Her doğru her yerde söylenmez denilir. Ama her zaman doğruyu söylemek bir Müslümanın asli görevlerinden biri olmalıdır. Şaka dahi olsa yalan söylemek ise bu anlamda peygambere muhalefet etmek olarak da yorumlanabilir.
Müslümanlar;
"Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü Teâlâ'nın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir." [Nahl 105] ayetine rağmen,
"Mümin, her hataya düşebilir, ama hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez." [Bezzar] diyen peygamberine rağmen zaten yalan söyleyemez. Daha doğrusu söylememelidir.
Peygamber olduğuna inanmayan ama o söylüyorsa doğru söylüyordur inanışı yerleştiren bir peygamberin ümmetinin, yalan söylemesi ne kadar doğrudur? Çevrenize bir bakın. Bunun her dediğine inanırım dediğiniz kaç tane arkadaşınız var? Her tarafımız yalan olmaya başladı. Şarkılarımızla yalanlar söyleyerek kulağımızı da alıştırdık yalan kelimesine.
Sevdiklerimize yalancısın demekten hiç çekinmez olduk. "Onun sadece Allah bir dediğine inanırım" sözü maalesef toplumumuzda yaygın olarak kullanılır hale gelmiştir.
Şaka yoluyla söylenen yalanlarımızı bir şey olmaz diyerek masumlaştırdık. Zararı olmadığını düşündüğümüz yalanlara "pembe yalan" dedik. Üstüne üstlük pembe yalanların insanları mutlu ettiğine dair bazı psikologlar yazı yazarak yalanlarımızı masumlaştırdılar. Yalan yalandır. Yalanın da rengi olmaz diyemedik.
Kötü diye bildiğimiz her şeyin başı aslında "YALAN"dır. Ama yalanlarımızı bile hoş göstermek adına renklendirdiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Hatta bu dünyaya "Yalan Dünya" diye nitelendirmiyor muyuz? Doğumdan ölümümüze kadar renkler vererek hayatımız sonuçlandığında gerçek hayatımızda o zaman ne yapacağız?
Bireyler doğru söylemekten imtina edip yalan söylemeye başladıkları zaman, bu yaşadığı toplumun da çöküşünün başladığı anlamına da gelmektedir. Toplumda yalanlar çoğaldığı zaman doğru konuşanların azınlığa düşmesi bir süre sonra doğal karşılanmaktadır.  Doğru söyleyen ve doğrudan yana olanlar azınlığa düştüğü andan itibaren o toplum yozlaşmaya başladığını fark edemedik. 
Malını satmak uğruna yalan söyleyen esnaf, ev satmak adına evin eksikliklerini bildirmeyen emlakçılar, otomobilini sattıktan sonra kazıkladım diyen vatandaş, haksız birisini kurtarmak adına hakim karşısında yalan söyleyen şahit (yalancı şahit) aslında bu toplumun ürünleri değil midir?
Bir toplumda yalanın yaygınlaşıp ve normalleşmeye başlamasıyla birlikte doğru söyleyen kişilere rağbet azalacaktır. Hatta toplumdan dışlanacak ve dalga geçilmeye başlanacaktır. Bir tek doğrucu sen misin? Cümlesi de bunun sonucunda söylenen bir cümle değil midir?
Artık doğru söyleyeni dokuz köyden kovup onuncu köye muhtar yapılmıyorsa, "Yalancı Çoban" hikâyesi artık toplumda değer görmüyorsa, "Yalancının mumu yatsıya kadar yanmayı bırakın sürekli yanmaya başlamışsa", bireylerden öte toplum hastalanmış demektir. Burada daha vahim olan bireyler başta olmak üzere hiç kimsenin yalanı bir hastalık olarak görmemesi. Ben çok yalancıyım diyerek doktora giden birisini hiç gördünüz ya da duydunuz mu?
Çocuklarımıza daha küçükken tatlı(!) yalanlarımızla kandırmıyor muyuz? Beni sorarlarsa evde yok diyerek onlara nasıl yalan söyleneceğinin yolunu göstermiyor muyuz? Küçükken söylediğimiz pembe yalanlar büyüdüğünde kara yalan olarak karşımıza çıktığının farkına vardığımızda iş işten geçmiş oluyor.
Bir yalanın toplumu ne hale getirdiğini anlatan bir hikâye ile yazımızı sonlandıralım. 
Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için, kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.
Daha sonra, bir başka tilki onu gördüğünde,
"Kuyruğunu neden kestin" diye sormuş.
Kuyruğu kesik olan,
"Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum. Şimdi o kadar mutluyum ki; adeta sevincimden havalara uçuyorum" demiş.
Bunun üzerine, diğer tilki de kuyruğunu kesmiş. Fakat mutluluk yerine, şiddetli bir acı çekmiş.
Hemen tilkiye gelip,
"Neden bana yalan söyledin? Çok canım acıdı" demiş.
Tilki,
"Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen, onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler" demiş.
Bu iki tilki, diğer tilkilere, yaşadıkları mutluluğu anlatmışlar.
Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.
Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.
İşte böyle; önce yalanlarla toplumu bozup farklılaştırırız, sonra da toplumu birbirine düşman ederiz.
Kıssadan hisse;
Bir toplumda yalanlar artınca bozulmalar artar. Yalancı insanlar bozuk insanları, bozuk insanlar da toplumu çökertir. Bozuk insanlar, iyi insanları ayıplar ve dalga geçerler... Unutmayalım ki toplumları helak eden günahları değildir. Toplumları helak eden günahların normal karşılanmasıdır.
Yalansız bir dünya için Sevgiyle kalın, sevgide kalın...