Sebepler dünyasında yaşıyoruz. Ekmeden biçilmez, emeksiz yemek olmaz. 
Korona bahanesiyle insanlar kendilerini saldılar; "işler nasıl?" sualine "nasıl olacak pandemi dönemi işte" diye cevaplıyorlar. 
Açıkçası geçen hafta Cumartesi günü Arasta(ayakkabıcılar) ve Zafer Çarşısı arasında gittim geldim gerçekten yaprak kımıldamıyordu dükkânlarda. Allah esnaf kardeşlerimize yardım etsin, helal yoldan rızıklarını kazanmaya devam etsinler. 
İlimiz ve ülkemiz genelinde bu baş belası virüsün tekrar yükselişe geçtiği hepimizin malumu. Vak'alar da, can kayıpları da, çoğaldı. 
Yetkililerin uyarmasına gerek yok, herkes biliyor ki eksikliğimiz; kurallara uymuyoruz. Enterasandır tüm dünya böyle; bir direnç var, vurdumduymazlık var, yeter artık psikolojisi var, var da var… 
Tamam, da bu virüs nasıl bitecek öyleyse? 
Virüs yokmuş gibi aynı davranışları sergilemeye devam edersek var olan virüsün ortadan kalkması/bitmesi gibi nasıl farklı bir davranış bekleriz?  
Okullar açılmaya çalışılıyor. 
Bakanlığımız inanın, inanılmaz çaba içerisinde; eba tv, eba canlı dersler, eba destek noktaları…  
Öğretmen arkadaşlar da keza öğrenciye ulaşma gayretleri; telefon, whatsapp, zoom, materyaller, vs… 
İş öğrenci ve veliler de düğümleniyor. 
Velilerin de işi zor. Canlı ders demek; bol internet ve zaman demek. Çocuklarına bu imkânı hazırlaması lazım. Dar gelirli bir veli bunu nasıl yapacak? 
Emin olun hep birlikte çok zor durumdayız. 
Zorluklar aşılmak için var elbette.  
Sıkıntımız sorumsuzluk sergileyenlerden.  
Bu kesim, söz ve fiilleriyle sağlık çalışanlarına ve hal-i hazırda öğretmen, öğrenci ve velilere ne kadar yük getirdiklerinin ve zarar verdiklerinin farkına varmalılar artık.. 
** 
Sünnetullah'a göre açlığın, susuzluğun, kirliliğin, üşümenin, ısının … bir sınırı var.  
Aç susuz kalabileceğiniz saat ve gün sayısı bellidir, aştığınız takdirde vücut biter, ölürsünüz. Kirli kirli durabileceğiniz süreyi uzatırsanız kokarsınız, kimsenin yanına çıkamazsınız. Üşümenin ve ısınmanın da haddi aşıldığında ya donar heykel kesilirsiniz, ya da yanar erirsiniz. 
Akıllı geçinip karşıyı budala gören zihniyet, çok şey bilip az şey uygulayan grup, boşvermişler güruhu aklını başına almalı. Lafla peynir gemisi yürümüyor, oyunla eğlenceyle hayat bitmiyor, açtığınız zarar sizinle kalmayıp karşı tarafı, hatta en yakınınızı da vuruyor.  
 Hem muhabbet hem de ibret olsun diye İskender Pala'nın İki Dirhem Bir Çekirdek isimli eserinden Karakuşî Hüküm hikâyesine bir göz atalım: 
Bir gün uzun sakallı iki kişi tüysüz bir adamı Karakuş'un huzuruna getirirler: 
Efendim, bu herif bizim sakalımızı yoldu, diye şikâyet ederler.      
Karakuş adamlarını çağırıp hükmünü verir: 
"Bu adamın sakalı gelinceye kadar her üçünü de hapis ediniz. Suçlunun sakalı gelince, müştekiler de onun sakalını yolsunlar." 
Karakuş'u, "kimdir"den ziyade karakter olarak sorguladığımızda Nasrettin Hoca'dan apayrı bir kişilikte ve İncili Çavuş-Bekrî Mustafa tiplemesine yakın bir tarzda Türk ironi zekâsının zirvesi olarak onun karşımıza çıktığını görmekteyiz.. Merak edenler ilgili esere bakabilirler. 
** 
Dünya müşteki ortamdan ve gidişattan. Ancak bu durumu fırsata dönüştürenler de var doğal olarak. 
Biz camia ve ülke olarak şikâyet etme pozisyonundan çıkıp önce kendimizi testten geçirmeli ve kendi işimize bakmalıyız. 
"İki şey vardır" diye başlayan mesaj grupları içerisinde şikâyet, kalitesiz insanın özelliği olarak sayılır.  
İki şey kalitesiz insanın özelliğidir:  
1. Şikâyetçilik 
2. Dedikodu 
İki şey insanı milyonlarca insandan ayırır: 
1. Sorunun değil çözümün parçası olmak 
2. Hayata ve her şeye yeni bakış açısıyla yaklaşabilmek 
Uzmanların, siyasilerin ve başından geçenlerin koronavirüs belasını defetme ve mücadele yöntemi olarak maske, mesafe ve hijyen diyorsa uygulamak zorundayız. 
Aksi takdirde üç kuralı bilerek ya da bilmeyerek ihmal edersek sonuç değişmez, aynı şeyleri tekrarlayarak ayrı beklentiye ulaşamayız. 
Vesselam…