısı geçtikten sonra kalkıp bu ibadeti ifa etmektir.
2. Kişi bir mazeretten dolayı yatsıyı kılmadan uyuduysa, gecenin yarısı geçmeden kalkmalı ve yatsıyı kılmalıdır. Eğer yeniden kalkamayacaksa, teheccüd namazını da yatsıyı müteakip kılabilir.
3. Yatsıyı kılmak için kalktığında, gecenin yarısı geçmiş olursa, (bazı fıkıhçılara göre bu vakitte yatsı mekruh olmakla birlikte) önce yatsı namazını, ardından da teheccüd namazını kılabilir.
4. “Devamlı teheccüd namazını kılan bir kişi durumuna bakar; eğer geceleyin kalkamayacağından korkarsa, yatsıdan sonra teheccüd niyetiyle namaz kılıp uyuyabilir” diyen alimler de vardır.
Soru
Bizler üç maaşı olanlar için bir kurban kesmemiz yeterli midir?
Cevap
Bir kimse üç maaş alıyorsa veya bir evde yaşayan üç şahıs birer maaş alıyor ve böylece eve üç maaş giriyorsa bu hane halkının kurban kesmek için gerekli malvarlığına sahip oldukları anlaşılır. Temel ihtiyaçları dışında artıcı, gelir getirici olmasa bile nisap miktarı malı olanlar kurban keseceklerdir. Bazı müçtehitlere göre nisap şartı da yoktur, temel ihtiyaçlarının karşılığı olan malvarlığına ek olarak kurban alıp kesecek kadar imkanı olanlar kurban keserler.
Kurban Bayramı’nda yapılan kurban kesme ibadeti Hanefî mezhebine göre, nisaba malik olanlara vacib, diğer mezheblerin çoğuna göre müekked sünnettir.
Hanefî mezhebine göre bir evde yaşayan kimselerin her biri nisab miktarı mala sahip ise her birine kurban kesmek vacibdir. Diğer mezheblerin çoğuna göre hane reisi aile adına bir kurban keser.
Diyanet’in nisab ile ilgili açıklaması şöyledir:
“Aşırı derecede değer kaybeden gümüşün günümüz şartlarında nisap konusunda ölçü olma niteliğini yitirdiği bir gerçektir. Nisap miktarında gümüş ölçü alındığı takdirde zekât alabilecek durumdaki kimseler, zekât yükümlüsü hâline geleceklerdir. Bu itibarla zekât ve kurban gibi ibadetlerin sorumluluğunu belirlerken altının ölçü alınması daha uygundur.
“Bu itibarla kurban kesmeyi vacip kılan zenginliğin dinî ölçüsü, ister nâmi (artıcı) olsun isterse olmasın kişinin borçları ve temel ihtiyaçları dışında 80.18 gr. (20 miskal) altına ya da bunun değerinde para veya mala sahip olmasıdır. Hangi türden olursa olsun bu miktar mala sahip olmayan kişi kurban kesmek zorunda değildir”.
Ben Karadâvî’nin incelemesine katılarak altından nisabın 85 gram olduğunu kabul ediyorum.
Bugün (23 Nisan 2020) altının gram satış fiyatı 387.55 TL’dir. Bunu 85 ile çarpınca sonuç yaklaşık 33 bin lira olur.
Soru
1. Bu günkü Türkiye’de Müslüman bir idarecinin kilise açılışında bulunmasının ya da bir kilisenin masrafının genel bütçeden karşılanarak tamir ettirilmesinin hükmü nedir?
2. Gene bu günkü Türkiye’de idarecilerimizin içki fabrikası açmasının hükmü nedir?
3. Türkiye’de domuz çiftliği açmanın, ya da dışarıdan domuz eti ithalatına izin vermenin hükmü nedir?
4. Şer’î hükümlerin cari olduğu bir ülkede yukarıdaki 3 sorunun cevabı ne olurdu?
Cevap
Laik bir ülkede siyaset yapmaya, parti kurmaya, iktidara gelmeye karar veren Müslümanların bir meşru hedefleri olmalıdır. Bu meşru hedefe ulaşmak için mevcut rejimden istifade etme konusunda da danışmalar sonunda cevaz fetvası almış olmaları gerekir.
Bu şartlarda iktidara gelince rejimin ve siyasetin zorunlu kıldığı bazı şeyleri yapmak durumunda kalırlar. Zorunlu olmayanları ise yapmazlar.
İslam’ın nizam (düzen) olarak da uygulandığı bir ülkede, kadim fıkıhta genel olarak kilise yapımı konusunda görüş birliği yoktur. Hicaz bölgesi dışında kalan ve oturanların tamamı veya çoğu gayr-i müslim olan şehirlerde hem eskilerin tamiri hem de yenilerin inşası caiz görülmüştür.
Gayr-i müslimler bir mabede muhtaç olur da bunu yapacak güçleri bulunmazsa devlet yardım edebilir.
Necran’dan Peygamberimiz ile görüşmek üzere din adamlarıyla birlikte Medine’ye gelen bir Hristiyan heyetin, Pazar günü Mescid’de ibadet etmelerine Efendimiz (s.a.) izin vermiştir.
Hz. Ömer halife iken gayr-i müslimlere satmak üzere dışarıdan domuz ve şarap getiren gayr-i Müslimlerden vergi alınması tartışılmış, verginin domuz ve şarap olarak değil de satıştan sonra elde ettikleri paradan alınmasına karar verilmiştir. Şu halde gayr-i Müslimlerin kendi aralarında tüketilmek üzere domuz ve şarap üretmeleri, ithal ve ihraç etmeleri, alıp satmaları da caiz olmaktadır.