Bir sokak arasından geçerken dikkatimi çekti. İki adam önlerine aldıkları mdf lam dolabı yer misin-yemez misin dercesine parçalamaya çalışıyorlardı. Muhtemelen dolabın miadı dolmuştu ya da evin hanımı beğenmemiş yenisini almışlardı.
Düşündüm de sergilenen ne kadar basitçeydi, rastgele vuruyorlar-kırıyorlardı.
Oysa o dolabın imali bu kadar kolay değildi.
Kibarlık ve itina gerektiriyordu. Yapan ustanın sarfettiği efor ve titizlik olmasaydı dolabın, parçalanmadan önce hanedeki müstesna yeri, beğenisi olabilir miydi?
**
Eşya kabilinden her ne varsa her birinin yapımında verilen emeği bir de o eşyaya ihtiyacınız kalmadığında ona reva görülen muameleyi düşünün.
Yazılan bir kitabı, basılan bir gazeteyi, hazırlanan bir dergiyi, çizilen bir resmi, tezhiplenen bir varakı, süslenen bir sayfayı, çerçevelenen bir levhayı… düşünün..
Bunlar maharet isteyen bir gayretin sonucu ortaya çıkan ürünlerdir.
Eskiden anneler kızlarına gelin olduklarında kullanmaları için çeyizlik hazırlarlardı.
Çeyiz sandığı içindeki iğne oya yazma ve diğer el işi-göz nuru yatak, yemek ve çocuk odası takımlarını düşünün.
El dokuması bezleri ve halıları, el sanatlarını düşünün…
Bütün bunlar, kibarlığın bin bir türü ile elde edilen ince işler, ürünlerdi.
**
Görkemli görkemli binaları, köprüleri, otomobilleri, gemileri, uçakları, füzeleri düşünün..
Telefonlar...
Televizyonlar...
Ne kadar ince hesaplarla tasarlanmış ve imal edilmişlerdir. Hiç biri ihmali ve hatayı kaldırmaz, zira sonu felakettir.
**
Sanal alem var bir de...
Bilgisayar…
İnternet…
Bir tuşla her şeye ulaşıyorsunuz..
Her şey şifreleme üzerine..
Bir şifre ne ince hesaplar sonucu elde edilmiş olmalı…
**
Yukarıdan beri sözünü ettiğimiz ama belki çok azını sıraladığımız insan eseri işler, bir el yağda bir el balda başarılmıyor.
İnsan bütün bunları aklı ve beyniyle gerçekleştiriyor.
Bu insanın aklı ve beyni yanında belki bunları yöneten bir kalbi/gönlü var.
Kalp, gönül yapmak diğerlerinden daha önemli olsa gerek.
Gönüle girmek, kalpte yer tutmak kolay olmasa gerek.
**
İşte böyle..
Yazının başında aktardığım olayda olduğu gibi bir şeyi yapmakta kibarlık, yıkmakta gerçekten kabalık yok mu?
Bakınız:
İşi biten bir eşya bir anda paramparça edilebiliyor.
Yazılan kitaplar, gazeteler, dergiler, varaklar, resimler, levhalar bir çırpıda yırtılıp çöpe, ateşe atılabiliyor.
El emeği göz nuru yapılan o eski çeyizlikler, sanat eserleri neredeler? Kurtarılanlar antika salonlarında belki..
Görkemli binaların yıkılmalarını, köprülerin göçmelerini, uçakların düşmelerini görmüşsünüzdür. Telefon ve televizyonların patlamaları vak'ayı adiyeden.
Sanal aleme gelince bir anlık gaflet; yanlış bir tuş ya da şifre nice ocakların sönmesine yol açabiliyor.
Ya insan gönlü…

Yunus Emre’ye kulak verelim:

Gönül Calab'ın tahtı  /  Calap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı  / Kim gönül yıkar ise

Bir kez gönül yıktın ise / Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil 

Bir gönülü yaptın ise / Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise / Binde bir ise az değil 

Vesselam.