Tarih ve mekan idrâkimizin tasavvur ettiği bazı önemli dokunuşlar, olgular vardır. Özellikle mânâ aleminde sembolleşen mekanlar, uluslararası güç dengelerinin adeta süregelen mesajlarını yansıtır. Bu mesajı bazen bir heykelde, bazen bir resimde, bazen de inşa edilen yapılarda okuyoruz.

Mekke fethedildiğinde Kâbe'nin içerisindeki putlar temizlenerek insanlığı aydınlatan ve derin karanlıklarda dahi yönünü gösteren bir mabed bırakıldı. Kudüs fethedildiğinde Mescid-i Aksa'mız yükseldi. Endülüs fethedildiğinde oraya insanlık var olduğu sürece hissedeceği, istifade edebileceği bir mesaj bırakıldı; Kurtuba Camii. 
Ve İstanbul...

Peygamber Efendimiz (s.a.s)'in kutlu övgüsüne mahzar olmuş güzel şehir. 
Madde aleminden mânâ alemine geçişin, kıtaları birleştirerek gönülleri birleştirmenin, insanın imanı gereği inşa ve ihya görevinin tecelli ettiği İstanbul fethedildiğinde dünyaya vurulan mührün simgesi, Mekke-Medine ve Kudüs'ün tamamlayıcısı Ayasofya Camii bizlere miras bırakıldı.

Hak-batıl mücadelesinin binlerce yıldır devam eden savaşında adaletin ve merhametin taşıyıcısı medeniyetimiz 200 yıllık bir paranteze girmek zorunda kaldı. Özellikle 1900'lerin başından itibaren sistematik olarak medeniyetimize prangalar vurulmaya başladı. 1923 yabancılaşma dönemiyle topyekün milli şuurumuz, tarih ve mekan idrakimize saldırdılar. Eskimiz Türkçemizden, kıyafetlerimize kadar sözde devrimler yaptılar. Ayasofya'mız başta olmak üzere camilerimize, ibadethanelerimize kadar fütursuzca ambargo uyguladılar. 
Tek parti diktatörlüğünün zulüm, baskı ve kan dolu despotizminin en büyük mesajı Ayasofya'yı kapatmak oldu. 

Alimlerin mürekkepleriyle, dava adamlarının terleriyle, mazlumların gözyaşlarıyla ve şehitlerin kanlarıyla yoğrulan bu toprakların sömürgeleştirilmesinin, manda ve himaye altına alınmasının ilanıydı Ayasofya'yı kapatmak. 

Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerinin vakıfnamesinde yazdığı üzere Ayasofya'yı kapatanlara olan laneti, 1934 yılında imzalanan bakanlar kurulu kararında imzası olanlar başta olmak üzere, bu kararı destekleyenlerin de üzerinde oldu. 
Ayasofya'mız 10 Temmuz 2020 itibariyle yukarıda zikrettiğimiz parantezi kapatmak ve bir daha bu paranteze girmemenin haykırışıyla aslına rücu etti: ibadete tekrar açıldı. 
Ayasofya, güç ve enerji dinamiğimizin özgürlüğe kavuşması demektir. 

Ayasofya'nın özgürleşmesi, Kudüs'ün, Mekke'nin, Kurtuba'nın özgürleşmesi demektir ve bu yol açılmıştır.
Necip Fazıl'dan Nuri Pakdil'e, İsmail Kahraman'dan Recep Tayyip Erdoğan'a; Ayasofya davasının fikri, siyasi, edebi ve toplumsal mücadelesini veren herkese kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz. 
Ayasofya çilesiyle dertlenen tüm İslâm alemine müjdeler olsun. 

Artık ezanlar bir başka sadayla okunacak; sesi Kudüs'ten duyulacak. 
Özel bir teşekkürün diyaloğu: Üstadım Nuri Pakdil'e misafir olduğu bir günde Nuri ağabey karşısındaki misafirine şöyle demişti: Ayasofya'yı açın efendim.
Misafiri ise "Bana biraz daha müsaade edin ağabey; inşallah açacağız" diye söz vermişti.  İşte bu sözü veren yeni bin yılın Fatih'i Recep Tayyip Erdoğan'dır. Kendisine bize bu heyecanı yaşattığı için teşekkür ediyoruz.

Ömrümüzü O'nun kavgasının ortasına getiren Allah'a hamd ediyoruz.
Son olarak şunu bilmenizi ve farkında olmanızı isterim ki; bizler Ayasofya'yı esaretten kurtaran nesiliz. Övüncümüzü ve bu ayrıcalığımızı şükür secdesine vararak yapalım.

Zincirler Kırıldı Ayasofya Açıldı
Esaret son buldu...
Vesselam...