Kaza ve kadere iman, altı iman esasından biridir. Kader; Allah'ın bütün nesne ve olayları ezeli ilmiyle bilip belirlemesidir. Kaza ise ezelde takdir olunan, belirlenen şeyin, ezeli planın vakti gelince varlık alemine çıkartılmasıdır. Zemahşeri'ye göre kader, gökte yazılandır. Kaza ise yeryüzünde yapılandır.
Evrende zerreden galaksilere kadar her şeyin görevleri, hareketleri, değişiklikleri Yüce Allah tarafından takdir edilmiştir. Mesela biz, ayın, güneşin kendiliğinden hareket ettiğini sanarız. Halbuki Cenab-ı Hak "Güneş de kendisi için belirlenen yerde/yörüngede döner. İşte bu, aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir." (Yasin-38) buyurmaktadır.
Kaza ve kadar, iyi ve kötü, hayır ve şer, hidayet ve dalalet, rızık ve ecel konularıyla ilgi kelam alimleri pek çok münazara ve münakaşa yapmışlardır. Hiç birisi de kesin sonuca varamamışlardır. Mesela birdenbire meydana gelen afetlerin neticesi olan zarar ve ziyanlar, fırtınalar, seller, depremler, ölüm halleri, bazılarımızın cılız, hastalıklı bünyeli, bazılarımızın da sağlam bünyeli olarak yaratılışımız, gelecekler ilgili beklentilerimiz hepsi Allah'ın takdirine bağlıdır. Peygamber Efendimiz, kader ile ilgili bir tartışmaya rastladı. Onlara sert davrandı: "Siz bununla mı memursunuz? Yoksa ben, bunun için mi size gönderildim? Sizden öncekiler bu meselelerde çok münakaşa ettikleri zaman helak oldular. Sakın bu meselelerde çok münakaşa ettikleri zaman helak oldular. Sakın bu mesele hakkında münazaa etmeyiniz."
Yine Hz. Peygamber (sav), "Kıyamet ne zamandır?" sorusuna karşılık: "Kıyamet için ne hazırlığın ver?" diye cevap vermiştir. Böylece bilinmesinde bir fayda olmayan konularla uğraşılmasını men etmiştir.
Takdire razı olmak, her Müslümanın görevidir. Hiçbir kimsenin Allah'ın takdirine karşı çıkması, beğenmemesi, yersiz ve mantıksız bulması mümkün değildir. Zira onun her fiilinde, koyduğu her kanunda, evrendeki her kuralda sayısız hikmetler vardır. Allah'ın bizlere verdiği akıl, fikir, sağlık ve afiyet, görme işitme ve konuşma gibi nimetlere karşı şükretmemiz gerekir. Zira şükür, nimetlere rızanın işaretidir.
Bir kimse "Başıma gelmesini Allah'ın takdir ettiği bir şey mutlaka gerçekleşecektir. Allah'ın takdir etmediği bir şey de kesinlikle olmayacaktır" diye düşünmedikçe iyi bir mümin olamaz. Üstelik böyle düşünmek ona derin bir gönül huzur verir. Zira kazaya iman edip razı olmak farzdır.
İslamda esas olan kadere iman edip kazaya rıza göstermektir. Bir hadis-i şerifte kazaya rıza göstermeyen ve uğradığı belalara sabretmeyen kişinin Allah'tan başka Rab edinmesi gerektiği belirtilmiştir. İbn-i Abbas'tan rivayet edilen bir kutsi hadiste şöyle buyurulmaktadır.
"Ben, öyle bir Allah'ım ki benden başka Tanrı yoktur. Muhammed Allah'ın elçisidir. Her kim kazama teslim olmuş, belama sabretmiş, nimetlerime şükretmiş, hükmüme razı olmuşsa onu Sıddıklardan yazarım. Onu kıyamet günüde Sıddıklarla beraber haşr ederim. Her kim de kazama teslim olmazsa, belama sabr etmezse, nimetime şükretmez ve hükmüme razı olmazsa benden başkasını ilah edinsin."
Allah'ın rızasına razı olmadan Allah'ın rızasını kazanamazsın. Pek çok ayette "Allah onlardan hoşnutturlar, onlar da Allah'tan hoşnutturlar/razıdır" buyurulmaktadır. (Bak: Maide-119, Tevbe 100, Fetih-18, Mücade-22, Beyyine-8)
Ancak kazaya razı olmak, sebeplerine sarılmaya ve tedbir almaya engel değildir. Mesela bir hastalığa yakalandığımız zaman "Bu bir kazadır, bu benim kaderimdir" deyip ölümü beklemek yanlıştır. Peygamber Efendimiz, derdi veren Allah'ın dermanı da yarattığını vurgulayak tedavi yollarını aramayı emretmiştir. Bulaşıcı hastalıklar konusunda "Bir yerde veba hastalığının olduğunu duyarsanız oraya girmeyin. Sizin bulunduğunuz yerde veba/bulaşıcı hastalık varsa oradan da çıkmayın" buyurarak karantina sistemini getirmiştir.
Hz. Ömer de "Herhangi biriniz rızık aramaktan geri durup oturarak "Allah'ım bana rızık ver" demesin. Biliniz ki gökten altın ve gümüş yağmaz" diyor. Bunun bir kader olduğuna inanmak, kader ve kazaya imanı yanlış anlamak olur. Zira kaza ve kadere inanmak, körü körüne olayların akışına kapılmak, çare ve çözüm aramamak değildir. Bilakis herşeyin bir sebebe bağlı olduğunu bilerek Allah'tan gelene razı olup onun emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşamaktır.