Ça­nak­ka­le Sa­va­şın­da 20 ki­lo­met­re­lik dar bir alan­da 538 bin İn­gi­liz-Fran­sız, 310 bin Türk, do­kuz ay bo­yun­ca bir­bi­riy­le mü­ca­de­le et­ti. İn­gi­liz kay­nak­la­rı­na gö­re Türk­ler­’den 211 bin, Müt­te­fik güç­ler­den 252 bin ol­mak üze­re 463 bin ka­yıp ve­ril­di. İs­tan­bul kur­ta­rıl­mış, Müt­te­fik­ler Türk kuv­vet­le­ri­nin va­tan­se­ver­li­ği­ne ye­nil­miş­ler­di (Ams­trong). Al­man göz­lem­ci Scho­en Ge­li­bo­lu'nun son kur­tu­luş gü­nü­nü şöy­le an­la­tı­yor:  
"Kış gü­ne­şi­nin al­tın ışık­la­rı üze­ri­ne do­ğan Ge­li­bo­lu'da hu­zur­lu bir ses­siz­lik var­dı. Ar­tık top gür­le­me­si, mer­mi vı­zıl­da­ma­sı yok­tu. Her­ke­sin ca­nı pa­ha­sı­na sa­vaş­tı­ğı bu top­rak­lar üze­ri­ne ha­fif bir ilk­ba­har esin­ti­si çök­müş­tü. Va­di­ler tek­rar ye­şil­le­ne­cek, do­kuz ay bo­yun­ca yer­yü­zün­de­ki ce­hen­nem olan bu kas­vet­li yer­ler çi­çek de­me­ti­ne dö­nü­şe­cek­ti. De­rin ya­ra­lar ka­pa­na­cak, in­san­lar se­vinç­le, ba­rış­se­ver ça­lış­ma­la­rı­nın pe­şin­den gi­de­cek­ti. Gü­neş kan kır­mı­zı­sı ha­liy­le Trak­ya'nın dağ­la­rı­na yö­nel­di. Türk­ler vecd için­de ak­şam na­ma­zı­nı kıl­dı­lar. Baş­la­rı­nı yu­ka­rı­dan aşa­ğı­ya eğe­rek, uğ­ru­na ölüm ka­lım sa­va­şı ver­dik­le­ri kut­sal va­tan top­ra­ğı­na do­kun­du­lar ve yüz­le­ri­ni va­tan top­ra­ğı­na sür­dü­ler" (Scho­en). 
Ça­nak­ka­le'de sa­vaş­mış tüm as­ker­ler kor­kunç bir de­ne­yim­den geç­miş­ler­di. Bu dün­ya­nın en onur­lu sa­va­şıy­dı,  bu onu­run sem­bo­lü Meh­met­çik idi. Mus­ta­fa Ke­mal, Ça­nak­ka­le'de ölen düş­man as­ker­le­ri ve ai­le­le­ri­ne hi­ta­ben söy­le­di­ği, şu söz­ler sö­mür­ge­ci yam­yam­la­rı utan­dı­ran an­lam­lı cüm­le­ler­dir: 
"Bu mem­le­ke­tin top­rak­la­rı üs­tün­de kan­la­rı­nı dö­ken kah­ra­man­lar! Bu­ra­da bir dost va­ta­nın top­ra­ğın­da­sı­nız. Hu­zur ve ses­siz­lik için­de uyu­yu­nuz. Siz­ler Meh­met­çik­ler­le yan ya­na, ko­yun ko­yu­na­sı­nız. Uzak di­yar­lar­dan ev­lat­la­rı­nı har­be gön­de­ren ana­lar! Göz­yaş­la­rı­nı­zı din­di­ri­niz. Ev­lat­la­rı­nız, bi­zim bağ­rı­mız­da­dır. Hu­zur için­de­dir­ler ve hu­zur için­de ra­hat ra­hat uyu­ya­cak­lar­dır. On­lar, bu top­rak­ta can­la­rı­nı ver­dik­ten son­ra, ar­tık bi­zim ev­lat­la­rı­mız ol­muş­lar­dır". Ata­türk'ün düş­man­la­rı­na in­san­lık der­si ve­ren bu ko­nuş­ma­sı, yıl­lar son­ra yan­kı bul­du. Tür­ki­ye 1985 yı­lın­da sa­va­şın 70. yıl­dö­nü­mü tö­ren­le­rin­de Arı­bur­nu sa­hi­li­nin adı­nı An­zak ko­yu ola­rak de­ğiş­tir­di. Bu cen­til­men dav­ra­nış Avus­tral­ya ve Ye­ni Ze­lan­da da yan­kı bul­du. Avus­tral­ya'nın Can­ber­ra ken­tin­de­ki Sa­vaş Mü­ze­si­nin ya­kı­nın­da­ki bir par­ka ve Al­bany sa­hi­li­ne Ata­türk is­mi­ni ve­ril­di, abi­de­si di­kil­di. Yen Ze­lan­da, Wel­ling­ton li­ma­nı­nın gi­ri­şi­ne Ata­türk adı­nı ve­re­rek dost­lu­ğu per­çin­le­di. Sa­vaş­la baş­la­yan iliş­ki­ler dost­lu­ğa dö­nüş­tü (Fews­ter). 
