Baş­lık­ta­ki ku­ra­la uy­gun ör­nek­le­re de­vam edi­yo­rum…
Hz. Ömer dev­rin­de Su­ri­ye ve Irak top­rak­la­rı fet­he­di­lin­ce bu top­rak­la­ra ve­ril­me­si ge­re­ken sta­tü tar­tı­şıl­dı. Fe­tih or­du­sun­da bu­lu­nan­la­rı tem­sil eden grup, ga­ni­met ma­hi­ye­tin­de olan bu top­rak­la­rın, ga­ni­met âye­tin­de em­re­dil­di­ği gi­bi (En­fal: 41, 69) as­ker­le­re da­ğı­tıl­ma­sı (mülk ola­rak ve­ril­me­si) ge­rek­ti­ği te­zi­ni sa­vu­nu­yor­lar­dı. Hz. Ömer’in dâhil bu­lun­du­ğu grup ise “top­rak­la­rın da­ğı­tıl­ma­yıp bü­tün Müs­lü­man­lar adı­na vak­fe­di­lip iş­le­til­me­si­ni, ge­li­rin­den mev­cut ve ge­le­cek bü­tün va­tan­daş­la­rın fay­da­lan­ma­la­rı­nı” sa­vu­nu­yor­lar­dı.
Hz. Ömer şöy­le di­yor­du: “Bu top­rak­lar da­ğı­tı­lır­sa ye­tim­ler, dul­lar, fa­kir­ler ne ola­cak, sı­nır­la­rı ve bu top­rak­la­rı kim ko­ru­ya­cak?” So­nun­da Hz. Ömer’in gö­rü­şü ter­cih edil­di ve böy­le­ce “harâcî arâzî” adı ve­ri­len bir top­rak nev’i doğ­du. Bu hük­mün ve uy­gu­la­ma­nın te­me­lin­de am­me ih­ti­ya­cı ve menfâati­nin bu­lun­du­ğu açık­ça gö­rül­mek­te­dir (Ebû Yûsuf, Harâc, s. 24 vd.).
Am­me menfâati se­be­biy­le umûmi ka­ide­den (kı­yas­tan) is­tis­na edi­len, ca­iz gö­rü­len bir baş­ka ör­nek yi­ne Hz. Ömer ile il­gi­li­dir. Bü­yük Ha­li­fe, bun­da de­vam­lı am­me menfâati bu­lun­du­ğu­nu gö­re­rek Irak top­rak­la­rı­nı “mik­ta­rı bel­li ve mev­cut ol­ma­yan bir be­del” kar­şı­lı­ğın­da de­vam­lı (sü­re­siz) ola­rak ki­ra­ya ver­miş­tir. Bu ta­sar­ruf­ta, hem be­del, hem de ki­ra ko­nu­sun­da be­lir­siz­lik var­dır, bu­nu bir şa­hıs özel menfâati için yap­sa ca­iz ve ge­çer­li ol­maz, fa­kat am­me menfâati se­be­biy­le bu akit ca­iz gö­rül­müş­tür; çün­kü “özel menfâat için ca­iz ol­ma­yan şey­ler, am­me menfâati için ca­iz olur” (İbn Ab­dis­selâm, Kavâid, c. II, s. 177).
Os­man­lı­lar dev­rin­de bu­lu­nan “mîrî ara­zi” uy­gu­la­ma­sı da am­me ih­ti­ya­cı­na da­yan­mak­ta, fık­ha gö­re ca­iz ol­ma­yan uy­gu­la­ma bu se­bep­le ca­iz gö­rül­mek­te­dir. Ebus­suûd Efen­di’nin fetvâla­rı­na da­ya­nan uy­gu­la­ma­ya gö­re bu top­rak­lar as­lın­da ha­racîdir fa­kat kim­se­ye tem­lik edil­me­yip dev­let ma­lı ola­rak bı­ra­kıl­dı­ğı için “arz-ı mîrî, ya­hut arz-ı mem­le­ket” adı­nı al­mış­tır. Bu top­rak­lar be­del­le­ri­ne ya­kın bir pe­şin ki­ra be­de­li, bir de rai­cin­den az ol­mak üze­re kul­la­nıl­dık­ça alı­na­cak ki­ra be­de­li kar­şı­lı­ğın­da sü­re­siz ola­rak ki­ra­ya ve­ril­miş­tir; ya­ni “mu­ac­ce­le ve mü­ec­ce­le kar­şı­lı­ğın­da ta­sar­ru­fu tef­viz kı­lın­mış­tır”. Ebus­suûd Efen­di’nin açık ifa­de­si­ne gö­re bu ki­ra ak­di fâsid­dir; ta­raf­lar -fık­ha, şe­ri­ate gö­re- bu ak­di boz­ma hak­kı­na sa­hip­tir­ler, an­cak ka­nun ge­re­ği bo­za­maz­lar (Ka­nun­na­me-i Mu’te­be­re, özel yaz­ma nüs­ha, 4 a-b, 8 a-b; Ali Hay­dar, Ş. Ka­nunnâme-i Arâzi, s. 36-37).
Bu­ra­dan iti­ba­ren sı­ra­la­ya­ca­ğı­mız ör­nek­ler, baş­ka kay­nak­lar­da da yer al­mak­la be­ra­ber İbn Nü­ceym’in el-Eşbâh’ın­dan nak­le­di­le­cek­tir.
