Tevekkül; elden gelen her türlü tedbiri aldıktan sonra, Allah'a havale ederek onun rızasına sığınmaktır. Velev ki sonuç hoşumuza gitmese bile isyan etmeyip rıza göstermektir. Müslüman'a düşen görev yapacağı işlerde her türlü tedbiri alarak çalışıp, gayret gösterip sonra aldığı tedbirlere gönlünü bağlamayıp, Allah'a dua ederek hayırlı sonuçlar beklemesidir.  

Tevekkül hiçbir zaman tembellik ederek çalışmayı bırakıp, sebebe sarılmayı terk edip, Allah'ın dediği olur diyerek yan gelip yatmak değildir. Kula düşen çalışıp tedbir almaktır. Tedbir almadan tevekkül olmaz.  Peygamberimiz bineğini başıboş bırakan bir kişiye "Önce tedbirini al ondan sonra Allah'a tevekkül et" demiştir. 

Hz. Ömer yanında bir grup sahabe ile Şam'a giderken yolda, Şam'da veba (bulaşıcı, tedavisi olmayan) hastalığının olduğunu öğrenerek "Geri dönüyoruz" . Sahabelerden birisi ey halife "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun" deyince, Hz. Ömer "Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine sığınıyoruz. Sen peygamberimizin bir yerde bulaşıcı bir hastalık varsa oraya gitmeyin, orada olan biriside dışarıya çıkmasın dediğini bilmiyor musun?" Günümüzde uygulanan "Karantina" nın asırlar önce uygulandığını görmekteyiz.

Herhangi bir dersin sınavına veya Ünv. Seçme sınavına hazırlanmadan giren ve ben Allah'a tevekkül ettim diyen bir öğrenci sonuçlar açıklandığında hayal kırıklığına uğrar. Hiçbir başarı tesadüfî değildir. Önce çalışıp tedbirin alınması gerekir. En önemlisi de insanların başarabileceğine inanarak öz güven sahibi olmasıdır. Bazen çok çalıştığı halde başarılı olamayanlarda olabilir. O zaman da insanların kendisini heder etmemesi, moralini bozmaması gerekir. Ben çalıştım elimden gelen her şeyi yaptım, demek ki hakkımda böylesi hayırlıymış der ve çalışmaya devam ederse, çalışma azminden ve şevkinden bir şey kaybetmez ve sonunda başarılı olarak hedefine de ulaşabilir. Şunu unutmamak gerekir ki zekâ ve yetenekler azimle, düzenli bir şekilde çalışarak ortaya çıkar ve gelişir. Taşı delen suyun sertliği değil, damlaların sürekliliğidir. Çalışmak aynı zamanda fiili bir duadır. 

Uhud savaşında peygamberimizin gönlü Medine'de savunma savaşı yapmadan yana idi. Bedir Savaşında bulunamayan bazı gençlerin şehir dışında savaşma ve mücadele etme yönünde istek gösterip çoğunlukta çıkmaya taraf olunca, peygamberimiz o yönde karar vermiştir. Daha sonra yanlış yaptıklarını düşünerek "Kararımızdan vazgeçtik, sen nasıl bilirsen öyle yap" diyince, peygamberimiz artık kılıç kınından çıktı diyerek "işler konusunda onlarla müşavere (İstişare) et. Karar verdiğin zamanda Allah'a tevekkül et. Muhakkak Allah, tevekkül edenleri sever" (Âl-i İmran 159) ayetini okur. Dinimiz çalışmayı alın terini ve emeği övmüştür, tembelliğe ve miskinliğe kesinlikle yer vermemiştir. Peygamberimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olmasına rağmen, çalışmadan tevekkül yoluna gitmedi, bin bir türlü güçlük ve zorluğa rağmen azminden bir şey kaybetmedi. Kendisine verilen ilahi görevi yerine getirebilmek için tedbirini aldı, Allah'a dua ederek mücadelesine devam etti. 

Hz. Ömer bir gün mescide girdiğinde orada ibadetle meşgul olan bir grup görerek, sizler kimlersiniz, ne iş yaparsınız diye sorar "Bizler mütevekkil (Allah'a tevekkül eden) insanlarız, vaktimizi ibadetle geçiririz, çalışmayız. Allah yarattığı her canlıyı rızkıyla yaratmıştır" derler. Hz. Ömer kızarak "Sizler mütevekkil (Allah'a tevekkül eden) değil, müteekkil (Tembel)insanlarsınız. Gerçek mütevekkil çalışan, sonra Allah'a güvenip sığınan kimselerdir"  Bu olay tevekkülün hangi anlama geldiğini gösteren somut bir örnektir. Mütevekkil çalışmadan kazanamayacağını, ekmeden biçemeyeceğini, salih amel olmadan cennete giremeyeceğini, ihlâsla, ibadetle ve güzel ahlakla Allah'ın iradesine teslim olmadıkça, onun rızasına kavuşulamayacağını bilir. 

Depremden korunmak için sağlam ve dayanıklı evler yapmakta tevekküldür. Her şeyde bir hayır olduğunu düşünen çalışıp tedbirini aldıktan sonra hakkın rızasına teslim olan müslüman her zaman kazanır. Dinimiz ölüm gelip çatıncaya kadar çalışmayı, tedbirli olmayı, ibadet yapmayı öngörür. Kıtlık yıllarında Hz. Yakup'un oğulları Mısır'a hububat almaya giderken vasiyet ederek "Dedi ki: oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. Ben yalnız ona sığındım. Tevekkül edenler yalnız ona sığınsınlar" (Yusuf 67)

Kişi tevekkül edipte gerekli tedbirleri almaz, Allah'ın sebepler ve sonuçlarla ilgili kanununu göz önünde bulundurup ona göre hazırlığını yapmazsa, kaybettiğinde veya amacına ulaşamadığında yakınması ona bir şey kazandırmaz. Yüce Rabbimiz; "Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler" (İbrahim 12) "Eziyetlere aldırma, Allah'a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter" (Ahzab 48) buyurmuştur.

Bir müslüman bilir ve inanır ki, kâinatta mevcut bulunan her şey Allah'ın iradesiyle vücut bulur. Onun izni olmadan hiçbir şey meydana gelmez. Allah'ın iradesine teslim olan müslüman, kalbi mutmain olarak Allah'tan başkasından bir şey beklemez. Nimetler ve sıkıntılar Allah'a tevekkül eden insanların, inancını ve yaşantısını hiçbir zaman etkilemez. Reşit Rıza Tefsir el Menar'da "Kendi güç ve kuvvetine güvenme, iyi bil ki senin gücünden daha fazla ve mükemmel, güvenip, bağlanman gereken güç Allah'tır. Sebepler tükenip kapılar kapandığında sığınılacak başka bir güç yoktur." Der.
Allah'ın sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi olduğuna iman edip, her türlü tedbiri aldıktan sonra onun iradesine teslim olmaktan başka çıkar yol yoktur. En büyük eksikliğimiz ve sıkıntımız yüce Yaratanımızın güç ve kudretini kavrayamama ve güçlü bir imana sahip olamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Nefsi davranarak, olaylara gurur ve kibirle yaklaştığımız için, ibret nazarıyla sağlıklı bakamaz ve ibadetlerimizden de hazda alamaz olduk. 

Allah'ın iradesine tam teslim olan kimseler ise gerçekleri görür, işitir, hisseder ve arzusunun süslediği, gururun aldattığı, heva ve hevesler peşinde koşmayı bırakarak gücünü, kuvvetini ve enerjisini başka şeylerle değil, hakkın rızası için harcayarak, Rabbimizin rızasını, kazanmış olur.