Her yı­lın 25 Ni­san'ı Ça­nak­ka­le'de An­zak gü­nü ola­rak kut­lan­mak­ta­dır. Ça­nak­ka­le'yi zi­ya­re­te ge­len An­zak­lar ken­di­le­ri­ni hac­ca git­miş sa­yar­lar. Avus­tral­ya­lı ta­rih­çi, Dr. Bru­ce Sca­tes, Ge­li­bo­lu'ya "hac" için ge­len Avus­tral­ya­lı­lar­la il­gi­li araş­tır­ma­sı­na gö­re: bu­ra­ya  gel­me­den ön­ce hiç bi­ri­nin Türk­le­rin ka­yıp­la­rı hak­kın­da fik­ri yok­tur. Ye­ni Zel­lan­da'lı bir An­zak: "Tür­ki­ye'ye gel­mek­le, on­la­rın va­tan­la­rı için sa­vaş­tı­ğı­nın ve düş­ma­nın "biz ol­du­ğu­nun" far­kı­na va­rı­yo­ruz de­miş şun­la­rı söy­le­miş­tir: 
"Be­ni en çok et­ki­le­yen Türk­le­r’in anıt­la­rı­nın zi­ya­re­ti ol­du. Şe­hit­le­ri­ni ağ­la­ya­rak, du­ay­la ve bü­yük bir say­gıy­la anı­yor­lar­dı. Biz Conk­ba­yı­rı'nda bir ge­ce kal­dık. Ar­ka­daş­la­rım­la bir­lik­te gü­ne­şin ba­tı­şı­nı iz­le­me­ye git­miş­tik… O sı­ra­da bir Türk ai­le gel­di. Biz on­la­rın fo­toğ­raf çe­ke­bil­me­si için bir ke­na­ra çe­kil­dik. An­cak on­lar, ora­da kal­ma­mı­zı söy­le­di­ler. İç­le­rin­de yaş­lı bir ka­dın kol­la­rı­nı tut­tu ve ba­na sa­rı­lıp ağ­lı­yor­du… Genç bir Türk… Rob'u gös­te­re­rek, "bun­dan sek­sen yıl ön­ce ol­sa, sen ve ben bu­ra­da sa­va­şı­yor ola­cak­tık, fa­kat şim­di dos­tuz… Bi­zim, siz An­zak'la­ra say­gı­mız var". İş­te sa­va­şı­yor ola­bi­le­cek iki genç, el sı­kı­şı­yor ve gü­lüm­se­ye­rek bir­lik­te ka­me­ra­ya poz ve­ri­yor­lar. Bu be­ni dü­şün­dür­dü. Ni­çin? Ne­den bu in­san­lar öl­dü? Aca­ba Rob ile bu genç Türk'ü bir ara­ya ge­ti­rip bir­bir­le­ri­ne dost et­mek için miy­di? (Kay­nak. Prof.Dr. Ya­şar Ak­bı­yık, Geç­miş­ten Ge­le­ce­ğe ad­lı ki­ta­bı).