Pey­gam­be­ri­miz (s.a.) Ha­rem böl­ge­si­nin ağaç­la­rı­nın ke­sil­me­si­ni, ot­la­rı­nın yo­lun­ma­sı­nı ya­sak­la­yın­ca, “Mek­ke ay­rı­ğı ölü­le­ri­mi­zi gö­mer­ken bi­ze lâzım olu­yor” de­nil­miş, O da bu­nu ya­sak­tan is­tis­na et­miş­tir. İmam Ebû Yûsuf bu is­tis­na­nın hal­kın ih­ti­ya­cı­na da­yan­dı­ğı­nı, o za­man bun­dan baş­ka ota ih­ti­yaç bu­lun­ma­dı­ğı­nı, hal­bu­ki son­ra­la­rı hal­kın hay­van­la­rı­nı do­yur­mak için de Ha­rem böl­ge­si­nin otu­na muh­taç ol­duk­la­rı­nı, eğer bu ya­sak­la­nır­sa zah­met çe­ke­cek­le­ri­ni ve sı­kın­tı­ya dü­şe­cek­le­ri­ni ile­ri sü­re­rek is­tis­na sı­nı­rı­nı ge­niş­let­miş­tir (s. 110).
Düş­man, Müs­lü­man esir ve re­hi­ne­le­ri si­per ya­pa­rak İslâm bir­lik­le­ri­ne doğ­ru iler­le­se ken­di­le­ri­ne ateş açı­lır, bu ara­da Müs­lü­man­la­rın da isa­bet al­ma­la­rı ta­biîdir, fa­kat bü­yük ve ge­nel za­rar, kü­çük ve nis­pe­ten özel za­rar ile de­fe­di­le­cek­tir (s. 121).
Pey­gam­be­ri­miz’e (s.a.) tek­lif edil­di­ği hal­de fi­yat­la­rı sı­nır­la­ma­ya, narh koy­ma­ya ya­naş­ma­mış, hak­sız­lık yap­mak­tan çe­kin­di­ği­ni ifa­de bu­yur­muş­lar­dı. Son­ra­ki de­vir­ler­de fu­kahâ bu ko­nu­yu tar­tış­tı ve ser­best fi­yat po­li­ti­ka­sı­nın, hal­kın menfâati­ne ay­kı­rı ol­ma­sı ha­lin­de dev­let baş­ka­nı­nın narh koy­ma­sı­nın ca­iz ol­du­ğu so­nu­cu­na var­dı­lar (s. 121).
İh­ti­yaç yü­zün­den fa­iz­li kre­di ko­nu­su­na ge­le­lim…
İh­ti­yaç bu­lun­du­ğu ve baş­ka yol­dan gi­de­ri­le­me­di­ği tak­dir­de fa­iz­le, ödünç pa­ra alı­nıp alı­na­ma­ya­ca­ğı so­ru­su ile il­gi­li ola­rak İbn Nü­ceym, “İh­ti­yaç umûmi ol­sun, husûsi ol­sun zarûret sa­yı­lır” ka­ide­si­ni ör­nek­ler ve­re­rek açık­lar­ken şu sa­tır­la­ra yer ver­mek­te­dir: “Gun­ye ve Buğ­ye isim­li fı­kıh ki­tap­la­rın­da, ih­ti­ya­cı olan ki­şi­nin, kâr (ri­bih) kar­şı­lı­ğın­da ödünç pa­ra al­ma­sı­nın ca­iz ol­du­ğu zik­re­dil­miş­tir” (s. 126). Ha­mevî de bu ifa­de­yi şöy­le açık­la­mak­ta­dır: “İh­ti­ya­cı olan şa­hıs me­se­la on al­tın ödünç alır ve ala­cak­lı­sı­na, her gün için bel­li bir meblâğı faz­la­dan öde­me­yi ta­ah­hüt eder”. Bu ruh­sa­tın da­ya­na­ğı­nın da hal­kın ih­ti­ya­cı ol­du­ğu me­tin ve şer­hin ör­nek­le­rin­den açık­ça an­la­şıl­mak­ta­dır.
Ehl-i Sün­net ve Ha­nefî âlim­ler­den ve Os­man­lı’nın uy­gu­la­dı­ğı şe­ri­at ka­nu­nu Me­cel­le’den fet­va de­ğil, bir ku­ral ve bu­na da­ya­lı hü­küm­ler nak­le­di­yo­rum. Fet­va fer­de ve­ri­lir, so­ru sa­hi­bi­nin du­ru­mu göz önü­ne alı­nır ve âlim bu­na gö­re şe­ri­atın hük­mü­nü bil­di­rir. Ben bu ya­zı­lar­da fet­va ver­mi­yo­rum, fa­iz ve rüş­vet ko­nu­sun­da­ki za­ru­re­te da­ya­lı hük­mü de de­lil­ler­den ken­dim çı­ka­rıp be­yan et­mi­yo­rum, yal­nız­ca nak­le­di­yo­rum.
Pe­ki, be­nim be­nim­se­di­ğim hü­küm ne­dir?
Ce­va­bı ge­le­cek ya­zı­da.