Nimetlere şükretmek gibi bela ve musibetlere sabretmek de farzdır. Onun için Gazzali, "İman iki bölümdür. Yarısı sabır, diğer yarısı şükürdür" diyor.
Sabır; sözlükte dayanma, katlanma, engelleme, güçlü ve dirençli olma anlamındadır. Terim olarak sabır; üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belalar karşısında direnç göstermektir.
Sabır; nefsi telaştan, dili şikayetten, organları çirkin davranışlardan korumak, nimet haliyle minnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda da sükunetini muhafaza etmek Allah'tan başkasına halini arz etmemektir. Bir başka ifadeyle nefsine hakim olmak, kendini tutmaktır.
Kur'an'da bildirildiğine göre Allah; insanları korku, açlık, yoksulluk, yakınlarının ölümü, ürün ve servet kaybı gibi musibetlerle imtihan eder. Bu musibetleri sabırla karşılayanların ve Allah'a teslimiyet gösterenlerin Rablerinin lütfuna, rahmetine ve ebedi kurtuluşa erecekleri müjdelenir.
Sabır, dini tebliğde azim ve sebat gösteren peygamberlerin genel karakterlerindendir. Kur'an, hayatta insanların başına gelenlerin bir imtihan olduğunu, bu imtihanı sabırlı olanların kazanacağını bildirir ve "Allah, sabredenlerle beraberdir." (Enfal-46 ve Bakara-153) buyurur. Unutmayalım ki sabır, insana mahsustur.
Kur'anı-ı Kerim'de kötülüğe kötülükle karşılık vermek yerine sabredip iyilikle karşılık vermeleri tavsiye ediliyor ve sonucun dostluğa dönüşebileceğine işaret ediliyor: "İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur." (Fussilet-34) Kötülüklere iyilikle karşılık vermek zordur, ama mümkündür. Mesela gazaba sabırla, cahilliğe ilimle, kötülüğe af ile karşılık verilebilir.
Sabrın ecir ve savabı, ölçülemez. Oruç ibadeti de sabır gerektirdiği için Yüce Alllah, bir kutsi hadiste şöyle buyuruyor: "Her güzel işin sevabı on misli ile yedi yüz katı kadardır. Ancak oruç müstesna. Zira oruç, yalnız benim içindir. Onun sevabını da ben veririm."
Alimler, sabrın da dereceleri ve türleri vardır diyor.
1.Şehveti terketmektir. Bu, Hz. Yusuf makamıdır. Şehvetle imtihan olunduğunda sabretmektir.
2.Allah'ın hükmüne, kadere rzı olmaktır. Allah dostları böylelikle evliya derecesine ulaşabilirler.
3.Cenab-ı Hak'tan geleni sabır ve şükürle karşılamaktır. Hz. Eyyüp (as)in her musibet karşısında söylediği şu söze bakalım: "Allah'ım veren Sensin, alan Sensin. Ben yaşadıkça sana hamdedeceğim. Verdiği musibetlere sabırla şükredeceğim."
İmam Gazzali, sabrı üçe ayırır:
1-Farz olan sabır: Haramlardan uzak durmakta ve dini görevleri yerine getirmekte sebatlı ve sabırlı olmak farzdır.
2-Mendup sabır: Kendisine veya malına zarar gelmesi ya da sevdiklerinin ölümü gibi hallerde sabretmek mendur olur.
3-Haram sabır: Can, mal ve namusa saldırı karşısında sabredilmesi gerekmez. Böyle bir sabır yoktur. Gereksiz yere açlığa ve susuzluğa katlanmak, ölüm orucu gibi eylemlerde bulunmak da haramdır, sabır değildir.
Sabrın en çok gerekli olduğu yer, savaş meydanıdır. Sabır, sebat ve sabit kadem olmak, en çok da bu anda lazımdır: "Sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın şiddetli anında sabır ve metanet gösterenler yok mu, işte onlar sadık olanlardır ve onlar takvaya erenlerin ta kendileridir." (Bakara-177). "Ey iman edenler, (düşmanlardan) bir fırka ile karşı karşıya geldiğiniz zaman sebat edin. Allah'ı çokça anın ki başarıya erişesiniz." (Enfal-45)
Savaş meydanlarından Müslümanlar, sayılarının azlığından korkmamalıdır. Tarihte sabır ve sebatla direnerek birkaç misli orduları nasıl yendikleri anlatılmaktadır. Hz. Ali'ye atfedilen "Sabreden, zafere ulaşır" sözü, İslam'ın ve Kur'an'ın özünü yansıtır.
Allah'ın bir ismi de "Sabur"dur. Hem çok sabırlıdır, hem de sabredenlere ödül vericidir anlamındadır.
Konumuzu Mevlana'nın şu sözleriyle bitirelim:
Açlığa sabredersin, adı oruç olur,
Acıya sabredersin, adı metanet olur,
İnsanlara sabredersin, adı hoşgörüdür,
Sevgiye sabredersin, adı aşk olur.